Gözlerimizin Nuru Ticaret Hayatında

Gözlerimizin Nuru Ticaret Hayatında

Doğru ve emin tüccar; Peygamberler, Sıddıklar ve Şehitlerle beraberdir.

“Doğru ve emin tüccar;  Peygamberler, Sıddıklar ve Şehitlerle beraberdir.”[1]

Kureyşiler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise ellerinde hiçbir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimiz (s.a.v.) de her Kureyşli gibi ticaretle uğraşmıştır. Hz. Hatice hesabına çalışmadan önce tacir olan amcaları ile seyahatlere çıkmış, amcası Ebu Talip ile Suriye taraflarına, Zübeyr ve Abbas ile Yemen seyahatine katılarak ticaret alanında tecrübe ve birikim sahibi olmuştur.

Hz. Hatice, iki kere evlenmiş ve dul kalmıştı. Her iki kocasından kendisine çokça mal kalmış ve bu malıyla ticaret yaparak Mekke’nin en zengin kadını olmuştu. Güvendiği bazı kimselere sermaye verip aralarında belirleyeceği şarta göre zarar ve ziyan, sermayeye ait olmak üzere onlarla ortak olur, elde edilen kazançtan bir kısmını onlara verirdi.

Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Hatice hesabına Yemen’e dört, Şam’a da bir sefer yapmıştır. Hz. Hatice peygamberimizle nesepçe beşinci dedede birleşmekte idi. Peygamberimizi yakından tanımış Onun eminlik, dürüstlük gibi vasıflarını yakinen görmüştü. Peygamberimiz, Mekke’de “Muhammed’ül Emin” diye çağrılmakta idi.  Hz. Hatice hesabına bir çalışanı ile Mekke’ye altı gecelik mesafede olan Yemen tarafındaki Hubaşe’ye bir defa, yine Yemen tarafında olan Cüreş’e iki kez ticaret  için gitmişti. Bu seferlerde Hz. Hatice iyi kazanç elde etmiş, Peygamberimiz de sefer başına birer deve almıştır. Peygamberimiz (s.a.v.): “Ben, Hatice’den daha hayırlı bir işveren görmedim. Ben ve arkadaşım, seferden dönüp de, Onun yanında bizim için biriktirilmiş buğday ekmeği, nefis ve turfanda türü yemişleri hazır bulmadığımız olmamıştır” diyerek Hazreti Hatice’yi övmüştür.

Ebu Talip, bir gün “Ey kardeşimin oğlu! Ben, malsız bir adamım. Zamanın, üzerimize çöken sıkıntısı son dereceyi buldu. Kıtlık ve mücadele yılları, bizde ne sermaye bıraktı ne de ticaret! İşte kavminin ticaret kervanı, Şam’a gitmeye hazırlanmış bulunuyor. Hatice bint-i Hüveylid de, bu kervana yükleyeceği mallarla katılacak, mallarının üzerinde de kavminden bazı adamlar gönderecektir. Kendisinin senin gibi güvenilir, temiz ve vefakar bir insana çok ihtiyacı vardır. İşlerinden ve ticaretinden bir kısmına seni vekil yapması için, yanına varıp kendisi ile konuşmuş olsaydık, iyi olurdu. Yine de gidip dileğini Ona arz edecek olursan, herhalde hemen kabul eder. Gerçi, ben senin Şam taraflarına gitmeni istemiyor ve sana, yahudilerden bir zarar gelmesinden korkuyorum amma bundan başka bir fikir, bir çare de bulamıyorum,” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): “Belki de O bu hususta bana bir haber salar,” diyerek Hz. Hatice ile davetsiz konuşmaya sıcak bakmadı. Amcasının ısrarı üzerine, amcasının gidip Hz. Hatice’yle konuşmasını kabul etti. Hz. Hatice Ebu Talib’e: “Ben, Onun bunu isteyeceğini bilmiyordum,” dedi ve hemen peygamberimize haber gönderip, evvelce ticaret kervanının götürenlere verdiğinden daha fazla ücret olarak dört tane deve ücret karşılığında kervanının başında Şam’a gitmesi için teklifte bulundu. Peygamberimiz teklifi kabul ederek yolculuk için  hazırlıklara başladı.

Hz. Hatice Meysere adındaki kölesini ve akrabası olan Hüzeyme b. Hakim’i de yardımcı olarak  peygamberimizle beraber göndererek, Meysere’ye peygamberimiz hakkında Ona itaat etmesini ve görüşüne aykırı davranmamasını sıkı sıkıya tembihledi. Meysere yolda karşılaştığı olayları ve Resulullahta gördüğü üstün meziyetleri aklında tutacak ve sahibesi olan Hz. Hatice’ye birer birer anlatacaktı.

Hicaz ile Şam arasında, yüklü develerden ikisi yorulup geride kaldı. Bunu haber alan peygamberimiz, develerin yanına gelerek mübarek elleriyle develerin ayaklarının altını ve kemiklerini, eliyle oğuşturduktan sonra yanlarından ayrıldı. Develer, koşmağa başladılar ve böğürerek kafilenin önüne geçtiler. Bu durumu gören Hüzeyme, Peygamberimizin, hal ve şanının büyük olacağını anlayarak hizmeti ve korumasına büyük önem verdi. Peygamberimiz, Şam topraklarından Busra’ya vararak bir manastırın yanındaki ağacın altına indi. Bunu gören Nastur (Nastura) adındaki rahip, Meysereye peygamberimizle ilgili sorular sorarak cevaplarını aldıktan sonra Meysere’ye: “İşte, Odur O, Peygamberlerin sonuncusu! Ne olurdu, ben Onun peygamber olarak gönderilmesi emr olunacağı zamana da, erişeydim!” dedi.

Peygamberimiz pazarda sattığı mal üzerine bir yahudi ile aralarında anlaşmazlık çıktı. Yahudi, peygamberimizden Lat ve Uzza’ya yemin etmesini ister. Peygamberimiz: “Ben şimdiye kadar onlar adına hiç yemin etmemişim. Onların yanında da yüzümü çevirerek geçerim,” demesi üzerine yahudi, tenha bir yerde Meysere’ye: “Ey Meysere! Bu zat, vallahi Peygamberdir! Varlığım, kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki: O, muhakkak alimlerimizin kitaplarında sıfatlarını buldukları Peygamberdir!” dedi. Meysere bunu da aklında tuttu. Peygamberimiz Busra’dan büyük kazançlar elde ederek  kervanla beraber Mekke’ye doğru yola çıktı. Meysere: “Ey Muhammed! Hatice için kırk yıl ticaret yapsaydık, senin yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık!” dedi.  Meysere, öğlen sıcaklığının şiddetlendiği sıralarda, devesinin üzerinde giderken peygamberimizi iki meleğin gölgelediğini görmüştür. Yüce Allah, Meysere’nin kalbinde, peygamberimize karşı derin bir sevgi uyandırmıştı. Peygamberimiz, Mekke’ye vararak Hz. Hatice’ye yaptığı ticareti anlatarak mallarını teslim etmiştir.[2]

Peygamberimiz, bu seferlerde ve ticari ilişkilerinde elde ettiği arkadaşlıklar, sergilemiş olduğu eminlik, dürüstlük ve güvenirlik gibi hasletlerle herkesin kalbini fethetmişti. Peygamberlikten önce bile yaşamında düstur edindiği bu hasletlerin karşılığını şahsi hayatında ve İnsanları İslam davasına çağırdığı zaman çokça görmüştür. Düşmanları dahi dürüst ve güvenirliğini kabul etmiş, Ona “yalan söylüyorsun” deme cesaretinde bulunamamışlardır. Mekke’nin soyca ve malca en gözde olan, Mekke ulularının kendisiyle evlenmek için can attıkları, bunun için bir servet ödemeyi bile göze aldıkları Hz. Hatice, Onunla evlenmek için teklifte bulunmuş kendisine hem eş hem de davasında en büyük yardımcı ve destekçi olmuştur. Gelen rivayetlerde peygamberimizin Saip b. Ebi Saip ile de ticaret ortaklığı yaptığı belirtilmektedir. Nitekim Saip b. Ebi Saip, peygamberimiz için: “O, benim cahiliye devrinde ortağımdı. Ne hayırlı ortaktı O. Ne fitne ve fesat yollarına sapar ve ne de boş yere çekişme yapardı,” demiştir.[3]

Peygamberimiz (s.a.v.), ticaret hayatında verdiği sözü, muhakkak yerine getirir, başkasının da böyle yapmasını isterdi. Abdullah b. Ebi Hamsa der ki: “Peygamberlik gelmeden önce Resulullah (as)’la bir alış verişte bulunmuş, bu alışverişte kendisine biraz vereceğim kalmıştı. Onu bulunduğu yere getireceğime söz vermiştim. Her nasılsa bu sözümü unutmuşum. Aradan üç gün geçtikten sonra hatırlayıp gittiğim zaman, kendisini yerinde buldum.

“Ey delikanlı! Sen, beni, sıkıntıya uğrattın. Ben, şuracıkta üç günden beri, seni, bekleyip duruyorum,” demiştir.[4]

Hayatımızın her alanında örnek alacağımız şahsiyet olan gözlerimizin nuru Resulullah(s.a.v.) Efendimizin ticaret alanında sergilemiş olduğu prensip ve kaidelere bugün fert ve toplum olarak her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Kuran-ı Kerim de ticaret ile ilgili olarak onlarca ayetin nazil olması ve en uzun ayetin yine ticaretle ilgili olması manidardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in ticari muamelatında ve hayatının her alanında göstermiş olduğu yüce ahlak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmasına ve insanların Allah’ın dinine girmelerine vesile olmuştur. Bu durum Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklanan Sahabelerinde ve Onların kutlu yolunu takip eden Müslüman tacirlerde görmek mümkündür. İslam’ın Arap yarımadasından binlerce km. uzaklıktaki ülkelere kısa sürede ulaşması ve taraftar bulmasındaki ana etken bu olmuştur. Uzakdoğu, Çin Malezya ve sair ülkelere ticaret amacıyla giden Müslüman tacirlerin ahlaklarından etkilenen yerli halk İslam’ı seçerek  İslam toplumunu oluşturmuşlardır.

Maalesef, bugün İslam toplumunda İslami ticaret ahlakının olmamasından muzdaribiz. Emin, güvenilir insanları aramakta, toplumsal sorunlardan, İnsanların İslami değerlerden uzaklaştırılmasından şikayet edip durmaktayız. Tüm sorunların reçetesi gözlerimizin nuru Resulullah gibi yaşamaktır.

Allah’u Teala bizleri Resulullah’ın ahlakıyla ahlaklandırsın.

İnzar Dergisi

[1] Tirmizi/1208

[2] M. Asım Köksal /c.2 s.145

[3] Ebu Davut Sünen/ c.4 s.260

[4] Ebu Davut Sünen/ c.4 s.299
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.