Hasan Basri (ra)

Hasan Basri (ra)

Onun hikmet dolu söz ve öğütleri okuyanların kalplerini titretmiş, gözyaşlarını döktürmüş; dünyanın geçiciliğini, ahiretin ise insanın gerçek yurdu olduğunu ve nefsin hilekârlığını onlara hatırlatmıştır

İlyas Yıldız/ doğruhaber 

Tabiinin önde gelen isimlerinden biri olan Hasan-ı Basri hazretleri 641 (H.21) senesinde Medine’de doğmuştur. Babası Peygamber Efendimiz’in (sav) vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd bin Sabit’in azatlı kölesi Yesar’dır. Annesi ise Mü’minlerin Annesi Hz. Ümmü Seleme’nin cariyesi Hayra’dır. Bundan dolayı onun doğumuna çok sevinen Hz. Ümmü Seleme (ra), ona ‘hayır-iyilik’ anlamına gelen “Hasan” ismini vermiş ve kendisini emzirmiştir.

SAHABEDEN DERS ALDI

İşte böyle peygamberi bir havayı teneffüs ederek büyüyen Hasan-ı Basri; Hz. Ömer (ra) gibi büyük bir halifenin de hayır duasını almıştır. Çocukluğunu Medine’de geçiren Hasan-ı Basri, Hz. Peygamberin (sav) mescidinde büyük sahabilere talebe olmuş ve o ilim havzasından kana kana içmiştir. Birçok sahabiden ders almış; ancak en çok etkilendiği, hayranlık duyduğu sahabi Hz. Ali (ra) olmuştur.

İNSANLARI HAKKA ÇAĞIRDI

Hasan-ı Basri hazretleri on altı yaşlarına geldiğinde ailesiyle Medine-i Münevvere’den taşınmış ve o dönemde İslam devletinin büyük ilim merkezlerinden biri olan Basra’ya yerleşmiştir. Basra’da sahabi ve tabiinlerin oluşturduğu ilim halkalarına katılmıştır. İslam âlimlerinin büyüklerinden olan Abdullah ibn Abbas’a talebelik etmiş ve ondan tefsir, hadis ve kıraat ilimlerini öğrenmiştir. Zamanla kendisini diğer ilim dallarında da yetiştiren Hasan-ı Basri hazretlerinin ismi halk arasında yayılmış ve insanların başvurduğu bir fetva mercii olmuştur. Kendisi halka vaazlarda bulunur ve talebe yetiştirirdi. O dönemde insanlar ölüm ve âhireti unutmuş; dünya ve mal sevgisi onları İslam’dan uzaklaştırmıştı. Hasan-ı Basri toplumun bu hastalığına dikkat çekmiş ve bu konuda çaba ve gayret sarf etmiştir. Vaaz ve sohbetlerinde insanları hakiki imana çağırmıştır.

HACCAC-I ZALİME KARŞI HEP DİK DURDU

Hikmetli söz ve öğütleri birçok insanı etkilemiş ve günahlarından tevbe etmelerine vesile olmuştur. Hasan-ı Basri, davetçi ve ıslahatçı vasıflarının yanında; aynı zamanda cesaretli bir âlimdir de. Hak bildiğini kimseden esirgememiş ve devrin zalimlerinden biri olan Haccac’a karşı dik durmuştur. Emevi Devleti’nin yöneticilerinden olan Mesleme bin Abdülmelik, Hasan-ı Basri’yi karşılaştığı birisinden sorar. Aldığı cevaplar karşısında kendisi şu övücü sözleri sarf eder; “Aralarında Hasan-ı Basri gibi birisinin bulunduğu bir topluluk nasıl sapıtabilir?”

TASAVVUFTA DERİN TAKVASIYLA İLERİ

Zâhidane bir hayat yaşamış olan Hasan-ı Basri, tasavvufun ileri gelenlerindendir. Hayatı boyunca yaklaşık üç yüz sahabiyle görüştüğü rivayet edilir. Yaşadığı hayat, takvası ve ilmiyle Basra halkının gönlünde taht kurmuş olan Hasan-ı Basrî (ra) 728 (H.110) yılında vefat etmiştir. Şehir halkının hepsinin onun cenazesine katıldığı ve bu yüzden o gün Basra’nın en büyük camisinde ikindi namazının kılınamadığı söylenir.

Onun hikmet dolu söz ve öğütleri okuyanların kalplerini titretmiş, gözyaşlarını döktürmüş; dünyanın geçiciliğini, ahiretin ise insanın gerçek yurdu olduğunu ve nefsin hilekârlığını onlara hatırlatmıştır

HİKMETLİ SÖZ VE NASİHATLERİ

Sonsuz olan Cennet, dünyada yapılan birkaç günlük amelin değil; halis bir niyetle yapılanların karşılığıdır.

Dışın içe, kalbin dile uygun olması lazımdır. Böyle olmamak nifaktandır.

İnsan dünyadan üç şeye hasretle gider: 1-Topladığına doymaz. 2-Umduğuna kavuşamaz. 3-Önündeki âhiret yolculuğu için iyi azık temin etmez.

Başkalarından sana söz getiren, senden de ona götürür. Onunla sohbet edilmez, arkadaşlık yapılmaz.

Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerden sonra ne olduğuna bak!

Âlimler, asırların ve devirlerin ışıklarıdır. Her âlim, zamanının insanlarını aydınlatan bir kandildir. Âlimler olmasa, insanlar karanlıkta kalır ve insanlığını kaybederler.

Dünya üç gün gibidir. Geçen gün geçip gitmiştir artık. Geri döndüremezsin. Ondan ümit kesilmiştir. İkinci gün, içinde bulunduğun gündür. Bunu ganimet ve fırsat bil. Üçüncüsü ise, gelecek olan gün ki; sen ona ulaşır mısın belli değil. Belki de gelecek olan güne kavuşamadan ölürsün.

Kalbin fesada uğraması, bozulması altı şeyden olur: 1-Tövbe etmek ümidiyle günah işlemek. 2-İlim öğrenip onunla amel etmemek. 3-Amel ettiklerinde de ihlâsı gözetmemek. 4-Allahû Teâlâ’nın verdiği ni’metlere şükretmemek. 5-O’nun (cc) taksim ettiği rızka razı olmamak. 6-Ölüleri defnedip ibret almamak, kendisinin de öleceğini düşünmemek, âhiret için azık hazırlamamak.

Rabbini bilen onu sever. Dünyayı bilen ondan yüz çevirir.

Her sağlam olana bir dert, her gence bir ihtiyarlık ve her ihtiyara (her insana) bir ölüm gelecektir.

Kişi isyan sebebiyle, gece ibadetinden mahrum olur. Mü’min devamlı olarak nefsine hâkim olur ve onu Allah için hesaba çeker. Dünyada kendilerini hesaba çekenlerin ahirette hesabı iyi geçer. Ahirette hesabı ağır olanlar, dünyada kendi muhasebelerini yapmayanlardır.

Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadır.

Mü’min daima nefsinin hâkimidir. Onu Allah (cc) için inceler. Dünyada nefsini murakabe edenlerin hesabı, ahirette kolay olacaktır. Kendilerini murakabe ve muhasebe etmeyenlerin hesabı da zor olacaktır.

Allah (cc) o kula rahmet etsin ki; günahlarına ağlamış ve kötülüklerden uzaklaşmış. Allah’ın (cc) rahmetine yönelmiş ve ölünceye kadar bu halini devam ettirmiştir.

Mü’min gâfil olmaz, boş işlerle uğraşmaz. Düşündüğü vakit üzülür.

İnsanlar arasında kendisini zemmeden (kötüleyen) kimse, hakikatte “ne mütevazi adam” dedirerek kendini övmek istemektedir. Bu ise riya alametlerindendir.

Bir kimsenin malını nereden kazandığını öğrenmek istiyorsanız, onu nereye harcadığına bakınız.

Kul bütün ilimleri elde etse, kuru ağaç gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmese, Allah Teâlâ onun hiçbir ibadetini kabul etmez. Dünyanın fâniliğini, nimetlerin geçiciliğini ve ölümün mutlaka geleceğini unutmak mü’mine yakışmaz.

Sakın günah işleme! Aksi takdirde kendini ateşe atarsın. Halbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen, onu bile iyi karşılamazsın. O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?

Bağlı olanı aç; açık olanı da bağla. Kesenin ağzını aç; cömert ol. Dilini de tut; lüzumsuz konuşma.

Dört şey vardır ki, bunlar bedbahtlık sebebidir: 1- Evlad û iyalin (çocuk ve hanımların çokluğu) 2- Malın azlığı 3- Komşunun kötü olması 4-Kadının kocasına isyan ve hıyanette bulunması

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.