Hz. Sa’d Bin Ebi Vakkas (Ra) (Aslan Pençesi) 1

Hz. Sa’d Bin Ebi Vakkas (Ra) (Aslan Pençesi) 1

Bu benim dayımdır. Herkes dayısını göstersin

Resulullah (sav), Sa’d’a hitaben; “Bu benim dayımdır. Herkes dayısını göstersin!”[1]

Allah’a hamd, Resulüne salât, iman erlerine selam olsun.

Fıtratın bozulmaya yüz tuttuğu, cehalet bulutlarının zihinleri kararttığı, ahlaksızlık dalgalarının nefisleri heva-hevese boyun eğdirdiği, şükürsüzlük ve nankörlük rüzgârının kötülükleri alabildiğine kalplere estirdiği bir zemin, Mekke…

Umudu, kurtuluşu arayan; nura, aydınlığa, hakikat ışığına hasret simalar, kalplerin ilahi cezbeye kapılması arefesinde garip, şaşılacak ve farklı bazı olay ve durumlarla karşılaşıyor veya gün ışığı kadar net rüyalar görüyorlar.

Yaşı on yedi… Ömrünün baharında, hareket ve heyecan dolu bir genç, Sa’d b. Ebi Vakkas. Gönül dünyasında farklı duyguların çatıştığı bu demde hikmetine eremediği bir rüya görür.

“Rüyada zifiri bir karanlık içindedir. Çaresiz bir halde iken birden ortalık parlak bir ay ışığıyla aydınlanır. Ayın aydınlattığı yolda yürümeye başlar. Az ötede aynı yolda Hz. Zeyd b. Harise, Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir (r.anhüm), kendisinden önde yürümekteler. Onlara; ‘siz ne vakit buraya geldiniz?’ diye sorar. Onlar da; ‘yeni geldik. İstersen seni de aramıza alalım’ derler.[2]

Hz.Sa’d (ra) gördüğü rüyanın tesirinde kalır. Tabirinin ne olduğundan habersiz üç gün Mekke sokaklarında dolaşır. Derken Hz. Ebu Bekir (ra)’le karşılaşır. Ona rüyasından bahseder. Hz.Ebu Bekir (ra), Hz.Sa’d (ra)’ı yanına alarak Hz. Peygamber (sav)’in huzuruna varır. Resulullah (sav), Sa’d’a İslam’ı tebliğ eder ve onu imana davet eder. Böylesi yüce, mükemmel, can verilesi bir davete icabet edilmez mi? Elbette edilir hem de tereddütsüz… Hz.Sa’d (ra) b. Ebi Vakkas (ra), mübarek dudaklardan saçılan incileri kalp deryasına taşır. Elini, o mübarek elin sahibi -vahyin kılavuzu- Resulullah (sav)’a uzatır ve Ona biat eder. Orada imanın lezzetini tadan Hz.Sa’d (ra), ebedi mutluluk şerbetini yudumlar.

Hz.Sa’d (ra), iman ettiği esnada Erkam’ın evi imanlı gönüllerin buluştuğu bir mekân olmamıştı henüz. Hz.Sa’d (ra), iman edenlerin ilklerindendir. O bu konuda şöyle der: “Ben Müslüman olduğumda ilk üç senenin üçte biri kadar bir zaman olmuştu İslam geleli.[3]

Hz.Sa’d (ra), ileri yaştakilerin akıl ve bilgisine sahip cesaret, ahlak, edep timsali bir genç olarak imanın gerekliliğini idrak etmiş ve bunu hemen pratize etmiştir. İman kervanına katılıp hak yola revan olanların tepki, zorluk, eziyet ve musibetlerle karşı karşıya gelmesi, sünnetullahın bir gereğidir.

Hz.Sa’d (ra), Mekke’de annesine olan saygı ve düşkünlüğü ile bilinirdi. Bunu bilen annesi, oğlunun ‘atalar dinini’ bırakıp yeni bir dine girmesine çok kızar. Oğlunun kendisine karşı düşkünlüğünü ve bağlılığını bilen anne Hamne, bu zaaf noktasından hareketle oğlunu İslam’dan döndürmeyi kararlaştırır.

Bu olayı kutlu sahabenin kendi ağzından dinleyelim:

“Annem, ‘senin dinin, hısım akrabaya iyi muamele etmeyi, onları (anne-babayı) üzmemeyi ve onların emirlerine uymayı emretmiyor mu? Anne-babaya ‘öf’ bile demeyin, demiyor mu?’ sözlerine karşılık ‘Evet’ diye karşılık verince; ‘vallahi sen, Muhammed’in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben açlık ve susuzluktan helak oluncaya kadar ağzıma hiçbir şey almayacağım. Sen de bu yüzden anne katili olarak insanlarca ayıplanacaksın’dedi.”[4]

Yüce İslam, anne babaya iyiliği, onların gönlünü hoş tutmayı, meşru her isteklerinin yerine getirilmesini, hatta onlara hafif bir tepki ve kırgınlığın alameti olarak ‘öf’ bile demeyi yasaklar. Ama Allah’ı razı edecek bir iş, amel ve gidişata ebeveyn engel olur,  bu noktada hoşnutsuzluğunu dile getirirse;

“Allah’a masiyette kula itaat olmaz”[5] kaidesi bir düstur olarak belirir.

O güne kadar Hz.Sa’d (ra), annesini hep dinlemiş, bir dediğini iki etmemişti. Şimdi durum farklı idi. Hz.Sa’d (ra) eski Sa’d değildi. O Allah Resulü (sav)’ne canını, malını feda edecek bir samimiyeti elde etmiş, hidayet yolunun bir neferi olarak imanın doyumsuz lezzetini tatmıştı.

Elbette Hz.Sa’d b. Ebi Vakkas (ra)’ın ölçüsü, mihenk taşı belliydi: ‘İslam, iman, ilahi nurun tecellisi yüce hakikatler…’

Allah’ın razılığı neyi gerektiriyorsa o şekilde hareket edecekti. Hz.Sa’d (ra), annesinin yememe ve içmeme noktasında ısrarlı olduğunu ve bu uğurda perişan bir vaziyete düştüğünü duyunca, annesinin yanına varır;

“Ey anne! Senin yüz canın olsa ve her birini İslamiyeti (iman hakikatlerini, Allah yolundaki çabayı) bırakmam için versen, ben yine dinimden vazgeçmem. Artık ister ye, ister yeme! Bu senin bileceğin iştir. Benim kararım kati’dir,” diye kararlılığını belirtir.[6]

Hz.Sa’d (ra)’ın kararlılığını, davasına bağlılığını, Allah ve Resulünün sevgisini tüm sevgilere tercih ettiğini gören anne Hamne; “ah-vah” eder, başına topraklar saçar; lakin Hz.Sa’d (ra)’ın tavizsiz tutumu onu acze düşürür. Yeniden yemek yemeye başlar.

Hz.Sa’d b. Ebi Vakkas (ra) ve annesi arasında vuku bulan bu olayın akabinde Allah (cc), Lokman suresi 15.ayeti kerimeyi göndererek, evladın hangi hallerde anne-babaya tabi olacağını ve onların hangi isteklerinin karşılanacağı noktasında ebedi ölçüyü bildirir:

“Bununla beraber onlar. Bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ama onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber veririm.”

Sa’d b. Ebi Vakkas, Allah yolunda ilk kan akıtandır.

İslam’ın kalpleri küfür karanlığından iman nuruyla aydınlattığı ilk dönemlerde, Müslümanlar, Mekkeli müşriklerin akla hayale gelmedik cefa, eziyet ve saldırılarına maruz kalırlardı. Bu nedenle çoğu kez ibadetlerini gizli, tenha yerlerde yapmak mecburiyetinde kalırlardı. Böylesi bir esnada Hz.Sa’d (ra) ve ashaptan birkaç kişi, bir vadide namaz kılmakta idiler. Birazdan müşriklerin azılı olan öncülerinden bir kaçı onların yanına vardılar ve onlarla alay edip hakaretlerini kavga edecek bir hale kadar devam ettirdiler. İş kavgaya varınca Hz.Sa’d (ra) dayanamaz, eline bir deve kemiği geçirir ve onunla müşriklerden birinin kafasını yarar. Böylece Hz.Sa’d (ra)

“Allah (cc) yolunda müşrik kanını döken ilk sahabe” ünvanını alır.

Gelecek sayıda konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz. – inşallah-

İnzar Dergisi

[1] İbni Hacer el İsabe c. 2 syf: 33

[2] Sahabe hayatından tablolar: c. 1 syf: 320

    Hz. Peygamberin hayatı Salih Suruç c. 1 syf: 231

[3] Yeryüzü yıldızları syf: 84

[4] Nesefi Tefsiri c. 3, syf: 251

[5] İbni Hacer el İsnad c. 2, syf: 31

   Halet-i İnsan’ül Uyun c. 1, syf: 230

   Yeryüzü yıldızları syf. 51

[6] Fizal-il Kur’an c. 11. syf: 412

    Hak dini Kur’an dili c. 2 syf: 272
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.