Îmân İnsânı İnsân Eder

Îmân İnsânı İnsân Eder

Ebu Hureyre’den (Radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ebu Hureyre’den (Radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna eziyet etmesin! (Bir rivayette: “ikramda bulunsun!”) Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikramda bulunsun! Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun!”

Başka bir rivayette: “…Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse sıla-i rahimde bulunsun!” (Buharî)

Allah’a iman Allah’ın tüm sıfatlarına imandır.

Allah’a inanan bir insan;

– Allah’ın her şeye kadir olduğunu,

– Her şeyi gördüğünü, her şeyi işittiğini,

– Âdil olduğunu;

– Hiçbir şeyin O’ndan kaçamayacağını, hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmayacağını,

– Hiçbir iyiliği ve kötülüğü karşılıksız bırakmayacağını… bilir ve inanır.

Ahiret gününe iman eden kişi de;

– Hayatın sadece dünya ile sınırlı olmadığını,

– Ölümden sonra dirilişin olacağını,

– Asıl hayatın dünya hayatından sonra başlayacağını,

– Burada yapılan şeyin orada karşılığının mutlaka görüleceğini,

– Dünyanın imtihan, ahiretin ise mükafat ve mücazat yeri olduğunu,

– Her şeyin hesabının mutlaka görüleceğini,

– Hesab görenin de görünen görünmeyen her şeyi bilen Allah olduğunu… bilir ve inanır.

Hadis-i şerifte bu imanın insanın davranışları üzerindeki etkisinden ve toplum arasında huzur ve güvenin tesisi için iman dairesindeki insan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğinden bahsedilmektedir. Çok önemli bazı noktalara değinilmiş ki hayatın diğer alanları da ona kıyas edilir.

– Bunlardan birincisi komşuluk ilişkisidir.

Genelde komşular arasında sıkıntılar yaşanır. Huzursuzluk olur. Bunun nedeni hak ve hukuka riayet etmemektir. Bu hak ihlalinin nedeni de bencil davranmak, başkasına zarar verse dahi hep menfaatini ve zevkini ön planda tutmak, bunun neticesini de düşünmemek, önemsememek ya da inanmamaktır.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin komşusuna zarar vermemesi gerektiğini ifade eder. Zira komşuluk hukukunu çiğnemenin cezası ağırdır. İnanan bir insan bu mesuliyeti taşımaya cesaret edemez. Tam aksine inanan bir insanın komşusunun eziyetlerine tahammül etmesi ve her fırsatta komşusuna yardımcı olup ikramda bulunması, mesela;

– Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek.

– Yardım isteyince yardımına koşmak.

– Hastalanınca ziyaret etmek.

– Maddî sıkıntıya düşünce gözetip kollamak.

– Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak.

– Ölünce teçhiz etmek, kabre götürüp defnetmek.

– İzni olmadan evinin bitişiğine rüzgârını kesecek şekilde bina yapmamak.

– Kokusu komşunun evine gidecek bir yemek yapınca ona da bir miktar göndermek vb. gerektiğini dile getirmektedir.

– İkincisi misafire ikramdır.

Sefere çıkan ve evinden uzaklaşan kimse yorgun düşer; yemeğe, içmeğe, yatacağı ve istirahat edeceği bir yere ihtiyaç duyar.

Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimse ihtiyaç sahibine yardım etmenin, ikramda bulunmanın ve bu konuda cömertçe davranmanın sevabının büyük olduğunu bilir. Aynı şekilde sıkıntıda olan birini yüzüstü bırakmanın, ona sahip çıkmamanın bir Müslümana yakışmadığını da bilir.

Hem ecdâdımız, misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymuş ve: “Misafir kendi kısmetiyle gelir” demişlerdir.

Buna binaen Müslümanlar nezdinde misafir azizdir, mihmandarın şerefi ve değeri misafire yaptığı ikram ile ölçülür. Çünkü o “Mêvanê Xweda” Allah’ın misafiridir. Bu nedenle Müslüman evlerinde en güzel, en temiz; oda, yatak, yemek ve gereken eşya misafirindir.

– Hayırlı ve faydalı söz söylemek.

En büyük fitnelerin aleti dildir. İnsanları, devletleri, akrabaları hatta kardeşleri birbirine düşüren dil ve dilin zehirli ürünleridir.

Yalan, iftira, dedikodu, yerme, hakaret, sövme, gıybet, haksız övgü, çirkin sözler, müstehcen ifadeler ve insan onuruna yakışmayan daha nice laflar dilin afetleridir. İslam alimleri dilin afetleri ile ilgili uzun uzun yazmışlardır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dilini tutarak; “Bunun şerrini kendinden men et!” buyurmuş ve “İnsanları yüzüstü cehenneme atan dilin mahsulatından başka bir şey değildir” diye hepimizi uyarmıştır.

Bu hadis-i şerifte de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem imanın dilin üzerindeki etkisinden bahsederek gerçek mü’min bir kimsenin diline sahip çıkması; ya hayırlı ve faydalı şeyler söylemesi ya da susup konuşmaması gerektiğini ifade buyurmuşlardır.

Bu nedenle konuşmak isteyen kimse önce düşünmelidir. Söyleyeceği sözün kendisine veya başkasına fayda getirip getirmeyeceğine bakmalıdır. Faydalı ise söylemeli, değilse susmalıdır. Susmak suretiyle zarardan korunmak da bir faydadır.

Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ağzından çıkan her sözün hesabını vereceğine şu âyet-i kerimeden anlar: “İnsan ne söylerse, mutlaka yanında, ağzından çıkanları yazan bir melek vardır” (Kaf: 18)

Faydasız konuşmalar çoğu zaman bizi günaha götürür. Mânasını düşünmeden söylediğimiz bir söz Allah Teâlâ’yı gücendirebilir; insanları birbirine düşürebilir. Unutmamalıdır ki, büyük günahları hazırlayan da gereksiz ve faydasız konuşmalardır. Dilini tutan, kendini fenalıklardan korumuş olur.

“Söylediğin her söz doğru olsun. Ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir” şiarıyla yeri gelince doğru ve faydalı söz söylemek ibadet olur. “Güzel söz sadakadır!”. Yerinde söz söyleyerek bir haksızlığı ortaya koymak, insana Allah rızasını kazandırır.

– Sıla-i rahim.

Bazen çok basit bahanelerle akrabalar birbirini terk eder. Uzun zaman birbirine dargın ve birbirlerinden uzak durur. Birbirlerinden habersiz hatta kin besleyerek yaşarlar. Birçoğu bu hal üzere kalıp barışmadan bu dünyadan göçüp gider.

Birbirlerinin üzerinde daha çok hakkı bulunanlar, en çok birbirleri ile kenetlenmesi ve birbirlerini gözetmesi gerekenler, bir hiç uğruna herkesten çok birbirlerinden nefret ettiğini görürsün.

Hadis-i şerif akrabaların birbirlerine şefkat ve merhametle yaklaşmaları, birbirlerini sevmeleri, birbirlerini affetmeleri, birbirlerini ziyaret edip gözetmeleri, günah ve harama girmediği müddetçe birbirlerini ziyaret edip terk etmemeleri gerektiğini ve bunun Allah’a ve ahiret gününe imanın gereği olduğunu ifade eder.

Evet, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet vermez, aksine komşusuna yardımcı olur, hatta onun eziyetine tahammül eder; misafirine izzet-i ikramda bulunur, hayır ve iyilik dışında bir şey konuşmaz, akrabaları onu terk etse dahi o akrabalarını gözetir, onları ihmal etmez. Zira bütün bunların hesabının bir gün sorulacağını yakinen bilir.

Elbette ki İMAN’ın gereği sadece bunlar değildir. İman, hayatın her alanıyla alakadar olup etkiler. Bunu anlatan çok sayıda ayet-i kerime, hadis-i şerif ve tarihî gerçekler vardır. Ancak bu hadis-i şerif toplum arasında en çok vuku’ bulan ve toplum arasında huzura vesile olacak bazı meselelere değinmiştir. Yoksa biliyoruz ki:

Hz. Bilal-i Habeşi’ye (radiyallahu anh) dayanılmaz işkenceler altında ve inanılmaz bir sabırla; şirke, küfre, zulme direnerek “EHAD! EHAD!” dedirten imandır.

Hz. Ebubekir’i doğruluk ve sıddîkiyet, Hz. Ömer’i adalet, Hz. Osman’ı haya ve Hz. Ali’yi cesaret timsali kılan imandır.

Tebuk seferinden geri kalan Ka’b bin Malik ve iki arkadaşını -her türlü cezaya razı olarak- Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) yalan söylemekten engelleyen imandır.

Sahabe-i kiramı (radiyallahu Teâlâ anhum) sahabe yapan imandır.

Saadet devrini inşa eden imandır.

Canları pahasına onların yolunu takip ettirecek imandır.

ÎMÂN, yalandan, iftiradan, fuhuştan, ahlaksızlıktan, zulümden, haksızlıktan, cimrilikten, şahsiyetsizlikten, sahtekarlıktan men edip muhafaza eder.

ÎMÂN, doğruluğa, iffete, güzel ahlaka, yardıma, samimiyete, cömertliğe, yüksek şahsiyete, hayaya, ilme, irfana, takvaya sevk eder.

“İman insanı insan eder belki de sultan eder.”

“İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. “Tevekkeltü alallah” der, sefine-i hayatta kemal-i emniyetle hâdisatın dağlarvari dalgaları içinde seyran eder. … Demek iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder. (Sözler: 314)

Allah’ım! Hakîkî, tahkîkî ve kâmil bir ÎMÂN nasîb eyle!

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.