İnzar Dergisi aile dergisi ocak 2007

İnzar Dergisi aile dergisi ocak 2007

O’nun adıyla başlıyoruz. O’na (cc) en layık vecihle hamd ediyoruz. O’nun yoluna bizleri sevkeden Sevgili Peygamberimiz (sav)’e salat ve selamlarımızı burdan milyon defa gönderiyoruz.

Bismillah…

O’nun adıyla başlıyoruz. O’na (cc) en layık vecihle hamd ediyoruz. O’nun yoluna bizleri sevkeden Sevgili Peygamberimiz (sav)’e salat ve selamlarımızı burdan milyon defa gönderiyoruz.

Muhterem İnzar Dergisi okuyucuları! Allah’ın lütuf ve inayetiyle davamızın en temel dayanak noktası olan Aile yapımızı ilgilendiren mevzulara yer vereceğimiz bir ‘Aile’ ekini bu sayıda derginizle beraber verme bahtiyarlığına kavuşmuş bulunmaktayız. En temel dayanak noktası, dedik, lakin hepinizce de malumdur ki, bir davanın hakimiyeti konusunda toplumun en küçük birimi olan aileye büyük sorumluluklar düşüyor. Eğer sağlam bir aile yapımız var ise ideal ettiğimiz maksadımıza hasıl olmamız kolay olacaktır. Ümidimiz odur ki, dergimiz bu arzumuz için bir basamak hükmünde olacaktır.

Dergimizi şimdilik 16 sayfa ve üç ayda bir çıkacak şekilde düşündük. Sayfa sayısı sınırlı olduğu için seçtiğimiz başlıklarımız da sınırlı oldu. Ancak en temel sayılabilecek konulara yer vermeye çalıştık. Her sayıda farklı yazı ve yorumlar bulabileceksiniz. Derginin fiyatına da herhangi bir farklılık yansıtmadık.

Bu sayımızda ağırlıklı olarak Aile kavramı üzerinde durmaya çalıştık. Konumuzu pekiştirici Ayet ve hadisler ile Peygamber Efendimiz (sav)’in yaşantısından örnekler vermeye çalıştık. İlk sayımızın bayrama denk gelmesi de ayrı bir güzellik oldu. Sonuç da inşallah hayırlı olacaktır.

Ümit ediyoruz ki, sizlerin de gelecek öneri ve eleştirileriyle Aile ekimiz her sayıda ayrı bir güzelliğe kavuşacak, bu kutlu yolda açmış olduğumuz hayırlı kapılar ebediyen kapanmayacaktır.

Hepinizin Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Rabbimizden diliyoruz.

Allah’a (cc) emanet olunuz.

Yuvamız “Medrese-i Nuriye” Olsun

“Aile” kelimesi Türkçeye arapçadan geçmiştir. İslami kaynaklarda “âl, ehl, ehl-i beyt “ gibi ifadeler sıklıkla kullanılmakla beraber şu anda arapçada aile yerine kullanılan kelime “Usrâ”dır.(1) Adı ister usrâ, ister ehl, ister batı ülkelerinde kullanıldığı şekliyle “Familia”dan türetilmiş kelimelerden herhangi biri olsun sağlam bir ailenin sağlam bir topluma giden yolun temel taşı olduğu hepimizin malumudur. Allah (c.c.) Hz.Adem’den sonra Hz.Havva’yı yaratıp, insanoğlunun ilk yuvasını bina etmiştir. Bu düzen böylece devam etmiştir. Aile kimi zaman yakın-uzak akrabaların da dahil olduğu geniş ve güçlü bir yapı olarak varolmuşsa da, günümüzde daha çok anne-baba ve çocuklardan müteşekkil bir kuruma dönüşmüştür.

Bizim anlayışımızda aile, dinimizin öngördüğü ve Müslümanların imar edebilmek için şartlar ve imkânlar nisbetince çaba sarfettiği, yüksek seciyeli islam toplumunun oluşumunun ilk adımıdır. Maddi getirisi yüksek saygın bir mesleğe sahip olabilmek için okunan okulun eğitim seviyesi ne kadar etkiliyse, gerçek manada okul-medrese diye tanımlayabileceğimiz aile de fazilet ve erdemlerle donatılmış ümmetin oluşumunda o kadar etkilidir. Bunu ifade edebilmek, aile içi dengeleri kurabilmek ve böylece devamını sağlayıp kalitesini artırabilmek için Kur’an-ı Kerim’de yüzü aşkın ayet-i celile vardır. Yine bir kitap oluşturacak kadar hadis-i şerif mevcuttur. İslam hukukunda aile hukuku, Ahval-i şahsiye, münakehat ve müfarekat, nikah ve talak gibi kelimelerle ifade edilmektedir. İmam Ebu Yusuf devrinden itibaren her mezhebin aile hukukuna ait görüşleri hakim olduğu bölgede geçerli olmuştur. 1917 yılında ise çeşitli mezheplerin içtihatlarından istifade edilerek hazırlanan “Hukuk-u Aile Kararnamesi” Osmanlı devleti tarafından hazırlanıp yürürlüğe konmuş ilk islami aile kanunudur.(2) Günümüzde ise aile kurumunun korunması, ilahi kanunlar görmezden gelinerek beşeri yasalarla sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak üzüntü vericidir ki, bu kanunlar sağlıklı bir aile yetiştirmek yerine varolan aile yapılarını da çökertme pozisyonunu almıştır. Nikah dışı evlilikler nerdeyse teşvik edilir bir hal almış, evliliğin gerçekleşmemesi için şartlar ağırlaştırılmıştır. Önü alınamaz yıkıntılar sonuç olarak ortaya çıkınca, nerde hata yapıyoruz, diye vaveylalar yükselmeye başlamıştır.

Gerçekte islami bir ailenin yüzü dünyaya değil ahirete müteveccihtir. Unutmayalım ki, dünya nasıl faniyse ona yönelik arzular da öyle fani, ahiret hayatı nasıl bakiyse ona taalluk eden meseleler ve ameller de o nisbette uzun ömürlü hatta bakidir. Sırf cinsel dürtülerle birbirine yaklaşan iki insanın kurduğu aile ne kadar uzun ömürlü olabilir? Çünkü beden güzelliği kısa ömrümüz kadar bile değil, gençlik ve sıhhatin süresiyle sınırlıdır. Buna karşılık nefsin arzuları hudut tanımaz. O halde neden şu kısa hayatı bir kişiyle paylaşmak, varsa çocukların problemleriyle beraber aile sorumluluğunu taşımak zorunda kalınsın ki! Bugün özellikle batıda ve ne yazık ki batılılaşmayı terakki zanneden Müslüman toplumlarda aileyi korumaya yönelik tüm tedbirlerin sonuçsuz kalmasının nedeni burada yatmaktadır. Üstad Bediüzzaman “Şimdi terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonra ebedi bir müfarakata (ayrılığa) maruz kalan aile hayatı, esasıyla bozuluyor” sözüyle buna işaret etmekte, konunun devamında da şu reçeteyi sunmaktadır: “Bu zamanda aile hayatının ve dünyevi ve uhrevi saadetinin ve kadınlarda ulvi seciyelerin inkışafının sebebi yanlız dairei şeriattaki adab-ı islamiye olabilir.” (3)

Müslümanın evlenmek ve aile kurmak isteğinin temelinde, nefsi günahlardan muhafaza etmek ahirete yolculuğunda kendisine seferi kolaylaştıracak bir yol arkadaşı edinmek vardır. Peygamber Efendimiz (sav)’in, “Evleniniz, çoğalınız. Mahşer gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim” tavsiyelerine binaen evlat sahibi olmak yer almalıdır. Her işte olduğu gibi evlilikte de “niyet” esastır. Sadece arzularını tatmin ve dünya saadetini gaye edinen, rahatını bozmamak için çocuk sahibi olmaya yanaşmayan ya da malını-mülkünü bırakabilmek ve çokluğuyla övünebilmek için neslinin devamını isteyen bir aile baştan bozulmaya mahkum bir ailedir. Bu mevzu da yine asli vazifemizi bilmekle ilintilidir. Bedenen oluşumumuz nasıl aşama aşama meydana geliyor, bir nutfeden tüm techizatıyla mükemmel bir canlıya dönüştürülüyorsak, ruhen de kâmil bir insan olma yolunda çaba sarfetmeliyiz. Bunun hemen akabinde aynı dönüşümü içinde bulunduğumuz topluma uygulama zorunluluğu çıkıyor karşımıza. İşte bu programın tatbik edilebilmesinin ilk adımı ailedir. Birbirlerine hakkı tavsiye eden eşler, uzun vadeli planlarla ve aynı bilinçle terbiye edilmiş çocuklar yetiştirirler. Onlardan oluşan ailelerle büyük bir topluluğu oluşturmak ve ümmetin sağlam bir parçası haline gelmek asla hayal değildir. Tüm bu idealleri gerçekleştirecek kriterler ve aile hukuku aynı zamanda dünya saadetini ve fıtrî temayülleri de meşru daire içinde karşılamayı garanti eden ölçülerdir.

İşte bu ölçüleri getiren ayet-i celileleri, onları izah eden hadis-i şerifleri ve bunlara açıklık getiren kaynak kitapları çokca okuyup istifade etmekle yükümlüyüz. Aksi takdirde sünnet-i seniyyenin gereği olan evliliğin şahsımız, ailemiz ve ümmet açısından yük olmaktan başka manası olmaz. Son sözü üstad Bediüzzaman’a bırakalım:

“Haneniz küçük bir medrese-i nuriye olsun ki bu sünnet tam yerine gelsin. Sünnet-i seniyyenin meyvesi olan çocuklar ahirette size şefaatçi olsunlar. Dünyada da iman dersini alıp, size hakiki evlat olsunlar.”

İnzar Dergisi

Kaynaklar

1-İslam’da Kadın ve Aile

(Hayreddin Karaman)

2-A.g.e.

3-Hanımlar Rehberi-2. Nükte

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.