Irkçılık yerini İslamofobi'ye bıraktı

Irkçılık yerini İslamofobi'ye bıraktı

Martin Luther King'in mücadelesiyle ABD'de siyahlar eşit vatandaşlık hakkına kavuşma yolunda önemli adımlar attı fakat ülkede son 15 yıldır ırkçılık yerini İslam düşmanlığına (İslamofobi) bıraktı...

Amerikalı siyahi önderlerden Martin Luther King 4 Nisan 1968’de Memphis’de bir motelin balkonunda uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti.

Martin Luther King, beyazların siyahlara karşı üstünlüğünün sona ermesi ve aynı vatandaşlık haklarına sahip olabilmek için Amerika genelinde büyük bir sivil direniş başlatmıştı. King'in o gün eşit haklara sahip olmak için mücadele ettiği Amerika genelinde bugün siyah beyaz ayırımı büyük oranda sona erdi. Siyahi bir lider olan Barack Obama, başkanlık görevine getirilde fakat ülkede Müslümanlara ve göçmenlere karşı duyulan kin her geçen gün devam ediyor. İslamofobia'nın ulaştığı boyutlar ülke genelinde korkunç bir hal aldı. Ülke genelinde özellikle Ortadoğulu Müslümanlar potansiyel terörist olarak görülüyor.
SİYAH BEYAZ AYIRIMI

Amerika Birleşik Devletlerinde köleliğin resmen kaldırılmasından 1960’lı yıllara kadar ki yüz yıllık dönemde siyahlar ile beyazların eşit olmadıkları ve haklarının birbirinden farklı olduğu yasalarla düzenlenmişti. Siyahlar ile beyazların okulları birbirinden ayrıydı, siyahlar beyazların restoranlarına gidemez, aynı otobüste yolculuk etseler dahi yan yana oturamazlardı. Siyahlar için otobüsün arka kısmı ayrılmıştı, ön koltuklara üstün beyazlar oturmalıydı.

1 Aralık 1955 tarihinde bu eşitsizliğin kaldırılmasına giden yolu açacak önemli bir gelişme yaşandı. Belediye otobüsünde yolculuk yapan Rosa Paks adındaki siyah Amerikalının yasalar gereği yerini beyaz birine vermemesi ve ardından suçlu bulunarak tutuklanması Amerika’daki en önemli sivil hareketlerden birinin başlamasına neden oldu. Bu sivil hareketi başlatacak olan da Montgomery'deki Baptist Kilisesi'de rahip olarak görev yapan 26 yaşındaki Martin Luther King’di. Martin Luther King otobüs boykotu başlatarak bu kanuna karşı bir direniş başlattı. 382 gün süren bu boykot Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin eyaletler arası otobüslerde ve diğer ulaşım araçlarında ırk ayrımcılığını kanun dışı ilan etmesine kadar devam etti. King ilk başarısını kazanmıştı.
SİVİL DİRENİŞ

Martin Luther King, Hindistan lideri Mahatma Gandhi’yi kendine örnek almıştı. Şiddete başvurmadan sivil direniş ile siyah beyaz eşitsizliğin kaldırılabileceğine inanıyordu. Otobüs boykotunun getirdiği kazanımla ülkedeki siyahlara ait kiliseleri bir araya getirmek ve yurttaşlık haklarının elde edilmesi amacıyla 1957 yılında Güneyli Hristiyan Liderler Konferansını kurdu. Ülkenin dört bir tarafında ırk ve renk ayrımcılığına karşı konferanslar verdi. Kurduğu birliktelik ile artık siyahların sesi daha gür çıkmaya başladı. Kısa sürede ırk ayrımcı kanunların yürürlükte olduğu güney eyaletlerinde şiddet içermeyen büyük mitingler, gösteriler yapıldı. Bu çabalar Amerikan toplumunda ve medyasında karşılığını da buldu. Gazetelerdeki yazılar, televizyonlardaki programlar ile Martin Luther King’in liderliğindeki hareket ülke gündeminde en üst sıralarda yer aldı.
WASHINGTON'A YÜRÜYÜŞ

1960 yılından itibaren ülkenin en önemli kişilerinden biri olmaya başlayan Martin Luther King, ırk ayrımcılığına karşı olan ve yurttaş haklarını savunan diğer sivil toplum örgütleri ile beraber  “Washington’a yürüyüş”  planladı. Yapılacak olan yürüyüşle siyah vatandaşların istekleri ve şikayetleri dile getirilecek, Washington’da düzenlenecek miting ile de hükümete bildirilecekti. Eşit yurttaşlık talebinde bulunan siyahlar, devlet okullarında eşit eğitim almak, işyerlerinde ırk ayrımının kaldırılması, siyahlara oy hakkının tam olarak sağlanmasını istiyorlardı.
"BİR HAYALİM VAR"

“Washington’a Yürüyüş” herhangi bir taşkınlığa yol açılmadan tamamlandı. 28 Ağustos 1963 tarihinde 250 binden fazla siyah ve beyazlardan oluşan kalabalık Lincoln Anıtının önünde toplanmıştı. Martin Luther King  “Bir hayalim var” adıyla tarihe geçen nutkunu burada okudu. King hayalini şöyle dile getiriyordu:

"Bir hayalim var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.

Bir hayalim var. Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir hayalim var. Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir hayalim var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar."
HAYAL GERÇEKLEŞİYOR

Amerikan tarihinin en önemli konuşmalarından birinde ifade edilen bu hayalin bir kısmı yapılan bu mücadelelerin sonucu olarak gerçekleşmeye başladı. 1964 yılında çıkan Yurttaş Hakları Kanunu ve 1965 yılında çıkan Oy Hakkı Kanunu ile siyahlar kanun önünde beyazlarla eşit haklara sahip oldu. Böylece kanun önünde eşitlik sağlanmış oldu.

Şiddet içermeden sivil direniş ile kazanılan başarıların ve yasal olarak elde edilen bu hakların ardından Martin Luther King toplumda siyahlara karşı olan ırk ayrımcılığını ortadan kaldırmak için çabalarını sürdürmeye devam etti. Güney eyaletlerinde başlattığı çalışmaları kuzey eyaletlere yayarak hareketi güçlendirmeye çalıştı. Ancak bu çabaları onu beyaz ırkçıların da hedefi haline getirmeye başlamıştı. Wietnam savaşına karşı çıkması ile de tepki toplamaya başlamıştı. Tüm bu gelişmelerin arasında Martin Luther King 1968 Nisan’ın ilk günlerinde temizlik işçilerinin grevini desteklemek için Memphis’e gitti. Burada  4 Nisan 1968’de  kaldığı otelin balkonunda uğradığı silahlı suikast sonucu öldürüldü.

Şiddete başvurmadan eşitlik mücadelesini başarıyla sürdüren ve Nobel Barış ödülüne hak kazanan Martin Luther King öldürülmüştü. Fakat onun öldürülmesi Amerika’daki eşitlik mücadelesini sonlandırmadı. Hareket devam etti. Ölümünden sonra ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından 'Özgürlük Ödülü Madalyası'na layık görüldü. Her ocak ayının üçüncü pazartesi "Ulusal Martin Luther King Günü" ilan edilerek Amerika’da anılan önemli bir lider olarak tarihe geçti.
SİYAH - BEYAZ AYIRIMI YERİNİ İSLAMOFOBYA'YA BIRAKTI

King'in çabaları sonucu ABD'de siyahların vatandaşlık hakları büyük ölçüde kazanıldı. İki dönemdir ABD'de bir siyahi olan Barack Obama başkanlık koltuğunda oturuyor fakat ne yazık ki beyaz siyah yırımı, ülke genelinde yerini İslam düşmanlığı/İslamofobya'ya bırakmış durumda. 11 Eylül 2001'de ikiz kulelerin vurulması ile başlayan süreçte ülkede göçmenlere, özellikle Ortadoğulu Müslümanlara yönelik kin ve öfke her geçen gün büyüdü. Ortadoğulu Müslümanlar ülkede potansiyel terörist olarak görülüyor. Ülke polisi, şüpheli gördüğünü iddia ettiği Ortadoğuluları öldürüyor.

ABD'deki Müslüman toplumu, son yıllarda artış gösteren İslamofobi'nin, halk tabanlı bir sorundan çok siyasetçilerin oy toplamak için kullandığı bir koz olduğu görüşünce birleşiyor.

Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (The Council on American-Islamic Relations - CAIR) tarafından hazırlanan "Korkuyu Yasallaştırmak: İslamofobi ve ABD’deki Etkileri 2011-2012" (Legislating Fear: Islamophobia and its Impact in the United States 2011-2012) başlıklı rapora göre Amerika’da halihazırda İslamofobinin iç ağları en az 37 gruptan oluşuyor. Bunlar öncelikli olarak Müslümanlara ve İslam’a karşı önyargıyı veya nefreti teşvik ediyor. Bunlara ek olarak 32 grubun öncelikli amacı ise İslam’a ve Müslümanlara karşı nefreti ya da önyargıyı teşvik eder gibi görünmese de çalışmaları İslamofobinin dış ağlarını tesis eden temaları muntazaman sergiliyor ya da destekliyor.

Amerika’da İslamofobi iç ağlarını besleyen çekirdek grup, 2008-2011 yılları arasında bu amaçla yaklaşık 120 milyon dolar harcadı. Bu iç çekirdek grupların birbiriyle sıkı bağları var. Bu iç ağda anahtar rol üstlenenler, Amerika toplumunda İslam korkusunu yaydıkları için, yüksek maaşlar alıyorlar.

İslamofobik söylemler toplumsal olarak da kabul edilebilir hale geliyor. 2011’deki araştırmaya göre, “[vatandaş olanlardan resmi göçmen statüsü sahip olanlara kadar bütün Müslümanlar hakkında] vatandaşlar sadece karşıt olmakla kalmayıp bu gerçeğin toplumsallaşması karşısında da rahatsızlık duymuyorlar.”

Önde gelen birçok Cumhuriyetçi aday, başkanlık yarışında İslamofobik söylemi kullandı. Cumhuriyetçi Peter King beş oturumdan oluşan Müslüman karşıtı kongre serisi düzenledi. Bunların ana konusu geniş çaplı geri püskürtme projesi ve yine bu projeye destek sağlanması idi.

Cumhuriyetçi Michele Bachmann, Müslümanları  kamu birimlerine sızmakla suçlayan kampanyayı başlatan İslamofobinin iç çekirdek grubunun liderlerinden Frank Gaffney ile ortaklık kurdu. Bu son hikaye, kamu kurumlarının Amerikalıların İslam korkusunu ve önyargılı davranışlarını desteklediğine dair önemli bir örnek olarak öne çıktı.
MÜSLÜMANLAR TAKİP EDİLİYOR

New York Emniyet Genel Müdürü Raymond Kelly,  ''İslamofobi var olabilir,  ama ben New York'ta görmüyorum'' derken New York Polis Teşkilatının Müslümanları takip etmeyi devam ettireceğini söylemişti. Kelly, ''New York'u korumak için bir kontra terör programımız var. 11 Eylül 2001'den bu tarafa bu program sayesinde 16 terör bağlantılı olayı tespit edip boşa çıkardık. New York, bu tarz hadiselerin potansiyel hedefi konumunda. Bu programa bir süre daha devam edilecek.'' demişti.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.