İslam ve Ekonomi -1

İslam ve Ekonomi -1

O’nun adıyla başlarım. Hakikat şudur ki, O’nun adıyla başlamayan her bir işin sonu kopuktur. Hamd, Sena ve Şükür yalnız O’nadır. Ancak ve ancak O’na kulluk eder ve yalnızca O’ndan yardım dileriz.

Bismihi Teala

O’nun adıyla başlarım. Hakikat şudur ki, O’nun adıyla başlamayan her bir işin sonu kopuktur. Hamd, Sena ve Şükür yalnız O’nadır. Ancak ve ancak O’na kulluk eder ve yalnızca O’ndan yardım dileriz.

Rabbimiz bizim için kolaylaştır, zorlaştırma. İşlerimizi hayr ve bereketle neticelendir.

Cenab-ı Mevla’nın izniyle bu sayımızdan itibaren İslami toplum için oldukça önem arz eden yepyeni bir konuyla siz okuyucularımızın karşısında olacağız. Konumuz da başlığından anlaşıldığı gibi İslam ve Ekonomi üzerine olacaktır. Dergimizin diğer konularında olduğu gibi bu konuda da amaçlanan yegane hedef , İlahi rıza ve İslam dinine hizmet felsefesi olacaktır. Yönetimi esas alan düşünce sistemlerinin tamamında temel direkler hiç şüphesiz hukuk ve ekonomidir. Bütün yönetim biçimlerinin kendine özgü hukuk ve ekonomi kuralları bulunmaktadır. İslam dini özüyle nasıl ki bunlardan ayrı bir din ise, getirmiş olduğu hukuk ve ekonomi normları ile de bu düşünce sistemlerinden çok farklıdır. Farklı oluşunun özünde yatan gerçek ise ilahi oluşluğudur.

Her din ve felsefe sisteminin kendisine özgü bir takım düşünce ve fikirleri vardır. Bu düşünce ve fikirler, kelime ve kavramlarla ifade edilip açığa kavuşturulur. Kelime ve kavramlar bu vazife ve fonksiyonları itibarıyla zihin mekanizmalarımızı çalıştıran, düşünmemizi sağlayan birer elaman olarak kendilerini gösterirler. İnsanoğlu tarihi boyunca düşünme, fikretme ve eşyayı tanıma ve kavrama noktasında uzun bir yolculuk yapmış, mülk, eşya, tabiat, mal, hakkında bir takım fikirler elde etmiştir. Bu kelime ve kavramlarla hayatına yön vermeye çalışan insanoğlu, sosyal hayat açısından temel yapı taşını oluşturan kimi kelime ve kavramların yerli yerine oturmasını da sağlayabilmiştir. Bunlardan birkaçı konumuzun özünü oluşturan ekonomi, iktisad ve ticarettir. Ana konumuza bağlı olarak üzerinde duracağımız diğer konuların kelime ve kavramları da verdiğimiz bu üç kavramın kabuğunda gizlenmekte ve bu üç kavramdan oluşmaktadır.

Ekonominin bir ilim olarak bağımsız hale geldiği günden itibaren ürettiği kelime ve kavramların bir çoğu lafız ve mana olarak ayet-i kerimelerde geçmektedir. Bunlara misal vermek gerekirse Kuran-ı Kerim de; emek, ücret, faiz (riba), mal, para, icare (kira ve hizmet akdi), alış veriş (bey’) ihtiyaç, fayda, zarar, karz (kredi), sermaye, kazanç (kar etme), eşyanın değerinin düşürülmemesi, zekat (vergi), ticaret, sözleşme (akd), ziraat, ürün, zekatın (verginin) dağıtım yerleri, aldatma, gasp ve hırsızlık, mülk, borç gibi bu konuda daha nice ayetler bulunmaktadır. Bu ayet-i kerimelerdeki kelime ve kavramlarda, ekonomik anlamlar ya açık bir kural ve kaide şeklinde ya da işaretler şeklinde hüküm olarak meydana çıkmaktadır. Bununla beraber ekonomi sisteminin temelini teşkil eden üretim, tüketim, alış-veriş, mübadele, kar-zarar ve diğer konularda sistemin genel ilkeleri tesbit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca konunun burasında şunu da belirtmek gerekir ki, bu ayetleri anlamak için Kur’an-ı Kerim’in dilini ilmi bir şekilde bilmek lazımdır. Yani klasik medrese usulü diye tabir ettiğimiz Arapçayı bilmeye şiddetli bir ihtiyaç vardır.

Yüce İslam dini getirmiş olduğu düzen ve dünya görüşü; ahlak, erdem, toplum dayanışması, mükafatlandırma ve cezalandırma ölçüleri, birey ve devlet ilişkileri dengesi ile kişi ve toplumlara öyle bir ruh ve disiplin aşılar ki, her bir kimse, en küçük tutum ve davranışında, duyuş ve düşünüşünde, kalbinin derinliklerinde hissettiği her bir şeyde Allah’ın irade ve kontrolu altında durduğunu hiçbir şekilde unutmaz. İslam’a göre her şeyin ve bütün mülkün sahibi Allah’tır. En geniş daire Allah’ın hakkıdır. Mutlak hak O’nundur. Bunun için Allah’ın hakkını dikkate almayan bir mülkiyet anlayışı asla doğru değildir. İnsanoğlunun pozisyonu ise bir emanet sahipliğinden başkası değildir. Bundan da anlaşılıyor ki mülkiyet, insanoğluna sunulan ilahi bir emanettir. Şu halde insanoğlu kendi istifadesine sunulan nimetlerden meşru yollardan yararlanmalı, ekonomik hayatta ahlaki erdemliği yakalamalı ve helal rızık peşinde koşmalıdır. Aksi durumda iktisadi hayatın ayarı bozulur, dengesi sarsılır bunun neticesinde de, toplumları felakete sürükleyen sömürücü sınıfların oluşması kaçınılmaz olur.

İnsanoğlu en üstün ve en şerefli yaratık, Yüce Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, fert olarak da, şahsiyetli bir birey olarak kabul edilmesinin bir sonucu da kendisine şahsi teşebbüs hak ve hukukunun tanınmasıdır. Kapitalist dünya görüşünde var olan birey ve devlet çatışması İslam dininin ekonomik alanındaki dünya görüşünde yoktur. İslam dininde birey, toplum ve devletin nihai amacı ve hedefi birdir. Bireyin de toplumun da devletin de gaye ve hedefi İslami emirleri gerçekleştirmektir. Birey, toplum ve devlete verilen din duygusu ve erdemlik ruhu, bu ayrılmaz üçlü arasındaki uyum ve birliği sağlayan başlıca etkenlerdir. İslam dininin ekonomik dünya görüşünde kazanç, emeğe dayanır. Sermaye ancak ve ancak emekle birleşirse meşru olur. Ayrıca burada unutmamamız gereken önemli başka bir husus da emeğin kendisi de meşru bir emek olmalıdır. Çünkü Yüce İslam dini gayrimeşru hiçbir tutum ve davranışı, kaide ve kuralı asla kabul etmez. Bizim burada izah etmeye çalıştığımız husus, İslam da paranın para olarak para getirmesi çok sert ve caydırıcı bir müdahale ile yasaklanmıştır. ( Faiz, Tefe vs.) -ileride inşallah detaylı bir biçimde izahı yapılacaktır.- Böylece vahşi kapitalizmin ana kaynağı ta kökünden kurutulmuştur.

İslam dinine has ekonomik yapının temel dayanağı kesin bir hüküm olan şu ayeti kerime ile ortaya konmuştur “…Allah ticareti helal, faizi ise haram kılmıştır…”[1] Buna göre islamda ticaret helal faiz ise haramdır. Kapitalizmde, hem ticaret hem faiz helaldır. Sosyalizimde ise, hem ticaret, hem faiz yasaktır. Her şey tekelci devlet anlayışı üzerine bina edilmiştir. İslam getirdiği dini terbiye, ahiret inancı ve hesap verme bilinci ile, servetin yalnız zenginler arasında dönüp dolaşmasını yasaklayarak toplumdaki dengeyi korumuştur. “…ta ki servet, içinizde yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın…”[2] Bu kudsi hüküm ile servetin mutlu bir azınlık elinde toplanarak toplumun bunlar tarafından sömürülmesi men edilirken aynı zamanda kendine özgü sosyal adalet ilkesi ile ekonomik doktrindeki üstünlüğünün erişilmezliği de ispatlanmaktadır.

Kur’an-ı Kerim toplumsal süreçlerin her alanında olduğu gibi ekonomik alanda da adaletin ayakta tutulmasını, sömürünün ve sömürü düzeninin ortadan kaldırılmasını öngörmüştür. Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı dönemlerde, iktisadi ve ticari hayat o günün koşullarına göre oldukça canlıydı. Ancak bu canlılık toplumun elit tabakasında hakim iken avam tabakası bütün dehşetiyle yokluk ve sefalet içindeydi. Ayrıca kural tanımazlık kural haline gelmiş, sosyal yapıdaki ayar olabildiğince bozulmuş, sömürü her tarafta kök salmış, özellikle toplumun alt kesimini oluşturan insanlar büyük bir ekonomik sefalet içinde idiler. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayetleri analiz edildiğinde, değindiğimiz bu olumsuz tabloyu düzeltmeyi amaçlayan ve bu kötü durumu tasvir ve ardından şiddetle tenkit eden ifade ve hükümlerle karşılaşılmaktadır. Bu husus da bize şunu göstermektedir ki, toplumsal alanda bir çok şeyin düzeltilmesi için öncellikli olarak iktisadi hayatta ahlaki erdemliği ve adaleti garanti edecek bir kurallar sisteminin oluşturulması şarttır.

İlerleyen konularımızda detaylı bir şekilde saadet asr-ı olan Peygamber Efendimiz zamanındaki İslam ekonomisine temas edeceğiz. Ancak konu buraya gelmişken bazı hususlara değinmekte de fayda mülahaza ediyoruz. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında İslam ekonomisi kuruluş devresindedir. Bu devrede ekonomik kastlar kırılmakta, toplumu içten içe çökerten faiz, tefe, rüşvet, karaborsa ve benzeri uygulamalar ortadan kalkmakta, İslam ekonomisinin can damarını teşkil eden zekat müesessesi ile yoksulluk asgari seviyeye indirilmekte, ekonomik verim çıtası yükseltilmekte, zengin ve sömürücü büyük yerleşim birimlerinden cihad yoluyla adeta fakir ve yoksul beldelere servet akımı sağlanmakta, Böylece Asya kıtasının büyük bir kitlesini teşkil eden Hicaz ve çevresinde yepyeni bir ekonomik yapı temellendirilmektedir. Bu dönemde yüce İslam dini dinamikleriyle, özüyle, anlam ve içeriğiyle, amaç ve hedefiyle yepyeni ve apayrıdır. Ve bu özellikler insanoğlunun yaşamı devam ettiği müddetçe vardır ve varolmaya devam edecektir. Çünkü İslam dini muarızlarından farklı bir sistem, farklı bir nizam ve farklı bir yaşam modeli sunmuştur ve ona ulaşmaya da hiçbir beşeri sistemin güç ve takatı yetmeyecektir.

İslam ekonomisi, İslam nizamının diğer alanlarında olduğu gibi bir dengeler sistemidir. Dünya-ahiret, din-yaşam, birey-toplum, fert-devlet, mal-para, üretim-tüketim, tasarruf-yatırım, arz-talep dengesi kurulduğu zaman orada sağlam bir toplum yapısından bahsedildiği gibi, sağlıklı bir ekonomik sistemin yapısından da bahsedilebilir. Bizim, dergimizin bu sayısında hatta diğer sayıları da dahil olmak üzere İslam ekonomisinin sahip olduğu kural ve kaidelerin tamamından bahsetmemiz mümkün değildir. Ancak günümüz koşullarında sosyal hayat açısından daha fazla önem teşkil eden ekonomik konulara imkanlarımızın el verdiği çerçevede Kur’an ve ve sünneti baz alarak bahsetmeğe çalışacağız. Eşsiz İslam nizamının peygamberi Muhammed Mustafa’nın (Allah’ın selamı Onun ve diğer peygamberlerin üzerine olsun) bütün uygulamaları nasıl ki, bizi bütünüyle ilgilendiriyorsa Onun ticari hayatı ve ekonomiye dayalı düşünce ve kuralları da bizi o şekilde ilgilendirmektedir. Hiç kuşku yok ki, Kur’an ve sünnette ekonominin bütün alanları hakkında emir, tavsiye ve nehiyler getirilmiştir. Bunlara yeri geldikçe detaylı bir şekilde değineceğiz inşaallah.

Bu sayıdaki konumuz, İslam ekonomisi üzerine yazacağımız ilk konu olduğundan dolayı öncellikle ekonomik sistem hakkında yüzeysel de olsa kimi ön bilgileri okuyucuya aktarmaya çalıştık. Sonraki konumuzlarda ise İslam ekonomisine geniş ve detaylı bir biçimde değinmekle birlikte günümüz dünyasının ekonomisiyle karşılaştırıp aradaki farkı ve bu farkın güzelliğini göstermeye çalışacağız. Aslında basiret sahibi insanlar günümüzdeki korkunç sömürü düzenlerini görebilmekte, sağlıklı bir neticeye gidebilmekte ve İslam ekonomisinin bu güzelliğini zaten görebilmektedir. Belki, insanoğlu kendi tarihi boyunca iktisadi hayat açısından böylesine zulüm ve haksızlık dolu bir zamana şahitlik etmemiştir. Hiç kuşku duyulmamalıdır ki, bunun tek ve tek nedeni ilahi buyruklardan uzak kalmak, vahyin havasını teneffüs etmemek, tevhid mektebinin öğretilerinden gafil kalmaktır. Arzın zemininde bütün şiddetiyle süren zulüm ve zorbalıktan, haksızlıktan ancak İslamı tanımak ve yaşamakla kurtulabiliriz. Hele hele insanoğlu, var olduğu günden beri kendisiyle beraber var olan iktisadi faaliyet ve ekonomik hayatta da ancak İslam’ın öğretilerine kulak vermekle dünya ve ahiret saadetine erebilir.

Bu sayıdaki yazımızı, günümüz Müslümanların içinde bulunduğu ekonomik çöküntüyü mükemmel bir şekilde ifade eden Üstad Bediüzzaman hazretlerinin veciz bir sözüyle noktalamak istiyoruz; “Müslümanların fakirliğinin (ekonomik çöküntüsünün) sebebi onların dünyayı sevmemesi değil bilakis onların hırsla dünyaya yaklaşmalarıdır.”[3]

Allah’a Emanet Olunuz.

 

İnzar Dergisi

 

[1] Bakara S / 275

[2] Haşr S / 7

[3] İktisad Risalesi
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.