İstanbul`un Manevi Fatihi: Akşemsettin

İstanbul`un Manevi Fatihi: Akşemsettin

İstanbul 29 Mayıs 1453 yılında fethedildi. Fatih ve ordusunu manevi olarak motive etmek için yanı başlarında Akşemsettin Hazretleri vardı.

DOĞUMU VE NESLİ


Osmanlılar zamanında yetişmiş bir âlimdir. İstanbul’un manevi fatihidir. Asıl adı Muhammed bin Hamza’dır. Saçı ve sakalının beyaz olması veya beyazlar giyinmesinden dolayı kendisine Akşeyh veya Akşemseddin denmiştir. Evliyanın büyüklerinden Şihabüddin Sühreverdi’nin neslindendir.


1390 (h.792) yılında Şam’da dünyaya gelir. Küçük yaştan itibaren Kur’an eğitimi alır. Yedi yaşında babası ile birlikte Anadolu’ya gelir. Amasya’nın Kavak beldesine yerleşirler. Kendisinin ilk eğitmeni olan babası vefat eder ancak kendisi eğitimine devam eder. İlmi tahsilâtını tamamlayan Akşemseddin, Osmancık’a müderris olur.


TASAVVUFA MEYLEDİŞİ
İlimde epey ilerlemesine rağmen içinde bir boşluk hissediyordu. Bu nedenle tasavvufa meyleder. Zamanının büyük mutasavvufu Hacı Bayram Veli’ye talebe olmak için Ankara’ya gider. Ancak ona talebe olmaktan vazgeçer. Rivayete göre; Hacı Bayram Veli’yi dükkân dükkân gezip para toplarken görünce Ankara’dan ayrılır. Bu kez yönünü Halep’e çevirir. Orada Şeyh Zeynüddin-i Hafi hazretlerine varmak ister. Ancak Halep’e bir saatlik mesafe kala bir rüya görür. Birisi boynundaki zincirden tutup onu kendine doğru çekmektedir. Zincirin diğer ucunda Hacı Bayram Veli vardır. Hata ettiğini anlayan Akşemseddin oradan geri döner. Ankara’da tarlada çalışırken bulduğu Hacı Bayram Veli’nin yanına gider.


Burada Hacı Bayram Veli tarafından çok zor bir eğitime tabi tutulur. Böylece tasavvuf yolunun inceliklerine vakıf olur. II. Murad’ın emir ve isteği ile Fatih Sultan Mehmed’in hocalığını üstlenir. Böylece ileride İstanbul’u fethedecek Sultan’ın hocası olma unvanını alır. Dünya malına hiç önem vermez. Bu şekilde Fatih Sultan Mehmed’in sevgisini kazanır.


HEKİMLİĞİ
Akşemseddin, bulaşıcı hastalıklar ile ilgilenir. Bu konuda inceden inceye araştırmalar yapar. Sonunda Maddetü’l-Hayat adlı eserinde şu neticeye varır: “Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmayın. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülmeyecek kadar küçük lakin canlı tohumlar vasıtasıyla olur.” Bu şekilde mikroplara işaret eder. Akşemseddin aynı zamanda ruhi hastalıklarla da ilgilenir. Bu tür hastalıkların da usta hekimi olur. Bu nedenle kendisine Tabib-i Ervah=Ruhların doktoru derler.


İSTANBUL’UN FETHİ
Hadis kitaplarında; İstanbul’un fethedileceği Peygamber tarafından müjdelenmiştir. Bu hadise mazhar olmak için, İslami Devletlerin halife, sultan ve padişahları İstanbul’a akın üzerine akın düzenlediler. Örneğin Emevi Devletinin Kurucusu Muaviye, oğlu Yezid’in komutasında, Hicri 52’de bir ordu sevk etti. Bu ordunun içinde sahabeler de vardı. Onlardan biri; Ebu Eyüp el-Ensari’dir.


Ancak Müslümanların akınları sonuçsuz kalıyordu. Yüksek surlar, Grejuva ateşi denilen savunma silahı, Haliç’i kapatan zincirler bir türlü geçit vermiyordu. Emeviler, Abbasiler ve Selçukluların dönemi gelip geçti. Osmanlıların meşhur Fatih’i, II. Mehmet, bu engelleri nasıl aşarım diye uzun uzun düşünmeye başladı. İstanbul’un fethi mutlaka gerçekleşecekti. Çünkü Peygamber bunu haber vermişti. Ama nasıl alınacağı hususunda çareler aranması gerekiyordu. Bunun için yeni topların geliştirilmesi gerekiyorsa, geliştirilecekti; Haliç’in zincirlerinden kurtulmak için karadan gemilerin yürütülmesi gerekiyorsa, yürütülecekti; su engeli gemilerden oluşturulacak köprülerle aşılması gerekiyorsa, aşılacaktı; ama illa ki fetih gerçekleşecekti. Çünkü zaman II. Mehmet’in tahta çıkışı ile kemale ermişti. Vakti gelen olayın gecikmesi mümkün değildi.


Fakat başta Vezir Çandarlı, bu fethe inanmıyordu. Hatta Fatih’i, İslam ümmetini boşuna uğraştırmakla suçluyordu. Bizans’a yardım için gelen gemilerin Osmanlı Donanmasını aşıp, Haliç’e girmesi Fatih’in meşhur atını denize sürmesine sebep olmuştu. Böylece devlet erkânı fethi bırakmayı ümit etti. Hatta Fatih Sultan Mehmet’e umutsuzluk ve moral bozukluğu oldu. Ancak fethin müjdesini veren Akşemseddin’den gelen mektup işin rengini değiştirdi. Mektup’tan alıntı yapmak uygun olacaktır sanırım.


AKŞEMSETTİN’İN FATİH’E YAZDIĞI MEKTUP
“…Sonuçta Allah’ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan mansur (yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz. İmdi, “Kul tedbiri alır, takdiri Allah’a bırakır” hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah’tandır. Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. Allah Rasülü ve ashabının sünneti de budur.


Hüzünlü bir halde iken biraz Kur’an okuyup yattığımda, bir takım lütuflara ve müjdelere mazhar oldum ve teselli buldum.
Bu söylediklerim sana boş söz gibi gelmesin. Gereğini yapasın. Söylediklerim tamamen sizi sevdiğimizdendir.”


Mektubun aslı Topkapı Sarayı Arşivi’nde muhafaza edilmektedir. Bu şekilde motive olan Fatih, 21 Nisan’ı 22’ye bağlayan gece gemileri karadan yürüterek Haliç’e inmeyi başarır. Şaşırma sırası Bizans’tadır. Nitekim 29 Mayıs 1453 günü İstanbul fethedilir. Akşemsettin, Fetih’ten sonra Ebu Eyyüp El-Ensari’nin mezarını teşhis edip yerini belirler.


VEFATI
Fetih’ten sonra Fatih, Camiye çevrilen Ayasofya’da ilk hutbeyi hocası Akşemseddin’in okumasını ister. Daha sonra Fatih kendisine mürid olmak istemişse de Akşemsettin bunu kabul etmez ve Göynük’e gidip yerleşir. 1460 (h.864) senesinde bahsedilen Bolu’nun Göynük ilçesinde vefat eder. Göynük’teki tarihi Süleyman Paşa Camiinin bahçesine defnedilir.
 

MEHMET EMİN ÖZMEN/ ARAŞTIRMA/ DOĞRUHABER

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.