Kapanmayan Hesap Hayırlı Evlat

Kapanmayan Hesap Hayırlı Evlat

Çocuk eğitimi, anne-baba ile çocuk arasında hâsıl olacak bir ilişkinin neticesinde elde edilebilecek tecrübelerin değerlendirilmesi ile ancak sağlam bir temele oturtulur.

Çocuk eğitimi, anne-baba ile çocuk arasında hâsıl olacak bir ilişkinin neticesinde elde edilebilecek tecrübelerin değerlendirilmesi ile ancak sağlam bir temele oturtulur. Genel anlamda toplumsal ilişkilerde verimli bir nokta yakalamak, sorumluluğun paylaşılması ile mümkün olur. Dürüstlük, yapıcılık, hoşgörü ve anlayış gibi ölçüleri yakalamak, fertlerin karşılıklı göstereceği hassasiyet ile sağlanır. Böylece ilişki verimli bir trend yakalar. Ancak çocuk ile mürebbileri arasındaki ilişkide durum böyle seyretmez. Çocuk raşit olmadığından sorumluluk bilinci taşımaz. Bu nedenle bütün hassasiyet, sağlıklı büyümesi ve yetişmesine dair tüm sorumluluk ebeveynine veya mürebbisine aittir. Mürebbi bunun farkında olmalı ve ilişki şeklinin, yaklaşım tarzının hassasiyetini tüm boyutları ile görmeli, buna göre ciddi bir yaklaşım sergilemelidir. Bu sebeble Hz. Resulullah (sav) “Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra ana-babası onu ya Müslüman, ya Musevi ya da Hıristiyan yapar” buyurarak çocuğun Müslüman, Hıristiyan, Musevi ya da başka bir şey olmasının faturasını ebeveyne kesmiştir. Çocuğun bir sorumluluğundan söz edilemez.

Günümüz kompleks şartlarında çocukların mürebbilerini sadece ebeveyn olarak sınırlandırmak şüphesiz ki eksik bir anlayış olacaktır. Annebaba, aile ortamı, okul unsuru, mahalle ve arkadaş çevresi gibi müessirlerin her birisi de çocuklara etkin bir şekilde yön verdiklerinden bunların her birisini birer mürebbi olarak görmek, hepsinin tesirini hesaba katmak durumundayız. Çocukların yetişmesi bu geniş yelpazede hâsıl olduğundan, tüm bu kuşatıcı unsurların müspet olması ile ancak arzulanan bir eğitime varmak mümkün olacaktır. Ancak ebeveynin çocuk üzerindeki fıtri-derin tesiri, ana-babayı en önemli unsur haline getirmektedir. Diğer kuşatıcı unsurların düzenlenerek müsbete çevrilmesi de büyük oranda ebeveyne bağlı olduğundan çocuğun eğitiminin rotası da büyük oranda anababanın elindedir.

Hayatla yeni yeni yüzleşen çocuğun yönlendirilmesinde ebeveyn, herhangi bir boşluk bırakmamalıdır. Yapısı gereği çocuk, çok kuvvetli bir alıcıdır. Bu nedenle yönlendirilmesinde bırakılacak herhangi bir boşluk, mutlak surette diğer kuşatıcı tesirler tarafından doldurulacaktır. Sürekli bir gelişme içerisinde olduğundan karakter kazanmada ebeveyni beklemesi söz konusu değildir. Bu durum aslında ne çocuğun, ne de ebeveynin himmetinde değildir. Her hal u kârda çevresinden kişilik ve karakter kazanacaktır. Bu durumun genelde farkına bile varılamıyor. Çocuğun kazandığı kişilik, ancak zaman sürecinde, müspet veya menfi davranışlar olarak ortaya çıktığında fark edilecektir ki genelde bu noktadan sonra iş işten geçmiş olmaktadır. Bunu daha iyi kavramak için insanları davranışlara iten saikleri de iyi bilmek, hasseten çocuk psikolojisini çözmek gerekir. Çünkü davranışlarda itici bir gücün varlığı her zaman söz konusudur. İnsanlar, bilincin yitirildiği durumlar dışında hiçbir zaman şuursuzca davranışlara yönelmezler. Mutlaka yöneltici etkenlerle harekete geçerler. Psikolojik araştırmalar da motivasyonsuz, rasgele davranışın olmadığını ve her davranışın motive edildiğini ortaya koymuştur. Bir kimseyi seçmeye, bir hareket yapmaya, yahut hareket yolunu diğerine tercih etmeye teşvik eden sürücü kuvvetlerden herhangi birine işaret vermek için kullanılan umumi bir terimdir motivasyon.

Bugün çocuklarımızı kuşatan olumsuz çevre, bizi çocuklara yönelik çok bilinçli hareket etmeye mecbur kılmıştır. Sık sık kullandığımız bir tabir vardır; “Ekmek aslanın ağzındadır. Oradan almak gerekir,” diye. Maişet ve geçim derdine düşen toplum, daha önemli konulara karşı körelmiştir adeta. Hâlbuki aslanların, çakalların ağzında bulunan şey ekmek değil, çocuklarımız ve ailelerimizdir. Bu yöndeki tehlike çok daha vahimdir. Baş döndürücü bir cazibeye sahip olan ahlaksızlık, çirkef, Akif'in deyimiyle “Medeniyet canavarı” çocuklarımızı büyük bir iştahla abluka altına almıştır. Zaman, yeni nesil için tam bir bataklık, bir ateş çukurudur.

Her dönemin kendisine göre öne çıkan bir boyutu, bir yiğitlik ve erdem ölçüsü ile bir kavgası vardır. Kanaatimizce Müslümanlar açısından günümüzün verilmesi gereken kavgası ailenin muhafazası, Allah'tan uzaklaşmalarına mani olma kavgasıdır. Ve yine bize göre günümüzde yiğitlik, hamaset ile erdemin ölçüsü ailelere sahip çıkılıp çıkılmadığıdır. Çocuğunu “Statükonun çocuğu” olmaktan kurtarıp “Kendi çocuğu” yani Müslüman çocuk olarak tutabilen kişi, düşmanını altetmiş, kahramanlığın zirvesinde demektir.

Çocuğun güzel bir eğitime kavuşturulması kuvvetli bir yönlendirmeye bu yönlendirme de sağlıklı bir motivasyona bağlıdır. Allahu Teala  müminlere; “Allah'ın Resulünde sizin için en güzel örnekler vardır.” buyurarak yol göstermiş, İslami yaşamakla Allah'a yakınlaşmanın en pratik metodunu önümüze koymuştur. Çocuk eğitiminde de Allah Resulünün tutumu, yaklaşım tarzı, eşsiz bir örnektir. Allah Resulü (sav)'nun insanlarla ilişkilerini incelediğimizde alelade ilişkiden ziyade insanları yönlendiren, Allah'a yakınlaştırarak cahiliye anlayışından uzaklaştıran, Allah'ın arzuladığı kişiliği ikame eden Saikleri kullandığını görmekteyiz. Özellikle çocukları birtakım davranış ve alışkanlıklara yönelttiğinde kullandığı motifler, iyi incelenmesi gereken, verimli, sonuç getiren bir yöntemdir.

Müslümanlar olarak hepimizin geriye dönüp İslam'ın çocuğa verdiği önemi anımsamamız, İslam kaynaklarını detaylı bir şekilde inceleyerek Allah(cc)'ın bu yöndeki ölçülerinin bizde de anlayış halini almasını sağlamamız lazımdır. “Çocuk doğuracak kadınla evleniniz. Çünkü ben kıyamet günü sizin çokluğunuzla övüneceğim.” diye buyuran Resul-i Zişan, ümmetin çoğalmasının güzelliğini ifade etmiştir. Yine adamın biri Resulullah (sav)'in yanına gelerek güzel bir kadınla evlenmek istediğini; ancak evleneceği kadının çocuk doğurmasının mümkün olmadığını söyleyince Hz. Peygamber(sav), bunu uygun görmemiş, çocuk doğurabilecek biri ile evlenmesini tavsiye etmiştir.

Hz. Peygamber, (sav) insan ölünce amelinin sona ereceğini buyurmuş; ancak geride bıraktığı salih evladın yapacağı duanın ona fayda vereceğini bildirmiş olması bir diğer teşvik edici öğedir. Ebeveyn açısından bundan daha sevindirici, daha güzel bir müjde olmasa gerek. Zira kendisi öldüğü, ameli kesildiği halde salih bir şekilde yetiştirdiği evladın sayesinde sevap defteri  kapanmayacak; ancak hayat bil fiil bittiğinden defteri kapanacaktır.

“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”  (Zariyat /56) diye buyuran Allah'u Teala, Rablığının, Halıkiyetinin, her türlü  noksanlıktan münezzeh oluşunun, Rahman ve Rahmaniyetinin gereği ve karşılığı olarak her zaman ibadet edilmek, övülmek, tesbih edilmek, şanına layık bir şekilde zikredilmek ister. İnsanlar ve cinler üzerinde bunu zaten bir kulluk vazifesi olarak ortaya koyan Allah'u Teala, canlı-cansız tüm mahlukata da lisan-ı halleriyle bunu yaptırmaktadır. Yapraklar, ağaçlar, dağlar, esen rüzgar… varolan her şey Allah'u Tealayı zikretmede birbirleriyle yarışmaktadırlar. Sünnetullah gereği ümmetin çoğalması gerektiği gerçeğini de görmemiz gerekmektedir. Allah'u Teala, kendisine ibadet edecek, hamd ve sena ile anacak, devamlı tesbih ve tenzih edecek kullarının haline o kadar sevinmektedir ki rahmet hazinesini inayet ve ihsan kapılarını üzerlerine açarak ilahi lütuflara gark etmektedir.

Bir ebeveyn için çocuklarının Allah'u Tealayı sevindirmesinden daha büyük bir bahtiyarlık olamaz. Sürekli Allah'u Tealayı anacak bir evlada sahip olmak kendileri için dünyadan ve dünyanın içindekilerinin tümünden daha değerli olmalıdır. Bundan daha büyük bir saadet olabilir mi ki? Allah'u Tealanın bu memnuniyetinden ayrı olarak salih çocuklar sayesinde fahri kainat Hz. Resulullah (sav)'in kıyamet gününde Allah'ın huzurunda iftihar etmesine vesile olmak, Allah'ın Habibinin mesrur olmasını sağlamak… Ne mutlu o ebeveyne ki böyle çocuklar yetiştirsin.

Resulullah (sav)'in çocuğa verdiği önemi, henüz çocuk dünyaya gelmeden önce de, onunla ilgili olarak aldığı tedbirlerde görmek mümkündür. Öldürülen cenin için tazminat zorunluluğu, recm edilmesi gereken hamile kadının çocuğunu doğurduktan sonra cezalandırılması, hamile kadının oruç tutmama ruhsatı, gibi önemli fıkhi hükümler ve olaylar çocuğa verilen ihtimamı belgelemekle beraber tenasülü kesmenin bir mazereti olamayacağını ortaya koymaktadır.

Tüm bu güzelliklere vesile olacak, bunların yanında yaratılışının şuurunda, hayatın hedefinin idrakinde, kendi yaşantısında İslamı ikame etmeye gayretli, özüne, kültürüne sadık böylesi çocukların büyütülmesinin/yetiştirilmesinin elbette ebeveyn açısından bir bedeli, bir zorluğu olacaktır; ancak Üstad Bediuzzaman'ın ifade ettiği gibi güzelliklere vesile olan şeyler de “Dolayısıyla güzellik” olduğundan çocuğun vereceği eza da güzel, tatlı, gönle surur vericidir. Ebeveynler, yaptıkları bu işin kendilerini Allah'ın nezdinde yücelttiğinin büyük ve makbul bir ibadet içerisinde olduklarının farkında olmalıdır. Usanmadan, şikayet etmeden vazifelerini ifa etmeleri, muvafakiyet için Allah'tan yardım dilemeleri, yollarını kısaltacak, işlerini kolaylaştıracaktır. Allah'u Teala da arı niyetle, temiz kalb ve halisane yapılan işlerde mutlaka inayetini yollayacaktır.

Hz. Resulullah (sav)'in aşama aşama çocuklara yönelik uygulamaları ve bunların hikmetlerini irdelemek, gereken dersleri almak açısından birçok fayda içermektedir. Öncelikle çocuk özlemini gideremeden, çocuğunu doğum ile yitiren annelerin gönlüne su serperek “Ölü doğan çocuk kıyamet günü annesini göbek bağı ile cennete çekecektir” müjdesini vermiş, çocuk sahibi olmanın büyük faziletini bir kez daha ortaya koymuştur.

Doğumdan sonraki her aşamada çocuğa ayrı bir önem veren Hz.Peygamber (sav), onun durumuna göre değişik davranışlarda bulunmuştur. Hz. Aişe derki; “Hz. Resulullah(sav)'a yeni doğmuş çocuklar getirilir, o da onlara dua eder, tahnikte bulunurdu.” (7) Tahnik; ağızda çiğnenmiş hurma veya benzeri tatlı bir şeyin yeni doğmuş çocuğa ilk gıda olsun diye verilmesidir. Bir hikmeti, bu şekilde ağız damarları güçlenmiş olur.

Bu tür şeyler insanlardan bazısına basit gelebilir; ancak bu inceliklerde asıl saadeti ikame eden anlayışın, kişiliklerin sırları saklıdır. Her şeyleri fazilet, her hareketleri hikmetli olanlarda, bu ruh daha ilk noktada başlar, hayat onun üzerine bina edilirdi. Bir lokma veya bir damla haram, onların boğazından inmezdi aşağı. Bugün ise helalharam birbirine karışmıştır. Faziletli, salih, Allah dostu birinin duası ve tahniki ile hayat kapısını aralayan bir çocuğun, sonraki aşamalarda da caiz olmayan büyüme şartlarından muhafaza edilmesi halinde, hayat boyu fazilete yönelmesi umud edilir. Diğer sayıda aynı konuda tahlillere devam edeceğiz inşallah.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.