Kur’an-ı Kerim’i terk mi ettik?

Kur’an-ı Kerim’i terk mi ettik?

Geçen Ramazan ayında Aksa FM’de “Söz Sizde” programında İttihad-ül Ulema Üyesi Mella Beşir Şimşek’i konuk etmiştik. Kendisiyle Ramazan ayını ve Ramazan ayında indirilmiş olması hasebiyle bir parça da Kur’an-ı Kerim’i konuştuk.

Geçen Ramazan ayında Aksa FM’de “Söz Sizde” programında İttihad-ül Ulema Üyesi Mella Beşir Şimşek’i konuk etmiştik. Kendisiyle Ramazan ayını ve Ramazan ayında indirilmiş olması hasebiyle bir parça da Kur’an-ı Kerim’i konuştuk.

Konu, Kur’an-ı Kerim’e gelince kendisine şu soruyu sordum; “Halk ile iç içesiniz, halkın nabzını da tutuyorsunuz. Sizce halkımız Ramazan ayında indirilmiş olan bu Kur’an’dan, Kur’an’ın mesajından, Kur’an’ın içeriğinden haberdar mıdır? Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayeti var; peygamberin dilinden kavminden bir nevi şikâyette bulunacak ve:

وقال الرسول يا ربّ إنّ قومي التخذوا هذا القرآن مهجورا

Ya Rabbi benim kavmim bu Kur’an’ı bıraktı, bu Kur’an’a ilgisiz kaldılar, ondan uzak durdular.

Bizim kavmimiz, ya da bizim milletimiz de bu Kur’an’ı bıraktı mı, milletimiz Kur’an’a ilgisiz midir? Halk ile Kur’an arasında bir kopukluk var mı?”

Seyda soruma iç acıtıcı bir cevap verdi; “Allah hepimizi affetsin!” dedi buruk bir sesle önce. Sonrasında şöyle devam etti; “En büyük eksikliğimiz ve yanlışımız Kur’an’ı hayatımızdan çıkarmış olmamızdır. Kur’an’ı okuyoruz. Arapça yüzünden okumasını biliyoruz ama Kur’an’ı, Kur’an’ın mesajlarını anlama hususunda ne yazık ki çok büyük bir eksikliğimiz var. Kur’an’ı yaşama hususunda çok büyük eksikliğimiz var. Toplumumuzu kötülemek gibi bir derdimiz yok. Ama bir gerçeği de gizlemenin âlemi yok. Maalesef gün geçtikçe Kur’an hayatımızdan çıkıyor. Özellikle yeni nesil Kur’an’dan bihaber büyüyor. Doğrusu İslam düşmanları da hiç boş durmuyor. Onlar da Kur’an’dan uzak bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Bugün Kur’an aile hayatımızda hangi ölçüde var? Ticari hayatımızda Kur’an’ın etkisi ne kadardır? Ne yazık ki, Kur’an toplumsal hayatımızdan, ferdi hayatımızdan, hayatımızın ibadî yönünden çıkmıştır, terk edilmiştir. Kur’an’a inanıyoruz, Kur’an’a iman ediyoruz, Kur’an hepimizin evinde mevcut. Fazla okuduğumuz da söylenemez. Belki Ramazan’dan Ramazan’a okuyoruz. Kur’an hayatımızda yok maalesef. Üzülerek ifade edelim hayatımız, yaşantımız Kur’an’a göre değil. Allah bu Kur’an’ı onunla doğru yolu bulalım, diye inzal etmiştir. Maalesef biz bu konuda büyük bir yanlışlık içerisindeyiz…

Sorunlarımızın, problemlerimizin, dert ve sıkıntılarımızın ekseriyeti Kur’an’dan uzaklaşmamızdan kaynaklanıyor. Camilerimizde şu anda mukabeleler okunuyor. Bu Kur’an halkalarında kaç gencimiz var? Maalesef Kur’an halkaları birkaç tane yaşlıdan ibarettir. Bu büyük bir kayıptır. Gün geçtikçe Kur’an hayatımızdan çıkıyor. Ramazan ayı münasebetiyle geçen aylara oranla daha fazla Kur’an okuyoruz, hatim indiriyoruz, bu bir gerçektir. Ancak, bir meal okuma, bir tefsir okuma gibi bir derdimiz yok. Kur’an’ı anlamak için okuma alışkanlığımız yoktur. Kur’an’ı anlamadığımız müddetçe ondan istifade edemeyiz. O güzelliklerden yararlanamayız…”

Seyda özetle bunları söyledi. Şu bir gerçek ki değerli kardeşlerim, Kur’an ile aramızdaki mesafede bir problem var. Biliyorsunuz bölgemizin birçok köyünde daha önce su yoktu. Köylüler suyun az-yetersiz olması nedeniyle çok büyük sıkıntılar yaşıyorlardı. Daha sonra sondaj ile açılan kuyular sonucunda köylülerin hayatı değişti. Hâlbuki orada daha önce de su vardı. Ama çıkarılmıyordu. Yararlanmıyorlardı. Ama kaynağı keşfedip kaynağa indiklerinde de hayatları değişti. Aynı durumu Kur’an için de düşünebiliriz. O bütün hayatımızı değiştirecek bir kaynak, oracıkta duruyor ama ne yazık ki yararlanmıyoruz. Üstü kapalı qawliklerde duruyor. Sondajımızı alıp Kur’an’ın derinliklerine inmiyoruz. O derinlere inilmeden de bazı güzellikleri göremeyiz. Bakıyoruz öylece. Bakınca ve okumayınca da olan oluyordu. Kaynaktan istifade etmiyorduk.

Yıllardır hiç üşenmeden ayda bir kez hatim indirip bir kez dahi mealine bakmamış, bir tefsir okumamış Kur’an bağımlısı olanlarımız var. Bahçelerindeki huzur kaynağından haberi olmayanlarımız var.

Mardin Cezaevinde iken komşu koğuşta kalan ve birbirimizi görebildiğimiz bir mahkûm vardı. Koğuşunda dedesinden yadigâr çok sevdiği bir Kur’an-ı Kerim’i vardı. Şu sarı yapraklılardan. Tabi zaman zaman sohbet etme imkânımız olurdu. Bu mahkûm ahiretin varlığına inanmıyordu. “Mümkün değil! İnsan öldükten sonra nasıl diriltilecek? O kemikler un-ufak olduktan sonra, toz-toprak olduktan sonra nasıl bir araya gelecek? Ben inanmıyorum” diyordu.

Komşumuz mahkûm arkadaş bunu söylerken şu ayete muhatap olduğunu, müşriklerin önde gelenlerinden Ubey Bin Halef ile aynı düşüncede olduğunu bilmiyordu: “İnsan bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki düşman kesiliyor. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: çürümüş bu kemikleri kim diriltecek- kim can verecek?” Yasin-77-78.

Evet, mahkûm komşumuz da Kur’an’a yabancılaşmış, uzak durmuş bir portre idi. Kur’an’ın üçte birlik bölümünün ahiretten bahsettiğinden habersizdi.

Size daha garibini söyleyeyim; ahirete inanmayan bu komşumuz Ramazan ayında oruç da tutuyordu, namaz da kılıyordu. İyi mi?

Netice itibariyle:

1-Kur’an ile Müslüman arasında standart bir uyum yok.

2-Manzara-i umumiyeye baktığımızda maalesef durum bu…

3-İnanınız eğer birisi bize söylese ve dese ki: “Falan yayınevinden bir kitap çıkmış. Kitapta ölümsüzlüğün, ebedi yaşamın sırları var” hepimiz o kitaba koşardık. Fiyatını sormaz satın alır ve bir çırpıda bilemedik iki çırpıda okurduk. Ama Kur’an’da bu formül mevcut. Nasıl mı? Bir zahmet bakalım yani?

4-Kur’an’da daha ne formüller var! Örnek aile hayatı formülü, örnek siyasi hayat formülü ve daha nice mutluluk formülleri…

5-Şayet Kur’an’ı okuyor, anlamından-manasından habersiz bir hayat yaşıyor isek, hayatımız Kur’an’ın içeriğiyle uyumsuz ise, Kur’an’ı terk etmişiz demektir.

6-Ayet-i kerimede مهجور kelimesi geçer. Bu kelime “kullanılmayan” anlamına da gelmektedir. Bu anlam da adeta bizi anlatmaktadır. Bizim evlerimizde de hiç kullanmadığımız ama değer verdiğimiz eşyalarımız vardır. Buna göre hayata geçirilmeyen Kur’an mahcurdur. Kur’an evlerimizde maalesef kullanılmayan bir eşya gibi duruyor.

7-Evet, bir daha söyleyelim maalesef manzara-i umumiye bu…

8-Yine manzara-i umumiyeye göre Kur’an ile aramızda oluşan ve oluşturulan engeller var ve o engelleri aşmak için kıpırdamıyoruz. Tembellik yarışmasına girersek, dereceye girecek kadar tembeliz de… Ve yine bu tembellik sürünmemize sebep olan en büyük etkenlerdendir de…

9-Hz. Âişe’den rivayetle “Peygamberimizin ahlâkının Kur’an olduğunu” öğrenmemiş miydik? Eğer Kur’an’ın içeriğinden habersiz isek, peygamber ahlâkını da, Kur’an ahlâkını da mahcur etmemiş miyiz?

10-Kur’an-ı Kerim’in nazil olmasının amacı hayata tatbik edilmesi değil miydi? Biz ne yapıyoruz? Süslü püslü yaparak, süslü qawliklerin içinde saklıyoruz. O zaman biz Kur’an-ı Kerim’i amacı dışında kullanıyoruz, demektir. Bu da ayrı bir suçtur. Görünen o ki suçlarımız az buz değil.

11-Kur’an layık olduğu şekliyle okunmalı. Kur’an’la bir beraberliğimiz olmalı ki peygamber, başta da söylediğimiz gibi bizi şikâyet etmesin.

Sonra da çıkıp “Allah neden belamızı veriyor?” diye kendimize soruyoruz. Allah rahat bir hayat sürelim diye bizlere bir hayat rehberi göndermiş ama biz bildiğimizi okuyoruz. Bu gidişle de maalesef canımıza okunacak…

Çektiğimiz ezalar ve cezaların sebebi bu olmasın!

Mehmet Ziya Gümüş

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.