Modernlik ve sekülerlik arasında Katolik Kilisesi

Modernlik ve sekülerlik arasında Katolik Kilisesi

Laik sosyologlar aksinden hoşlansa da Peter Berger, çelişkinin, "din ile modernlik" arasında değil, "din ile sekülerlik" arasında olduğunu, bu ikisi arasında uzlaşmanın hiçbir zaman sağlanamayacağını söylüyor.

Laik sosyologlar aksinden hoşlansa da Peter Berger, çelişkinin, "din ile modernlik" arasında değil, "din ile sekülerlik" arasında olduğunu, bu ikisi arasında uzlaşmanın hiçbir zaman sağlanamayacağını söylüyor. Berger'e göre modern dünyanın kurtuluşu, din ile modernlik arasındaki uzlaşmaya bağlı. Dinler, bariz bir biçimde modernliğin imkan ve avantajlarından  istifade edip yayılıyor. Hatta modern zamanlardaki yayılmalarını biraz da buna borçlu sayılır.

Tabii ki bu görüş tartışmalı. Berger'in dediği doğru olsaydı modernlik öncesi zamanlarda gözlenen hızlı dini yayılmayı açıklamak mümkün olmazdı. Kaldı ki modern araçları kullanıp yayılmak isteyen dinlerin kullandıkları araçlardan ne kadar etkilendikleri, belki araçların dinleri hangi düzeylerde dönüştürdükleri konusu da ayrıca üzerinde durumaya değer.

Bizim zihnimizi meşgul eden soru başka: Endüstrileşme ve sanayileşmenin bizzat kendisi sekülerliği intaç eder mi ya da bizzarure ortaya çıkarır mı, yoksa bunun insanla mı ilişkisi var? Eğer her halükarda endüstrileşme (veya sanayileşme ya da teknolojik uygarlık), seküler bir kültürü kaçınılmaz kılıyorsa, yani maddenin kendisi bunu intaç ediyorsa, bu materyalizmi teyit etmek manasına gelir. Hâlbuki böyle bir şey düşünülemez; bu mümkün değil, çünkü maddenin kendisi belirleyici olamaz, endüstrinin kendisi sekülerliği bizzarure ortaya çıkaramaz. Materyalizm maddeye kendinden bir kudret atfeder, uluhiyete iştirak ettiğini varsayar.

Gerçek şu ki, insanın endüstriyle olan ilişkisi bu sonucu doğruyor, ama insanı seküler yapan yine kendisidir; insan kendi kendini sekülerleştiriyor. İnsanı motive eden ya takvası veya yasakları çiğneme tutkusudur ki, sekülerliği dünya hayatına ilişkin tutku şeklinde görürsek, burada rol oynayan ana faktör insanın nefs-i emmaresinden başkası değildir. Tabii insan endüstri üzerinden sekülerleşiyor; bu mümkün. Fakat endüstrinin, sanayileşmenin veya teknolojinin kendisi, daha doğrusu maddenin kendisi din dışılığı kaçınılmaz kılıyorsa bu materyalizmi dinlerin teyit etmesi anlamına gelir ki, bu mümkün değildir.

Bu konunun Katolikliğin içinden geçtiği sorunlarlarla ilgisi söz konusudur. Modernlik Katolikliği dönüştürmedi, Katolik insan dini hassasiyetlerini bir kenara bırakıp dünyevi olana yöneldi. Yeni durumda Katoliklik Avrupa'yı yeniden dini zeminde inşa edecekse bazı sorunların üstesinden gelmesi beklenir:

İlki Avrupa dini kimliğini kaybetmiş bulunmaktadır. Avrupa, sekülerliğin ürettiği nihilizmin kör kuyusuna düşmüş bulunuyor. Anlamdan ve amaçtan yoksun, sürekli mal üreten-tüketen, refah içerisinde yaşayan, güç biriktiren fakat anlama ve amaca ilişkin arayışı olmayan; toplum ve şehir hayatında hiç sürprizi olmayan, her şeyin rasyonel olarak düzenlendiği bir dünyadır Avrupa. Katoliklik, haklı olarak bunun böyle devam etmeyeceğini düşünüyor, Avrupa'ya tekrar Hıristiyan kimliğini kazandırmak istiyor.

İkincisi Avrupa'nın dışında muazzam bir Hıristiyan nüfus söz konusu. Bu, zaman içinde Avrupa'nın, Hıristiyanlığın üzerindeki kontrolünün de kaybolması anlamına geliyor. Öyle bir gün gelecek ki Katolik kilisesi, Avrupa merkezli bir Hıristiyanlığı kontrol etme gücünü de kaybedebilir, kilisenin başına Kıta dışından papalar geçer. Nitekim 266. Papa seçilen Françis Jorge Mario Bergoglio Arjantinli. Böyle bir durumda Avrupa, kime karşı mücadele ederek, kimi ötekileştirip tarihsel yürüyüşüne devam edebilecek? Doğu kökenli olmakla beraber Avrupa rengine bürünmüş Katoliklik, kendine bir öteki bulacak ki mücadele edebilsin.

Katolikliğin zahirdeki ötekisi Müslümanlık gibi görünüyorsa da hakikatteki ötekisi Protestanlıktır. Bu yüzden 16. Benedict'in gelişinden sonra Katoliklik zahirdeki ötekisi Müslümanlıkla arasını daha fazla ayrıştırma lüzumunu hissetti. Çünkü iç bütünlüğünü Müslümanlığa karşı durarak sağlamaya çalışacaktır, fakat şu bir gerçek ki onun içerdeki asıl rakipleri, mücadele vereceği iki güç, laikler ve Protestanlardır. Bu süreçte geleneği güçlü bir din olarak Katolikliğin modernite ile sekülerlik arasında nasıl bir ayırım yapacağı önemlidir, bu İslam'ın postmodern zamanlarda yaşayacağı tecrübe açısından da önemlidir.

Marx Weber "Modern Batı, Protestan'dır" diyor. 31 Ekim 1517'de Martin Luther, Wittenberg kilisesinin kapısına 95 maddelik protestoyu astığında, Avrupa ortaçağına ve Katolikliğin hükümranlığına son veriyor, aynı zamanda modern dünyanın kapısını aralıyordu. Protestanlığın modern dünyanın zeminini inşa etme gibi bir özelliği var. Dolayısıyla laikliğin Protestanlıkla veya Protestanlığın laiklikle atbaşı gitmesi son derece makul ve anlaşılabilir bir durumdur. Protestanlar sahiden de Tanrı ile Sezar'ın arasını ayırdılar.

Sonuç itibariyle Katolik kilisesi, 1960'lardan bu yana gelen süreçte iç muhasebesini yaptı. Kilisenin başına "dirayetli" papalar geldi, onlar da kiliseyi imkanlar ölçüsünde derlemeye toparlamaya çalıştılar. Papalar modern ve postmodern Avrupa'nın ve AB'nin fotoğrafını çekiyorlar ve iyi analiz ediyorlar. Avrupa'nın nereye doğru gitmekte olduğunu az-çok kestiriyorlar, bu gidişe karşı önlemler almaya çalışıyorlar.

Bu çerçevede Katolik kilisesi, eğer Ortodoks kilisesini yanına alacak olursa bundan Müslüman dünya etkilenir. Müslümanlar kendi dinlerinin ruhundan, hükümlerinden habersiz kemalist reflekslerle Ortodoks kilisesine zorluk çıkarıyorlar. Patrikin ekümenik vasfını yok saymak, haksız yere Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına izin vermemek, cemaat vakıflarını sahiplerine iade etmemek İslam'ın öngördüğü yasaklar değil, kemalizmin yüzyıllık bakış açısı ve süren uygulamalarıdır. Geçen yüzyılın başlarında İstanbul'un nüfusunun neredeyse yarısına yakını gayrımüslim iken bugün 1.400 civarında Rum kalabilmiştir. Canından bezen Ortadoxlar bir türlü rahat edemedikleri, her ana boğulma tehkilesi geçirdikleri Türkiye denizinde tabii ki Katoliklere can simidi gibi sarılacaklardır.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.