Muharrem ve Aşura Günü

Muharrem ve Aşura Günü

Muharrem ayının onuncu gecesi, Aşure Gecesi, Onuncu günü de Aşure Günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı Kerim’de, kıymet verilen dört aydan biridir.

Muharrem ayının onuncu gecesi, Aşure Gecesi, Onuncu günü de Aşure Günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı Kerim’de, kıymet verilen dört aydan biridir. Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure Gecesidir. Allah (cc), birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir. Hz. Âdem’in tövbesinin kabul olması, Hz. Nuh’un tufandan kurtulması, Hz. Yunus’un balığın karnından çıkması, Hz. İbrahim’in ateşte yanmaması, Hz. İdris’in göğe çıkarılması, Hz. Yusuf’un kuyudan çıkması, Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması, Hz. Eyyüb’un hastalıktan kurtulması, Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i geçmesi, Hz. İsa’nın doğumu ve göğe çıkarılması Aşure günü oldu.

Bugünü ve tüm günlerimizi en güzel şekilde değerlendirelim. Gündüzü oruç tutarak, gecesini namaz ve zikirle ihya edelim, varsa hastalarımızı ziyaret edip, Sıla-i rahim yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini alalım, sadaka verelim, eş ve çocuklarımızı ihmal etmeyelim. Peygamberimizin sünnetine uyalım, onlara güzel hediyeler alalım, gönüllerini hoş edelim. Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre, bu hediyeler evimizin bereketlenmesini, mutluluğumuzun artmasını sağlıyor, bütün sene yuvamızın bereketi oluyor. Dostlarımızı, komşularımızı, camilerimizi, büyüklerimizin kabirlerini, ana-babalarımızı ziyaret edip soralım. Sevgi ve dostluk bağlarımızı geliştirelim. Ayırım yapmadan bütün Müslümanlara iyilik yapmanın, faydalı olmanın, güzel ahlakı geliştirmenin yollarını arayalım. Birbirimize hayırlı dualar edelim. Tövbe edelim, önümüzdeki bütün senenin ve hatta tüm mütebaki ömrümüzün bu minval üzere hayır, hasenat ve bereket ile ibadet ve tâat ile geçmesini şanı yüce Mevla’mızdan temenni ve niyaz edelim!

DİRİLİŞ VE DİRENİŞ DİYARI: KERBELA

Şüphesiz Muharrem Ayı denilince aklımıza gelen en önemli hadiselerin başında Hz.Peygamber (sav)’in sevgili torunu, Hz.Ali (ra)’nin güzide evladı Hz.Hüseyin (ra)’in Kerbelada şehid edilişi gelmektedir. Bu hadisenin meydana gelmesine sebep olan gelişmeler ve olayın gerçekleşme anında yaşanan keder dolu hadiseler sayısız dinamiklerle doludur.

Hz. Hüseyin (ra) Rasûlullah (sav) Efendimizin sevgili ikinci torunu... Hazret-i Ali (r.a.)’nin küçük oğlu... Başına gelen acı hadiseler dolayısıyla İslâm ümmetinin yüreklerini sızlatan bir yiğit... “Kerbelâ Şahı” diye tanınan bir sevgili, mazlum insan...

O, hicretin 4. yılı Şaban ayının 5. günü Medine-i Münevvere’de doğdu. Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin (r.anhüm) efendilerimiz iki Cihan Güneşi Efendimizin şefkat ve merhamet pınarından doyasıya içerek büyüdüler. Dedelerinin yanından hiç ayrılmadılar. Onun mübarek dizlerinde oturarak, onun sevgi dolu gönlünden feyizler alarak yetiştiler. Etrafa nur saçan tebessümleri ve iltifatlarıyla gözlerini, gönüllerini nurlandırdılar. Onun nübüvvet nuruyla geliştiler. Gece-gündüz fırsat bulunca dedelerinin kucağına koşarlardı…

Hz. Hüseyin efendimizin soyu Ali Zeynelabidin vasıtasıyla devam etmiştir. Hüseyin Efendimizin neslinden gelenler “Seyyid” unvanıyla anılmıştır.

Muâviye Şam’da ölünce, meşru olmayan bir şekilde koltuk sevdalısı oğlu Yezit, layık olmadığı mukaddes hilafet makamını necasetiyle kirletmek isteyince biat etmedi İmam Hüseyin (as). Yezid her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin ve arkadaşlarından biat almasını Medine valisi Velid ibni Utbe’den istedi. Vali yumuşak huylu, merhamet sahibiydi. Kendisine Hz. Hüseyin’in öldürülmesi fikri söylenince: “Benim dinimi mi yıkmak istiyorsunuz? Yemin ederim ki Hüseyin’i öldürmek suretiyle bütün dünyanın mal ve mülküne sahip olacağımı bilsem yine de bunu yapmam” diyerek reddetti.

Küfelilerin yoğun teklif ve ısrarları üzerine İmam Hüseyin (as) Küfe’ye doğru yola çıkar. İçleri yakacak, yıkacak Kerbela’ya gelir. Bugün İslam ümmetinin ve tarihin gelecekteki akışının takdiri belirlenecekti Kerbela’da, gam ve bela diyarında. Bugün yaşanacak zulüm öyle bir zulümdür ki, kendisinden şefaat bekledikleri, bu dünyada cennet’e girmek için çabaladıkları ve yarın huzuruna çıkacakları Hz. Muhammed’in sevgili torunu İmam Hüseyin ve çocuklarından suyu esirgeyerek onları susuz bırakarak şehit ettikleri, insanlığa sığmayan, insan oğlunun kaldıramayacağı bir zulüm, bir vahşet gerçekleştirdiler Kerbela çölünde. Bugün öz Muhammedi İslam’ı yaşamak isteyenlere, İslam adı altında zulüm ve fıska dayanan nizamların sunduğu, saptırılmış İslam’ı yaşamak isteyenlerin safları birbirinden ayrılacağı yerdi Kerbela meydanı. Ve bu iki çizgi ve yolun birbirinden farklı olduğunu anlamakta güçlük çekenler, alternatifi olmayan iki zıt yoldan birini seçmek zorunda kalacaklardı bugün. Bunun gerçekleşmesi için İslam beldelerini uyandıracak bir ilahi kan ve sağlamlığında şüphe edilmeyen bir hareket, bir kıyam lazımdı...

Hz. Hüseyin (as) 72 kişilik küçük ordusuyla tarihin en büyük fedakârlık ve hamaset destanını gerçekleştirmeye hazırlanırken 120 bin kişilik zulüm ve fesat ordusu zalimlerin rızasını kazanabilmek için tarihin en çirkin cinayet tablolarından birini oluşturmanın çabası içindeydi meziyetsiz, satılmış, bedbaht ruhlu Emevi ordusu ve onun önderi Yezit.

Bir taraftan tarihin sayfalarında yiğitlik, fedakârlık, iman, cihat ve hak uğruna her şeyinden geçmenin sadıkane örneğini oluşturmak için cennet gençlerinin efendisi, Resululah’ın iki reyhanından biri olan yadigârı Hz. Hüseyin’in komutanlığında toplanan az bir grup ve diğer tarafta ise dünya ve makam sevgisi, zalimlerden korkmak, çeşitli batıl taassuplar, kinler, cehaletler… batıl saiklarla hareket eden zulüm ve fesat güçlerinin hedeflerini amelen simgeleyen bir orduyla karşı karşıya gelmişlerdi.

İşte Hüseyni Kıyam; sönmeye yüz tutmuş, yok olmakla karşı karşıya kalan İslam çerağını yeniden nurlandıracak ve İslam ağacının kurumasını pak ve temiz, mübarek kanlarıyla sulayarak önleyecek böyle bir hareket idi.

“Eğer Hz. Muhammed (sav)’in dini, benim kanım yere dökülmeden hayatını sürdüremeyecekse, ben şehadete hazırım, ey kılıçlar haydi durmayın, alın canımı” diyerek tarihe altın harflerle İslam için yapılması gerekeni pratik hayatıyla destanlar yazmıştır.

Aşura günü sabah namazından sonra Hz. Hüseyin (as) gözü kalabalık düşman ordusuna takılıp karşısındaki sel gibi insanları görünce ellerini göğe kaldırarak şu duayı okudu:

“Allah’ım! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim Sensin. Kalpleri zayıflatan, kurtuluş yollarını kapatan, dostları kaçıran, düşmanları sevindiren nice gam ve musibetleri sana şikâyet ettim, başkalarından ümidimi kesip Sana yöneldim. Ve Sen o gam ve üzüntüyü giderdin, onları sen izale ettin, her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de Sensin.”

“Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, hürmetimi gözetmemeniz size caiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim? Ben, herkesten önce Allah’a iman eden ve Peygamber’in risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-uş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar amcam değil midir? Peygamber’in benim ve kardeşim hakkındaki: “Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir” sözünü duymamış mısınız?”

İmam, Resulullah’tan (sav) kendisine kalan kılıç ve kalkanını kuşandıktan sonra vedalaşmak için süt içen yavrucağını getirmelerini istedi. İmam bebeği kucağına alarak yüzünü öptü. Daha sonra düşmanların karşısında tutarak ona su vermelerini istedi. İnsanlıktan nasibini almamış Hermele, okla bebeğin boğazını hedef aldı. İmam Avucunu bebeğin kanıyla doldurup onu gökyüzüne serperek şöyle buyurdu:

Gücünü susuzluk nedeniyle büyük ölçüde yitiren İmam (as) kılıç sallayarak Fırat’a doğru ilerledi. Dört bin kişiyle Fırat’ı kuşatan Amr b. Haccac’ı yolundan uzaklaştırarak Fırat’a ulaştığı an adamın biri şöyle seslendi: “Nasıl su içme lezzetini alabilirsin; oysa çadırlarını yağmalamaktalar.” İmam Hüseyin (a.s) bir damla su içmeden Fırat’ı terk ederek çadırlara yöneldi. Kılıç sallayarak o alçak insanları dağıttı ve bir kere daha Ehl-i Beyt’ini teskin ederek şöyle buyurdu:

“Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki, Allah Teala sizin koruyucunuzdur; sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracak, akıbetinizi hayır kılacak ve düşmanınızı çeşitli azaplara duçar kılacaktır. Bu zorluk ve musibetlere karşılık çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikâyet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın.”

O sırada insanlıktan nasibini almamış Ebu Hutufeş adındaki bir meymenetsizin attığı ok İmam’ın alnına isabet etti. Oku dışarı çıkarınca bütün çehresini kan kapladığı halde şöyle buyurdu:

“Allah’ım, bu kavmin başıma neler getirdiklerine sen şahid ol. Allah’ım onları grup grup ortadan kaldır. Onlardan hiç birini yeryüzünde sağ bırakma. Allah’ım bağışını bu halktan uzak eyle.”

Darbeler, saldırılar ard arda geliyordu o kutlu insana ve etrafındaki yarenlerine...Yer, gök ağlamaktaydı bu mazlumiyete. Yiğitler, çocuklar, kadınlar birbir yerlere devriliyordu mazlumane, ağıtlar içinde. Ve yiğitlerin serveri başından aldığı darbeyle yere yıkıldı.

Hz. Hüseyin uzun müddet hareketsiz kaldı. O sırada, Kufe leşkeri onu öldürmek isteselerdi, öldürürlerdi. Fakat, birbirlerinden çekinmekte ve herkes onun kanına kendisinden başkasının girmesini istemekte ve beklemekte idi.

Şimr b. Zilcevşen, Kufe leşkerine: “Yazıklar olsun sizlere! Hay anaları ağlayasıcalar! Daha ne bakıp duruyorsunuz adama? Öldürün onu!” diyerek seslendi. Bunun üzerine, her taraftan Hz. Hüseyin’e saldırdılar. Hz. Hüseyin’in sol avucuna bir kılıç darbesi indirildi. Bunu vuran, Zür’a b. Şerikü’t Temimi idi.

Hz. Hüseyin yüzünün üzerine düşüp düşüp kalkıyordu. O sırada, Sinan b. Enes b. Amrü’n Nehai, arkasından gelerek, mızrağını Hz. Hüseyin’in köprüçük kemiğinden saplayıp göğsünden çıkarınca, İmam (as) yüzünün üzerine yere düştü!

Bir müddet, Hz. Hüseyin’in cesedine yaklaşıp başını kesmeye kimse cesaret edemedi.

Sinan b. Enes, Havli b. Yezid’e: “Başını kes onun!” dedi. Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi. Kesemedi. Sinan b. Enes: “Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın!” diyerek, inip Hz. Hüseyin’in başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid’e verdi. Hz. Hüseyin’in başını Havli’nin kardeşi Şibl b. Yezid’in kesip Havli’ye verdiği de rivayet edilir.

Hz. Hüseyin (ra) 57 yaşında Hicretin 61. yılında, Muharrem ayının onunda, Cuma öğleden sonra şehid edildi.

Candan dileriz ki hicrî yeni yılımız, siz Sevgili İNZAR Okurlarımız ve bütün İslâm Âlemi için çok hayırlı, bereketli ve mübarek olsun! Allah-u Teâlâ, birlik ve beraberlik versin; kardeşlerimizin arasındaki tefrikayı kaldırıp, zalim ve hunharların hile ve desiselerine karşı uyanık olmalarını sağlasın. Zalimlere karşı mansur ve müeyyed, muzaffer ve galip eylesin, bütün İslâmi çalışmaları olumlu ve verimli kılsın; cümlemize saadeti dareyn nasib u müyesser eylesin (âmin).

KAYNAK

Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Asım Köksal

İnzar Dergisi

diyarbakır haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.