Mümin’in ahdine olan sadakati

Mümin’in ahdine olan sadakati

Öyle ki onlardan kimi adağını yerine getirdi (bu uğurda ruhunu kurban etti), kimi de (kurban olmayı) beklemektedir. Onlar hiç bir şekilde (verdikleri sözü) değiştirmediler.

“Müminlerden Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. Öyle ki onlardan kimi adağını yerine getirdi (bu uğurda ruhunu kurban etti), kimi de (kurban olmayı) beklemektedir. Onlar hiç bir şekilde (verdikleri sözü) değiştirmediler.” Ahzab S.: 23

Şüphesiz mü’minlerin en önemli özelliklerinden biride, verdiği ahde vefa göstermesidir. Gerek Allah’a ve gerekse de insanlara verdiği söze olan sadakat veya sadakatsizliği, kişinin imani durumunu ortaya koyan belirleyici ve temyiz edici etkenlerdendir. Mü’min olma özelliği, ahde sadakati ve dosdoğru olmayı gerektirir. Kişi sadakati, doğruluğu ve eminliği nisbetinde iman sahibidir. Müzebzebin olanlar, imana olan sadakat ile sadakatsizlik mabeyninde (arasında) zikzak çizenler, kuşkusuz imanda istikrar ve itmi’nan sağlayamazlar ve Allah korusun neticede en esfel (aşağı) derekeye yuvarlanırlar.

Kur’an-ı Kerimde zikredilen peygamberlerle ilgili kıssalara baktığımızda, onların o üstün şahsiyetlerini ve belirgin özelliklerini irdelediğimizde, şüphesiz Peygamberan-i îzamın sadakat, doğruluk ve eminlik vasıflarının öne çıktığını görmekteyiz. Onların risalet mücadelelerinde ve Rablerinin önlerine koyduğu o müstakim istikamette en küçük bir kayma ve haşa en küçük bir yalpalamayı görmek mümkün değildir. O yüce şahsiyetler imana olan sadakat ve bağlılığın en güzel ve en mükemmel örneğini gösterdiler. Zorlukların, sıkıntıların, zahmet ve işkencelerin en büyüğünü ve en dayanılmaz olanını yaşamalarına rağmen, sorumlulukları ve ahidleri noktasında en küçük bir taviz vermediler ve ahde olan vefa noktasında en güzel ve en mükemmel örnekliği sergilediler. Allah’ın salat ve selamı bütün Peygamber-i izamın üzerine olsun.

"Hakikaten onlardan öncekileri de biz imtihandan geçirdik! Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak ve yalancılarıda mutlaka ortaya koyacaktır." (Ankebut S.: 3)

Bir insanın sahip olduğu imanın gerçek mahiyyeti ortaya çıkıncaya, imanına olan sadakat veya sadakatsizliği bilinceye kadar mutlaka imtihandan imtihana geçirilecek ve bu imtihanların kıskacında ömrünü tüketip son nefesiyle beraber ruhunu teslim edecektir. Şüphesiz bu imtihan süreci değişmez bir sünnetullahtır. İşte Allah(c.c)’nun kullarına tahmil ettiği bela, musibet ve imtihanların hikmeti, sırrı ve gayesi bu hakikate mebnidir. Yani mü’minlerin gerçek durumları ve ahvali net ve berrak bir şekilde ortaya çıkması içindir..... İnsanların asıl cevherleri ve gerçek mahiyyetleri belirgin bir şekilde meydana çıkıncaya ve gerçek yüzleri belirinceye kadar insanoğlunun imtihan serüveni de devam edecektir.

İmtihanlar acı dolu ve zahmet verici olduğundan insanlar bu tür sınamaları pek de güler yüzle karşılamaz. Hatta güler yüzle karşılamayı bırakın bu tür hadiseler karşısında hoşnutsuzluğunu dahi ima ve izhar eder. Oysa bu imtihanlar sadakat ve istikamet sahibi mü’minlerle ve iki yüzlü nifak ehlini birbirinden ayırır. Bu tefrik için de belalarla sınama yegane usul ve yöntemdir. Eğer bu zahmet ve sıkıntılar olmazsa cerbezeleri ortaya koymak ve onların o sayısızca renk ve şekillerini netleştirmek çok zor ve olanaksızdır. Ancak Rabbimizin bir lutfu olarak bela ve musibetler sağnak şekilde belirdiğinde, hokkabazlar iyot gibi suyun yüzeyine çıkarlar. Artık gerçek çehrelerini gizleyip saklamaları mümkün olmaz. Zira Rabbimizin bir lutfu olarak bu tür sınamalarla müslümanlar eşhasını tanıyıp sağlam yapılarını inşa etmeye çalışırlar! Değilse sağlam ve muhkem bir yapı oluşturmak mümkün olmaz.

Konumuza daha bir açıklık getirir ve daha bir anlaşılır kılar savıyla, Resulullah (s.a.v) dönemine bir gezinti yapmayı ve O yüce şahsiyetin mübarek gözleri önünde cereyan eden iki ibretli hadiseyi özetleyip buraya nakletmeyi faydalı gördüğüm için, Kur’an-ı Kerim’i basiretli nazarlarınıza sunmaya çalışacağım :

Bu iki hadiseyi İbn-i İshak nakletmiştir : Sevr bin Zeyd bin Salim Ebu Hüreyre’den rivayet ettiğine göre dedi ki: “Biz Resulullah (s.a.v) ile beraber Hayber’den ayrılıp Vad-il Kura’ya yöneldik. Akşam namazıyla beraber düşmana saldırmak üzere orada konakladık. Resulullah(s.a.v) ile beraber bir köle vardı. Bu köleyi Rufaa b. Zeyd, Resulullah’a (s.a.v) hediye etmişti. Allah’a yemin ederim ki Resulullah’ın (s.a.v) yükünü o köle indiriyor ve Resulullah ’a (s.a.v) hizmet ediyordu ! Derken o köleye bir ok isabet etti ve açılan yara ile adam öldü.

Savaş alanında ölen bu köle için kendi aramızda : “Cennet ona mübarek olsun ! ” diyorduk. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) buyurdu ki : “Hayır Muhammed’in nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, şu an ateşten bir gömlek onu sarmış olduğu halde Cehennemde yanıyor ! Onu sarmış olan kumaş ise, Hayber gününde müslümanların ganimetinden hıyanetle almış olduğu kumaş parçasıdır !”

İbn-i İshak’ın aktardığı diğer ikinci bir hadisede yine Hayber günü Hayberli bir Yahudi’nin koyunlarına çobanlık yapan ve aynı zamanda Yahudi olan bir siyahi kölenin olayıdır. Bu siyahi köle Resulullah (s.a.v)’e gelip : “Ey Allah’ın Resulü ! bana İslamı anlat” dedi.

Resulullah (s.a.v) ‘de Ona İslam’ı anlattı. Bunun üzerine siyahi köle müslüman oldu. Dedi ki “Ey Allah’ın Resulü ! Ben bu koyun sahibinin yanında ücretli olarak çalışıyorum, bu koyunlar benim yanımda emanettir Bunları ne yapayım ?”

Resulullah (s.a.v) buyurdu ki : “Onların yüzlerine vur ve gönder, onlar sahiplerine dönüp giderler.”

Bunun üzerine siyahi köle avucuna aldığı çakılları onların üzerine doğru fırlattı ve: “ Haydi sahibinize dönün vallahi ben sizin sahibiniz değilim.” dedi. Koyun sürüsü kaleye doğru yürüyüp gitti ve kale kapısından içeri girdiler.

Daha sonrada bu siyahi köle, Müslümanlarla beraber Yahudilerin bulunduğu kaleye doğru hücuma geçti. Yahudilerin kaleden fırlattığı bir taş bu Müslüman’a isabet etti ve oracıkta şehid oldu. Hiçbir namaz kılma ve diğer ibadetleri yapma fırsatı bulamadan şehid oldu. Adamın naşını alıp Resulullah (sav)in yanına getirdiler. Üzerinde bulunan elbiselerle üstünü kapattılar. Tam bu Resulullah (sav) adamdan yüzünü çevirdi. Bunun üzerine ashab dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Adamdan niçin yüzünü çevirdin?”

Resulullah (sav) buyurdu ki: “Şu an hurilerden iki zevcesi onun yanında bulunmaktalar, onun için yüzümü çevirdim!” (El-Menhecü’l-Hareki Li’s-sireti’n Nebeviye/Münir Gadban)

Hakikaten ibretli iki tablo! Biri iman ettiği ve hatta Resulullah (sav)ın hizmetinde bulunduğu halde –bir bez parçasıyla bile olsa- Müslümanların emanetine ihanet ettiği ve imanına layıkıyla sadakat göstermediği için, imanın zirvesinden yuvarlanıp, zebanilerin pençesinden, cehennemdeki yerini almaya mahkum oluyor.

Diğeri ise siyahi bir köle, ücretli bir çoban ve hatta Yahudi olmasına rağmen, gönlünde ve bütün zerrelerinde taşıdığı o sıdk ve emanet duygusu, onu en esfel bir çukurdan çıkarıp imanın zirvesine taşıyor, şehadetle taçlandırıyor ve hurilerin nezaretinde cennet-i illiyinlerde ağırlanmaya müstehak oluyor!

Müslümanlar olarak bu tür hadiseler karşısında durup tefekkür etmemiz, durumumuzu muhakeme edip sadakatimizi test etmemiz gerekir. Ciddi dersler ve öğütler almamız gerekir.

Bir insan ki iman etmiş, savaştan savaşa koşmuş ve bütün bu amellerle beraber Resulullah (sav)’e hizmet edecek kadar Ona yakın bulunmuş!...Fakat bütün bu olup bitenlerle beraber, nefsinin arzu ve isteğine boyun eğip, Müslümanların ganimetinden izinsiz olarak bir bez/kumaş parçasını aldığı ve emanete ihanet ettiği için,-Resulullah (sav)’ın sadık haberiyle- cehennemde yandığını ve işlemiş olduğu amellerinin kendisini kurtaramadığını görüyoruz.

Bir bez parçasıyla ihanet etmenin bedeli bu denli büyük bir yıkım ve felaket iken, Müslümanların bütün emanet ve kutsal değerlerine ihanet eden, Müslümanların bin bir türlü zahmet, sıkıntı… ile inşa ettikleri yapıyı ifsad edip bozmak, zarar verip yıkmak için gözü dönmüşçesine uğraşan ve şeytani sistemlere payanda olan iğrenç ve bedbaht yaratıkların hali nice olacak?

“Ey iman edenler! Allah’a ve peygambere ihanet etmeyin. (sonra) bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz.” (Enfal S.: 27)

Rabbimizin bu ve benzeri çağrı ve ikazlarına rağmen ihanet ve irtidat girdabından bocalayıp debinmekte ısrar eden kimselerin kalplerinin mühürlendiği, kulaklarının tıkatıldığı ve gözlerinin de perdelendiği bilinen bir gerçektir. Bu çirkef hallerinden ısrar ve inat eden kimseler için Rabbimiz: “…Allah asla onları affedici değildir ve onları doğru yola da asla iletmez.” (Nisa S.: 137) buyurmaktadır.

Resulullah (sav)de bir hadis-i şeriflerinde: “Şüphesiz Aziz ve Celil olan Allah, bir kulu helak etmeyi murad ettiği zaman, ondan hayayı çekip alır. Hayayı alınca o kul gazaba uğrayan biri olur. Gazaba uğradığı zaman ondan emanet kaldırılır. Emanet kaldırılınca o ancak hain olur. Hain olduğu zaman kendisinden rahmet kaldırılır. Rahmet kaldırılınca o ancak lanete uğrar. Lanete uğradığı zamanda kendisinin İslam’la olan bağı koparılır.” (İbn-i Mace)

Bir Müslüman’ın, imanına ve imanın esaslarına olan sadakatinin devamı ve bu istikametteki sebat ve kararlılığı için, mutlaka imanını ve iman ettiği değerleri bütün dünyevi unsurların üzerinde ve önünde tutması –konunun başında zikrettiğimiz ayette de görüldüğü gibi- bu uğurda her an ruhunu kurban etmeye hazır olması gerekir. Her ‘Müslüman’ım’ diyen şahsın bu konuda kendini salih amellerle takviye etmesi, bu işe ruhen ve bedenen hazır hale getirmesi kaçınılmazdır. En küçük bir kaygı, tereddüt ve zaafiyet, kişinin devrilmesi, şeytan ve taifesine yem olması için yeterli bir nedendir. İman işi zaafiyet ve tereddüt kabul etmez. Müminin davası için gözü pek kararlı, İslam düşmanlarını ürkütücü bir yapıda olması ve tavizsiz bir duruş sergilemesi lazımdır. Unutulmamalıdır ki yanlış duruşlar, düşmanın/ hasmın iştahını daha da kabartır.

Burada ayet, hadis ve siyerde izah etmeye çalıştığımız bu konumuzu üç önemli hususla özetleyebiliriz:

*Sıdk, emanet ve doğruluğun, İslam’ın ve imanın olmazsa olmazlarından, yani kırmızı çizgilerinden olduğu gerçeği.

*Sadakatsizlik, güvensizlik ve ihanetin imanı nakzettiği (yok etme) hakikati.

*Müslümanlara ait malların hürmeti, izinsiz ve itinasız kullanıp harcamanın beraberinde getirdiği felaket ve sû-i akibet!..

Şair ne güzel söylemiş:

Muin-i zalimin dünyada erbabı- denaettir.

Köpektir zevk alan seyyad-ı bi insafa hizmetten

Zalim olsa ne rütbe bîperva

Yine bünyadı zulmü biz yıkarız

Merkezi hâke atsalar da bizi

Küre-i arzı patlatır çıkarız.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.