Müslümanlar Kardeştir

Müslümanlar Kardeştir

'Müslümanlar kardeştir. Bu düstur Hz. Âdem babamızdan başlayıp, ebedi hayatta dahi devam edecek Rabbani bir doğru ve telkindir.

'Müslümanlar kardeştir. Bu düstur Hz. Âdem babamızdan başlayıp, ebedi hayatta dahi devam edecek Rabbani bir doğru ve telkindir.

Bir anne ve babadan doğan çocuklar; aile içinde kardeş olarak adlandırılmaktadır. İslam bu bağları daha güçlü bir hale getirmeyi arzulamaktadır. Bu bağların daha güçlü ve kuvvetli olmasını sağlamak için dinde kardeşlik olgusuna ayrı bir önem verir. Tercih halinde İslam kardeşliğinin öncelikli olduğunu tarih boyunca peygamberlerin ve mümtaz şahsiyetlerin yaşantılarıyla ortaya koymuştur.

İslam her iki kardeşlik bağı için de ayrı ayrı hukuklar düzenlemiştir. Miras ve evlilik hukuku gibi...

Aile, toplumun temel yapısını oluşturur. Toplum ancak sağlam aile yapısıyla, sağlam aile de sağlam bireylerle, sağlam bireyler ise Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmelerinin ölçüsü olan takvaya verdikleri önem ile değerlendirilirler. Muttaki toplum da ancak muttaki bireylerle gerçekleşir. Muttaki ailenin temelinde kardeşlik hukukunun yerine getirilmesi yatar.

Bu nedenle İslam; bireyden sonra, ailenin de muttaki kimselerden oluşan muttaki bir aile olmasını ister.

Dinde kardeşlik, aile kardeşliği ile bütünleşerek toplumu oluşturur. Bu nedenle İslam toplumunun temeli İslam kardeşlik hukuku üzerine bina edilmiştir. İslam kardeşliği uygulanmadan İslamî toplum oluşamaz. Müslümanlar Allah'a iman'la birlikte İslam kardeşliğini yaşamakla da mükelleftirler. Kişi lailahe illallah Muhammeden Resulullah dedikten sonra inanan kişilerle, kardeşlik hukukunu imzalamış sayılır. Artık "Müminler kardeştir," hükmünün altına girmişlerdir.

Allah celle celaluhu ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:

"Mü'minler ancak kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını buluşturun..."[1]

Müslümanlar Allah'ın emriyle kardeş olarak anıldıktan sonra kardeşlik hukukunun gerekliliklerini yerine getirmek durumundadırlar. Kendi öz kardeşleri ile nasıl yardımlaşıp dayanışma içine giriyorlarsa aynı şekilde, Müslüman kardeşleriyle de yardımlaşmak ve dayanışmak zorundadırlar.

İslam kardeşliği hukukunda, yardımlaşma ve dayanışma esastır. Darlık ve sıkıntı anında Müslümanların, Müslüman kardeşinin yardımına koşması farzdır. Dünyanın her köşesindeki Müslümanlar birbirlerine karşı sorumludur.

Peygamber efendimiz:

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu yüzden uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[2] diye buyurmaktadır.

Bunun en güzel örnekleri sahabelerin hicret esnasında ki yardımlaşmalarında ve giriştikleri savaşlarda, kardeşlerini kendi nefislerine tercih etmeleri olarak adlandırılan "işar" ile açık bir şekilde görülür. Ensar; yani ev sahibi Müslümanlar, Muhacir; yani Allah için hicret eden Müslümanları bağırlarına basmış yer, yurt, mal ve evlerini paylaşabilmiş, dertlerine ortak olmaya çalışmışlardır.

“Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.”[3]

İslam kardeşliği ırk, renk, dil, kavim, sınıf, sınır ayrımını tanımaz, İslam için tek ölçü Müslüman olmaktır. Her kim Müslüman ise dili, ırkı, rengi, kavmi, mertebe ve mevkisi ne olursa olsun, Müslüman için kardeştir ve hepsi aynı haklara sahiptir.

İslam'da Arap'ın Acem'e, Acem'in Türk'e, Türk'ün Kürt'e, Kürt'ün Laz'a hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvayladır.

Allah'u teala şöyle buyurmaktadır:

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.”[4]

Bu ayeti kerimede üç boyutlu bir hakikatle karşı karşıyayız. İlki Mü'minlerin kardeş olduğu, ikincisi bunun doğal sonucu olarak, kardeşler arası muhtemel uzlaşmazlıklarda devreye girip aralarını düzeltmek için gösterilmesi gereken gayret, son olarak da bizce çok önem arz eden iki hakikatin beraberinde getirdiği Allah'ın rahmet tecellileri... Bizler onun rahmeti olmazsa ne anlam ifade ederiz ki... O halde aramızdaki İslam Kardeşlik bağları öyle güçlü olmalı ki, birbirimizle kuracağımız bu tesanüdün doğal sonucu olarak da Allah'ın rahmeti sağanak sağanak üzerimize yağsın.

Mü'minlerin birbiriyle ilişkilerini düzenleyen bir başka ayeti kerime de:

"Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah katında en değerli olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır."[5]

Kabile ve kavimler şeklinde yaratılmamızın nedeni, birimizin yekdiğerimize üstünlük taslamak maksadıyla değil sadece birbirimizle bağlarımızı kuvvetlendirmek cihetiyle düşünülmelidir. İslam, hiçbir şekilde kavim ve ırklar arasında bir üstünlük bağı kurmaz. Irkıyla, kavmiyle kibirlenip böbürlenenleri kınar. Ve de üstünlüğün ancak Allah'ın çizmiş olduğu sınırların dâhilinde kalmakla mümkün olduğunu ısrarla vurgular.

İslam da üstünlük ancak Allah'tan hakkıyla korkmakla gerçekleşir. O da haramlardan sakınıp Allah'ın emirlerini yaşamakla olur.

Her Müslümanın bir diğer Müslüman kardeşine karşı yerine getirmek durumunda olduğu sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk kişiler Müslüman kaldıkları müddetçe devam eder. Bu sorumluluğu yerine getiremeyenler Rablerine karşı sorumludurlar. Hiçbir mazeret onları bu sorumluluğun vebalinden kurtaramaz. Nitekim Allah Resulü (sav):

“Mü'minin Mü'mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı tutan binanın taşları gibidir.” Ravi der ki; Hz peygamber bunu açıklarken iki elinin parmaklarını birbirlerinin arasına geçirerek kenetledi.[6]

Bu hadis-i şerif bile başlı başına kardeşlik hukukunu yansıtması açısından çok büyük mesajlar içermektedir. Düşünün bir binayı ki o bina taşlarla örülmüş... Siz o taşlardan birini veya bir kaçını yerinden atıyorsunuz veya düşürüyorsunuz. O binada üç boyutlu bir bozulma meydana gelir. Öncelikle o yapının kendisinde bir hasar meydana gelir ki, bir sarsıntı durumunda zarar görme olayı yükselmiş olur. İkinci olarak o yapıda fiziki bir bozulma meydana gelir ki bu da kalbinde hastalık olanlara bir cesaret verir. Son olarak da her an için kardeşlik bağlarımızı kökten kesmek isteyen zalim ve kâfirlere güç verecek onların bundan yola çıkarak yeni stratejiler belirlemelerine sebep olur. O halde birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmek binanın taşları gibi birbirimizle öyle hemhal olmalıyız ki ne bundan biz muzdarip olalım, ne kalbinde hastalık bulunanlara bir pay bırakalım ve ne de kâfirlerin üzerimizde hesaplar yapması için fırsatlar verelim.

Madem; Allah'a iman eden, tövbe eden, namaz kılan kimseler kardeşimizdir. O halde onları kardeş bilip bağrımıza basmak ve acılarını acımız bilmek gerekir. Bu imanın ve İslam kardeşliğinin gerektirdiği en temel haktır. Rabbül âlemin ayeti kerime de şöyle buyuruyor:

Emniyet, güven, samimiyet, vefa, tevazu, İşar gibi, İslami ahlakın oluşumunu sağlayan tanımların hayata geçirilmesiyle ancak bu kardeşlik pekişir, özümsenir.

İnzar Dergisi

[1] Hucurat: 10

[2] Buhari Babul Edep 27, Müslim Birr 66

[3] Haşr: 9

[4] Hucurat: 10

[5] Hucurat:13

[6] Buhari Salat 88, Müslim Birr 65
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.