Nefsime Hidayet ve İstikamet Dersleri -2

Nefsime Hidayet ve İstikamet Dersleri -2

Ey nefsim! Sen sık sık “euzu besmele” getirirsin. Fakat, “euzu” sığınmak, iltica etmek ve fiili bir hicreti barındırmaktadır.

Kovulmuş şeytandan ve sıkıştırdığı vakit, nefsin baskısından Allah’a sığınırız.

Ey nefsim! Sen sık sık “euzu besmele” getirirsin. Fakat, “euzu” sığınmak, iltica etmek ve fiili bir hicreti barındırmaktadır. Yoksa sadece bir sözden ibaret değildir. Nitekim iş ve eylemler öncesinde “euzu” çekilir. Yani “euzu” bir iştir, işten başka bir şey değildir. “Euzu” Allah’a fiili bir iltica ve sığınma olduğuna göre sen, niçin şeytandan ve nefis memleketinden kaçmıyor, ilahi memlekete hicret etmiyorsun, işini kötülükten sakındırmıyorsun? Doğrusu sen, Allah’a sığınmıyorsun. Sen sadece, bir işe başlarken kavli bir söz sarf ediyorsun o kadar. Eğer gerçekten ‘euzu’ demiş olsaydın günahlardan kaçınırdın.

İnsan, iki taifenin, yani şeytani ve rahmani orduların savaştığı bir meydandır. Savaşı kim kazanırsa galip odur ve o memleket, ona göre muamele görür.[1] Allah’tan sana iyi davranmasını istiyorsan, merhamet ve sevgi umuyorsan, rahmani orduları içinde galip kıl. Yani iyiliği içinde hâkim et ve kötülüğü de kov. Senin hakkın Dar’ur Rahman olmaktır, dar’uş şeytan, değil.

“Vehm” tüm nefsin, zahiri ve Batıni tüm kuvvelerinin sultanıdır. Bu “vehm” adlı istek ve arzu kuvveni düzelt, onu hayra vesile kıl. Çünkü “vehm sultanı” Müslüman olursa yani iyiliğe teslim olursa o memleket yani ‘nefis memleketi’ Müslüman olur.

Nefs işini ahlak âlimlerinden sor. Çünkü her işin üstadı ve erbabı vardır. İşte nefsi tanıma hususunda senin üstadların, ahlak ve hikmet muallimleridir. Himmet kemerini takın, onlara danış, onların kitaplarını oku ve derin düşüncelerini kulağına küpe et.

Şehvet tandırını, günahlarla daha da tutuşturma. Çünkü bu şehvet tandırının yakıtı, fısk-ı fücur ve günahlardır. Unutma nefsim! Yakarsan, en fazla kendini yakarsın. Tandır içine gireni yaktığı gibi kendini de yakar.

Hayvani şehvetlerden sakınmamızı isteyen büyük insanların bize düşmanlığı mı var ki bizi hayvani şehvetlerden sakındırıyorlar? O halde sen nefsim! Niçin bu büyük zatlara sözlü veya fiili saldırıyorsun, onları küçümsüyorsun? Hikmet ve irfan ehline iftiralar atıyor, onların yolunu, bazen küfürle itham ediyorsun. İçindeki kötülüğün tercümanlığını ve sözcülüğünü yapmış olmuyor musun? Veli kullar bizi uyarmakla, bize bir kötülük yapmadılar. Bu insanlar (iyiler) şehvete dalmışların ıslah yolunu bizim kadar da mı bilmiyorlardı? Peygamberler ve veli kullar niçin bu kadar ıslah ve iman silahını kuşanmışlardı? Onların bu sakınmaları, sana bir abartı mı geliyor? Sakın, onları küçümsemekle ve işini bilmemekle itham etme.

Asıl maksat bu hayvani hayat mıdır? Eğer senin asıl maksadın bu hayvani hayatsa ölüm niçindir? Ana karnından düşük doğan çocuğun maksadı nedir? Sen ne boş ne ehven bir maksat edinmişsin. Kendini şu dünyaya nasıl satarsın? Sen tabiattan ve bu dünya diyarından üstünsün. O halde kendinden daha düşükleri nasıl maksat ve amaç bellersin. Hayvanca eğlenme, yiyip-içme, bizim yegâne amacımız olamaz. Aksi takdirde diğer hayvanlardan bir farkımız kalmaz.

Uzun yıllar hayvani nefsine çalıştın da eline ne geçti? “Elime elbet bazı şeyler geçti” diyorsun. Eline geçtiyse, ölürken niçin şu eline geçenleri de götürmüyorsun? Hani senin eline geçmişti? Hani dünya nimetleri senindi? Kazandığın eti, budu niçin kabirde böceklere yediriyorsun? Beslediğin şu bedenini korusana!

Maliku’l Mülkten hayâ et. Ebedi saadeti birkaç güne değiştirme.[2] Rabbin hayâ edilmeye daha layıktır. O anandan da babandan da, eşinden ve sevdiklerinden de sana daha yakın ve sevgilidir. Utan rabbinden. Herkesin yanında günah işlemekten kaçıyorsun, ama Allah’tan niçin kaçmıyorsun? Kimseye acımıyorsan kendine acı. Önündeki ahiret âleminin günleri sayılmakla bitmiyor, geçmekle de tükenmiyor. Ölüm de yok ki kurtulasın. Dönüşü olmayan bir mekâna gidiyorsun. Hüzünlü hüzünlü arkana bak. Çünkü bir daha bu âlemi ebeden görmeyeceksin.

Vehimiyye, gazabiyye, şeheviye, bunlar tüm iyi ve güzel melekelerin menşei kaynağıdır. Kaynağını, kaynaklarını kirletme yoksa senden hiçbir su içilmez. İçilmeyen ve zararlı kaynakları kapatırlar, kaynağını kuruturlar senin. Gazabını zalimlere çevir, şehvetini evlilikle tatmin et, düşünceni/vehimlerini, ilahi vahiyle doğrult.

Vicdanın-fıtratın, ‘bunca nimet verene teşekkür et, hamd et, kulluk et’ demiyor mu? Demiyorsa ne diyor?

Gel, o yüce insanı (Peygamberini) çirkin amellerin yüzünden mahkeme-i kübrada mahcub etme. Annen ve baban nasıl insanlara karşı senin yaptığın kötülüklerden ötürü mahcup olurlarsa, peygamberler de öylece mahcup olurlar.[3] Oysa sen ona/peygambere karşı dostluk iddiasındasın. Dost zulmünün acı olduğunu sen hiç yaşamadın mı? Yaşadınsa niçin peygamberine yaşatırsın?

Seni hakla meşgul etmezsem bilirim ki sen, ey nefsim! Beni batılla meşgul edersin.[4]

Başkası düştü mü sen “çürük tahtaya basmasaydı” dersin. Ama sen düşünce, bastığın tahtanın çürüklüğündün şikâyet edersin.[5] Hatayı başkalarına yüklemek senin en birinci işindir zaten. Bir kadere laf atarsın, bir kazayı kınar, bir de başkalarında suç görürsün. “Zaman bozuk” der ona da iftirada bulunursun. Aslında sen ve senin gibi nefisler bozuk, ama görmüyorsun.

Enaniyyet asrın hastalığıdır.[6] Ene’nin yerine nahnu’yu koy. Ene bir tağuttur.[7] Azdığında nice tağutları, zalimleri ve belamları peyda eder. 20. asra “Diktatörler asrı” demişlerdi, sen diktatörleri peyda eden “ene” yi görerek; “Enaniyyet asrı” de. Bu asrın hastalığının sende olmadığını sanıyorsan yanılıyorsun. Kendini/duygularını, iyi bir tart.

Her insan kendi şeytanını taşlamalı.[8] Evini temizlemeyen nefislerin, putunu yıkmayan insanların, put yıkmaktan bahsetmeleri abestir. Yakınından başla ve kendi kötü huylarını ve onlara yol gösteren şeytanları taşla. Böylece hususi bir cennet kurmuş ve umumi cennete de yol almış olursun. Zaten cennetten (Bahçe) cennata (Bahçelere) gidilmez mi?

Başkalarını kötülemekle, kendi kemalini göstermek isteyen nefsim! Kendi iyiliğini ve cemiyetinin üstünlüğünü, ne kötü bir tarzda sergiliyorsun. Üstünlerin, böyle kötü bir metotla savaştıkları nerde görülmüş? İnsanları/Müslümanları, kötülemekle asıl sen kötü bir iş yapıyorsun. “Kuyum ve suyum temiz” diyorsun ama başka kuyuları kirletiyorsun. Sen kirli bir su olmasaydın böyle kirli bir iş yapar mıydın? Müslüman şahsiyetleri /Müslüman cemiyetleri, kötülemek de neyin nesi? Sakın bunu sana şeytanın öğretmiş olmasın?

Sen bir şey değilsin ama vazifen çok şey.[9] Vazifen büyük olduğu için sen de büyük oldun. Seni büyük yapan görevini, vazifeni(kulluğunu) bil ve ona göre davran. Eğer senin bu; hilafet misyonunu karıncalar almış olsalardı, elbet onlar senden üstün olurlardı.

Senin hakkın naz değil, niyazdır.[10] İlahi aşkta kavrulmaktır. Sap değil meyve olmaktır. Hakkını bil ey nefsim! Hak; her şeyi yerli yerine oturtmak değil midir?

Senin kıymetin, himmetin(uğraşma-didinme) nispetindedir.[11] Çalış ve kıymetini arttır. Taş çalıştı ve elmas oldu, kıymetlendi. “Hacer” bir kara taştı çalıştı, mevki makam kazandı.

Merak duygun, seni günaha da sevk ediyor. Çünkü hayatta günahların bir kısmı, senin ‘merak’ adlı duygunun tezahürü yâda sevkiyledir. “Acaba böyle olsa ne olur, acaba falanın yüzü nasıl, acaba şunu yapsam olmaz mı?” der ve sonunda birçok günah kazanırsın.

Lezzet noktasında hayvana yetişemezsin.[12] Çünkü lezzeti yıkacak ve lezzeti azaltacak birçok şey bizde vardır. Geçmişin acıları, geleceğin kaygıları, hastalıklar, elem ve hüzünler bizim zevklerimizi çok hem de çok öldürmektedir. Oysa hayvanda bu kaygılar yoktur. O halde sen niçin dünya zevklerini yaşama hususunda olmadığın gibi davranıyor ve zorla zevkçilik oyunu oynuyorsun? Bu oyun sana uygun değil, oynasan dahi ancak kendini kandırırsın.

Ey yaratılışı heyecanlı olan nefsim! Senin rahatın çalışmakta ve mücadelededir. Çünkü fıtrata uygun hareket etmek lazım. İnsanın fıtratı ise çalışmayı ve didinmeyi istemektedir. Bizdeki organlar, pinti pinti oturmak için bize verilmemiştir. En güzel sıhhat ve rahatlık; çalışmak ve her an yeni işlere girişmektir.

Tek taraflı kitap okuma. Çünkü tek kaynaktan (beşer mahsulü eserlerden) beslenenler, ancak kendilerini görür ve hayata ancak bir yönden bakarlar. Kendilerini ve düşüncelerini bilir ama karşı görüşleri tanımazlar. Dengesizlik, tek taraflı okuyanlarda bir başka ağır basar. Birçok yanlışlığın kaynağı, tek taraflı okumaktan geçer. Oysa “hikmet müminin yitik malıdır, nerde bulursa onu alır. Bilginin memleketi Çinli tabiat perestler olsa dahi bilgi, alınmalıdır.” Kâfir için, peygamber, (asv) bu ve buna benzer sözler sarf ediyorsa Müslüman ulemanın bilgisini almak için ne der acaba? Bilgi ve hikmet senin mezhebinin, meşrebinin, âliminin yâda cemiyetinin tapulu malı değildir. O halde ey nefsim! İlk önce vahyi ve peygamberi oku sonra ne okursan sana zarar değildir. Yalnız, aman aman zihnini gereksiz bilgilerle çöplük yapma, okumada önceliği gerekli ve önemli kişi yada eserlere ver.

Senin amelin şuna benzer: Ulu padişahın bahçesinden/mülkünden ulu olan o padişaha(Allah’a) meyve götüren bir bahçıvan.[13] Yani sen zaten hakka ait olanları yine hakka götürüyorsun. Ama buna rağmen Allah sana ödüller veriyor.

Sen toprağın oğlusun, babanın toprak olduğunu ispatlamak istiyorsan, onun gibi tevazu sahibi ol. Kibri bırak çünkü sen, hava cinsinden değilsin. Yükselmek senin işin değildir. Sen alçalarak yücelirsin, tevazuyla değerlenirsin. Yer ol ki gök sana hizmet etsin.

Allah; “hidayet güneşini” tüm insanlara ve hasseten memleketimizin üstüne sevk etsin. Selam ve dua ile.

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] (İmam Humeyni,40 Hadis Şerhi, S.22)

[2] (Age S.27)

[3] (Age S.228)

[4] (İmam Şafi)

[5] (C.Şahabettin)

[6] (Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası, S.218)

[7]  (Bediüzzaman, Sözler, S.501)

[8] (Bediüzzaman, Sözler, S.167)

[9] (Bediüzzaman)

[10] (Bediüzzaman)

[11] (Bediüzzaman, Muhakemat, S.114)

[12] (Bediüzzaman, Sözler, S.245)

[13] (Şeyh Şadi)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.