Roboski'de 34 köylünün öldürüldüğü olayın üzerinden 9 yıl geçti

Şırnak'ın Uludere ilçesi Roboskî (Ortasu) köyünden 17'si çocuk 34 köylünün TSK'ya ait savaş uçakları tarafından bomba yağdırılması sonucu hayatlarını kaybettikleri olayın üzerinden 9 yıl geçti.

Şırnak'ın Uludere (Qileban) ilçesi Gülyazı (Bujeh) ve Roboskî (Ortasu) köylerinden Irak'a geçen bir grup köylünün üzerine F-16 savaş uçaklarından bomba yağdırılması sonucu 17'si çocuk 34 köylü hayatını kaybetmişti.

28 Aralık 2011'de yaşanan olayın üzerinden 9 yıl geçerken o gün ve daha sonraki günlerde yaşananlar akıllara geldi.

Yaşanan olayda köylüler her zamanki gibi ailelerini geçindirmek için gece saatlerinde Irak tarafına geçmiş, dönüş yolunda ise bombardımana maruz kalmıştı.

Savcılık raporuna yansıyanlar

Askeri savcılık yaptığı soruşturma sonucu hazırladığı rapora göre, insansız hava aracı (İHA) ile yapılan keşif uçuşları sırasında saat 17:20 civarında Haftanin Deresi Vadisi'nde "ısı kaynakları" tespit edilmiş, dönemin 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük, görüntülerin "terörist olarak değerlendirildiği" sonucuna varmıştı.

Raporda, bu değerlendirmenin ardından topçu atışı yapmak istendiği bilgisi 2'nci Ordu Harekat Başkanlığı'na iletildi ancak hareket halinde grubun hem üç koldan ilerlemesi hem de kafilede motorlu araçların bulunması nedeniyle top atışının yeterli olmayabileceği değerlendirmesi yapıldı.

Rapora göre Hava harekatının "uygun olacağına" karar verilmesinin ardından dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler onay için konuyu Genelkurmay İkinci Başkanı'nın makamına götürdü.

Rapora göre, en sonunda akşam saat 20.00 sularında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, evinden telefonla hava operasyonuna onay verdi.

4 bomba atıldı: 34 kişi hayatını kaybetti, bir kişi sağ kurtuldu

Sınır hattında bekleyen gruba ilk bomba saat 21:43'te, ikinci bomba da 22:02'de, üçüncü bomba 22:16'da ve son olarak da dördüncü bomba saat 22:24'te atıldı.

Olay sonucu 17'si çocuk 34 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 27'si Encü ailesine mensuptu. Servet Encü ise olayda yaralı olarak kurtulmuştu.

Olayın ardından Türk Silahlı Kuvvetleri yaptığı ilk açıklamada "Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21:37-22:24 arasında hedef ateş altına alınmıştır." İfadelerini kullandı.

Erdoğan: Üzüntümüz büyük

O dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise olaydan 2 gün sonra yaptığı açıklamada, Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahların katırlarla taşındığını hatırlatarak, "O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denmişti. Bunların hepsi birer ibretti. Bu sefer de güvenlik güçlerimizin böyle bir yanlışa düşmemesi isteniyordu ama Uludere'deki köylülerden 35 vatandaşımız ebediyete intikal etti. Üzüntümüz büyük." demişti.

Aileler tazminatı kabul etmedi

Cumhurbaşkanı Erdoğan yine o dönem Uludere'de hayatını kaybeden vatandaşların ailelerine 123 bin TL ödeneceğini açıkladı. Erdoğan, "Bu paranın ölenleri geri getirmeyeceğini bizler de çok iyi biliyoruz. Fakat bizim amacımız acıları hafifletmek, yaraları sarmak, gönülleri kazanabilmektir. Bu para mağdur vatandaşlarımızın acılı ailelerin analarının ak sütü kadar helaldir ve haktır. Birilerinin iddia ettiği gibi birilerinin kampanya yürüttüğü gibi bu ödemeler meselenin üzerini örtme amaçlı değildir." dedi.

Olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine ödenmek üzere Şırnak Valiliği’ne tazminat parası gönderdi ancak ailelerin kabul etmediği tazminatlar Başbakanlığın hesabına iade edildi.

ABD'nin rolü

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal, Mayıs 2012'de yayımladığı bir haberinde, söz konusu istihbaratın ABD yapımı İHA'lardan geldiğini öne sürdü.

Gazetenin ABD Savunma Bakanlığı yetkililerine dayandırdığı haberinde, istihbaratın Türkiye ile ABD arasında 2007 yılında PKK'ya karşı kurulan istihbarat paylaşımı anlaşması çerçevesinde oluşturulan mekanizma kapsamında verildiği ancak hava operasyonu kararının tamamen Türk askeri yetkililere ait olduğu belirtildi.

Ancak askeri savcılık tarafından Ocak 2014'te tamamlanan soruşturma kapsamında hazırlanan raporda, istihbaratın "Gözcü İHA'lar" tarafından alındığı belirtildi.

MİT iddiaları yalanladı

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ocak 2012'de düzenlediği bir basın toplantısında MİT'in Uludere olayıyla ilgili yanlış istihbarat verdiğine ilişkin bir husus bulunmadığını ve olayla ilgili grup, yer, tarih, sayı ve geçiş güzergahlarına ilişkin MİT'in herhangi bir istihbarat paylaşımı gerçekleştirmediğini dile getirdi.

İçişleri Bakanı Şahin: 34 insanımız bu olayın sadece figüranlarıdır!

Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Mayıs 2012'de katıldığı bir TV programında şu açıklamayı yapmıştı:

Yaşamını yitirenlerin kaçakçılık yaparak geçimlerini sağladıklarının gözden kaçırılmamasını söyleyen Şahin, "Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz. Bu hayatini kaybeden vatandaşlarımız kaçakçılık yaparken hayatlarını kaybettiler. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Daha ağır bir sonuç olunca yargılanamaz duruma gelip hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı gölgede kaldı" dedi.

34 insanımız, çoğu yaşı küçük gençlerimiz bu olayın sadece figüranlardır. Filmin büyüğüne bakmak lazım. Filmin senaristi, baş oyuncusu vardır. Figüranlara takılıp kalıyoruz.

AK Parti'den Şahin'in sözlerine tepki

Dönemin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de Naim Şahin'in Uludere'de ölen 34 kişi hakkındaki yaklaşımını insani bulmadıklarını belirtti.

Çelik şöyle konuştu:

Sayın İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin'in bir televizyon programında Uludere ile ilgili yaptığı açıklamaların önemli bir bölümüne katılmıyorum. Orada hayatını kaybeden insanlarla ilgili elde herhangi bir delil yokken onları PKK'nın figüranları olarak nitelendirmek doğru olmamıştır. Sayın Bakanın dünkü üslubunu ve yaklaşımını doğru bulmuyorum, ayrıca insani de bulmuyorum

Çelik: "Onlar figüran değil"

Çelik, Uludere'de hayatını kaybeden insanların acılarını paylaştıklarını, başsağlığı dileğinde bulunduklarını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm yetkililerin olaya bu yönde yaklaştıklarını söyledi ve şöyle devam etti:

Herkes bilir ki bu bölgede kaçakçılık yapanlar öyle veya böyle birilerine rüşvet vererek bu işi yapıyorlar. Bu eskiden beri böyledir. Orada, özellikle Kuzey Irak'ta, oradaki PKK varlığından dolayı, PKK'nın kaçakçılıktan bir şekilde pay aldığı, beslendiği bilinmektedir. PKK'nın kaçakçılıktan beslenmesi ve kaçakçılıktan pay alması, sadece rızkını kazanmaya çalışan, ama illegal yolla da olsa ekmek parası çıkarmaya çalışan bu insanları PKK'nın figüranları yapmaz. Başından beri bu meselede partimizin ve hükümetimizin duruşu budur.

Biz hayatını kaybeden bu insanların acılarını hep paylaştık, başsağlığı dileğinde bulunduk. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere tüm yetkililerimiz meseleye böyle yaklaştılar. Sayın Bakanın dünkü üslubunu ve yaklaşımını doğru bulmuyorum, ayrıca insani de bulmuyorum. Burada bir yanlışlık var ki, burada bir hata vardı ki mesele şu anda yargıya intikal etmiştir. Esasen hükümetin bu insanlara tazminat öngörmesi, tazminat ödemesi de bu insanların terörist olmadığını veya PKK'nın figüranları olmadığını göstermektedir.

Uludere'de ölen insanların hayatta kalan akrabalarının acılarını paylaşma ve azaltmaya çalışmanın herkesin görevi olduğunu belirten Çelik, olması gerekenin bu olduğunu, hükümetin bugüne kadar konuya bu doğrultuda yaklaştığını dile getirdi.

Çelik, "Kaçakçılık yapanlar tabii ki suçludur. Ancak kaçakçılık suçuna verilecek ceza bellidir. Meselenin bu çerçevede ele alınması gerekiyor. Sayın Bakanımızın yaptığı açıklamaların önemli bir kısmına katılmıyorum. Sayın Bakanın bu yaklaşımını ve üslubunu insani bulmuyoruz. Sayın Bakanın üslubunun ve yaklaşımının AK Parti hükümetine ve AK Parti'ye ait bir yaklaşım ve üslup olmadığı da ortadadır." diye konuştu.

TBMM araştırma raporu

Olayla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan Uludere Alt Komisyonu Mart 2013'de çalışmalarını tamamladı.

84 sayfalık komisyon raporunda, sadece İHA görüntülerine dayanarak kimlik tespiti yapmanın mümkün olmadığı, "Olayın kasten yapıldığına yönelik herhangi bir delil elde edilememiştir" sonucuna varıldı. Ayrıca, İçişleri Bakanlığı müfettişleri de konuyla ilgili inceleme yaparak, bir rapor hazırladı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili başlattığı soruşturmayı "görevsizlik kararı" sonrası, dosyayı askeri savcılığa sevk etti.

Askeri savcılık da Ocak 2014'te şüpheli olarak adı geçen 5 askerin "kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren bir sebep bulunmadığını" belirtti ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurular ve AİHM'nin başvuru reddi

Takipsizlik kararının ardından ailelerin avukatları karara itirazı etti ancak itiraz reddedildi. Dosya bunun üzerine 18 Temmuz 2014’te Anayasa Mahkemesi'ne taşındı.

Dilekçe ve eklerinin idari yönden Anayasa Mahkemesi’nde yapılan ön incelemede, başvuruda eksiklikler tespit edildi, tamamlanması istendi. Ancak başvuru, “eksikliğin süresinde giderilmemesi” nedeniyle, 24 Şubat 2015 tarihli kararla reddedildi.

34 kişinin yakını olan 281 kişi adına Ağustos 2016'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yapıldı.

Mayıs 2018'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Roboski başvurusunu iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle reddetti. 

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.