Rojava, üzerinden İslam'a bir hakarette Sedat Yurtdaş'tan!

Rojava, üzerinden İslam'a bir hakarette Sedat Yurtdaş'tan!

Sedat Yurtdaş. Rojava olaylarını ele aldığı yazısında İslam'a ve alimlere hakaret etti.

DTP'den milletvekili seçilerek parlamentoya giren daha sonra PKK siyasetiyle arasına mesafe koyan, son dönemlerde yavaş yavaş yine bu kesime yanaşmaya çalışan Sedat Yurtdaş, Rojava'yı ele aldığı yazısına aldığı, Marksist ateist bir kişinin yazdığı belli olan Kürtçe şiirle İslam alimlerine hakaret etti.

Bilindiği gibi İslam'a yabancı Marksist ateist bir düşünce dünyası içinde olan bu kesimler, İslam'a hep düşman gözüyle bakmışlar ve hakaret etmeyi adeta mensup oldukları düşüncelerin bir gereği olarak farz bilmişlerdir.

Şimdi halkının inancına düşmanlık etmeyi marifet bilen bu kesimlere şunu sormak lazım; Topu tankı teknolojiyi batıda din adamları mı yaptı? Medreselere hapsedilen, hiç bir imkanı olmayan ve  buralarda da rahat bırakılmayan İslam alimlerini eleştireceğinize, esas fen bilimlerinin okutulduğu devletin okullarında okuyan senin gibilerin, bu teknolojik buluşlar konusunda ne tür katkınız oldu? Yoksa siz uzaya çıkacaktınız da, İslam alimleri mi sizin kuyruğunuzdan tuttu!

Tıpkı kemalistler gibi sadece bilim konusunda edebiyat yapıp, geri kalmayı İslam'a ve alimlerine yüklemek tek kelimeyle ahlaksızlıktır. 90 yıldır bu ülkede her şey batı hayranı aydın geçinen müptezellerin elinde olduğu halde, bilim ve teknoloji konusunda bir halt edemeyen bu papağanlar, suçu ellerinde hiç bir imkan olmayan İslam alimlerine ve dine yüklemekle aslında "cambaza bak" taktiğini uygulamaktadırlar.

Kürtler içinde de aynı nakaratlar sürekli tekrarlanıyor. Çünkü ustaları ders aldıkları Kemalist sözde aydınlardır. Halbuki Kürdistan'da bütün entellektüel alanlar bu sol kesimin elinde olduğu halde, şimdiye kadar doğru dürüst bir kazanım elde edememişlerdir. Bırakın bir kazanımı Kürtlere kan, gözyaşı ve acıdan başka bir şey verememişlerdir. Kürtlerin şimdiye kadar bir kazanım elde edememesini de yine getirip, özellikle bu kesimler tarafından toplumda hiç bir etkinlik alanı bırakılmayan İslam alimlerine yüklemeleri, aslında başarısızlıklarının bir anlamda itirafıdır. (Ed. Çınarınsesi)

 

Söz konusu kişinin İslam almlerine hakaretiçeren yazısı...

Tu dibêjî; “Ez âlimim
Her cî ji we re lazim im!”
Ka bi îlm û hîkmet Te çi çêkir bo millet?

Âlimên milletên din Çêkirin tiştên mezin
Wa telefon û radyon Wa balafir û kamyon

Wa ye hêran wa ye top
Wa ye tirêna bi lope lop
Îro roja wana ye Ne roja erbana ye

Gava dijmin bê ser te Hêran û top li hember te
Erdê bibe wek dojê Tu nê çi bikî wê rojê

Tu dê bibî gêj û şaş Feyde nake tizbî û şaş
Ma tu tizbî bavêjî Hêrana ku ar dirêjî

Yan tu şaşik bifirînî Pê balafir daxînî…

(Ji helbesta ‘Ey Şêx’...)

Diyorsun ki: ”Ben âlimim Her yerde size yararım!”
Diğer milletlerin âlimleri Büyük şeyler yaptılar

İşte telefon işte radyo
İşte uçak işte kamyon
İşte tank işte top İşte bir tren ki lop be lop

Bugün onların günüdür Teflerin günü değil
Düşman üzerine geldiğinde, Tank ve top önünde

Şaşırıp aptallaşacaksın Ne tespihin ne de sarığın faydası olur
Yoksa tespihini mi atacaksın Ateşler yağdıran tanka

Ya da sarığını mı fırlatıp Uçakları düşüreceksin
(‘Ey Şeyh!’ şiirinden)

Bu dizelerin şairinin, sadece şiirin son mısrasındaki “Peyvên Şîro bixwîne Û heşê xwe bicvîne” sözlerinden, adının ‘Şîro’ olduğunu anlıyoruz. Şaire dair başka da bir bilgi bende yok. Esasında, şiiri 1970’lerin başında benimle paylaşan Zato da ancak bu kadar bilgiye sahipti.
Şiir, on yıllar boyunca ezberimde ve yakın dost meclislerindeki okumalarımda kaldı. Bugün bu sayfada paylaşmanın önemli bir sonucu, belki de başka yerde rastlayamadığım şairinin de ortaya çıkmasını sağlar.
Uzunca bir süredir, ‘yüreğimin kan damlayan yanından, Rojava’dan ‘El Kaide’nin bir kolu/alt/yan örgütü olan ‘El Nusra’ ile Rojava Kürtlerinin/devriminin/öncüleri arasında meydana gelen şiddetli çatışmaları, savaşları, kayıpları, ölümleri, yaralıları, tahribatları ve insanları diri yakmalara varan vahşetleri duyuyoruz, okuyoruz, görüyoruz. Bazı haberlerin doğru olmadığı bilgisi de bir süre sonra dolaşıma giriyor. Gerek ANHA’nın bir haberinde iddia edildiği üzere ölümlerin El Nusra bombalarından değil de Esad’ın helikopterlerinden geldiği yönündeki bilgi gerek 3 Kürt’ün diri diri yakıldığı haberinin gerçekte yer olarak Irak’ta, yıl olarak 2011’de ve hayatlarına İslama tümden aykırı ve en vahşi şekilde son verilen şahısların ‘eşcinsel’ler oldukları yönündeki bilgi gibi.
Ancak bu ‘yalanlamalar’ Kürtlerin Cephe El Nusra tarafından saldırıya uğradığı, Kürt yerleşim yerlerinin bombalandığı, esir/rehin alındıkları ve sadece Kürt oldukları için, Rojava’nın sakinleri oldukları için öldürüldükleri gerçeğini değiştirmiyor. Elbette en kötüsü, bunun İslam adına, Müslümanlık adına yapılmasıdır. Şiddetin, terörün, çeteciliğin İslam kamuflajı altında gizlenmiş olmasıdır.
Bu acımasız gerçek, neredeyse 100 yıl boyunca Kürtlerle sadece bir folklorik unsur olarak ilgilenmiş olan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 450 Kürt’ün öldürüldüğü haberleri üzerine, “Evet, bu doğru, dün medyada, Suriye’nin kuzeyinde 100’den fazlasının çocuk olduğu 450 barışçıl Kürt’ün, aşiretlerindeki erkeklerin Cephetül Nusra’ya karşı savaştığı gerekçesiyle katledildiğine ilişkin haberleri görünce çok şaşırdık” dedi. Birleşmiş Milletler’in çifte standart uygulamaması gerektiğini ifade eden Lavrov, “BM Güvenlik Konseyi’nin hiçbir önkoşul olmadan terörizmi kınayacağını düşünüyorum” diyerek Güvenlik Konseyi’nin göreve çağrılmasına neden oldu.
Doğrusu Kürtler gibi İslamı çok yaygın ve çok derin bir şekilde yaşayan bir halktan İslam adına dünyada eylemler yapan, hatta Kürtlerden de katılımlarla militanlarını çoğaltan bir örgütün, bir hareketin Kürtlerden, Rojava’dan, kendi kendilerini yönetim çabalarından, özerkliklerinden, mücadelelerinden ne alıp veremediğini anlamak mümkün değil!
Kürtleri hedef alanlar, bilmezler mi ki Kürdistan’ın aynı zamanda en güçlü tarikatlar olan ‘Nakşibendi’ ve ‘Kadiri’ tarikatlarının doğduğu coğrafya olduğunu!
Bilmezler mi ki dünyanın en mağdur, en mazlum, en kalabalık devletsiz halkı olduklarını!
Özgürlükleri, dilleri, kültürleri, kimlikleri bu derece çalınmış bir Müslüman halktan ne isterler!
Eğer arkasında, Suriye politikasını bir tür kendi bataklığına çevirmiş olan Türkiye varsa bile, ne diye “Başka kapıya” demezler!
Bu harfleri, heceleri, sözcükleri, dilleri, şairleri, mısraları, avazları vurulmuş/zincirlenmiş, kitapları, kütüphaneleri yakılmış, coğrafyaları yakılmış yıkılmış, talan edilmiş, çocukları kimsesiz, yetim bırakılmış, şiirleri sahipsiz Kürt ve Kürt özgürlüğünün düşmanı olmalarına neden olan sebepler daha neler ola ki?!
Kürtlerin her zamankinden çok direndiklerini/direneceklerini söylemek ancak çıplak bir gerçeğe işaret etmek olur. Kürtlerin kendi kaderlerini yazmakta olduklarını görmeleri için daha ne gerekiyor? O Kürtler ki 100 yıl boyunca gerçekleştiremedikleri bir hayallerini, bir rüyalarını, bir ulusal hedeflerini, neredeyse hiçbir örgüt ve kişi dışarıda kalmayacak denli bir araya geldikleri/gelecekleri Kürt Ulusal Kongresi’ni/Konferansı’nı/Toplantısı’nı gerçekleştirmek üzereyken Afganistan, Bosna, Kafkasya haklısı-haksızına karışmış en kirli deneyimlerini Rojava’da konuşturmaya kalkmaları, olsa olsa Kürtleri daha çok birleştirmeye, tek ses, tek yürek olmaya yöneltir.
Kürtlerin İslam’la bir sorunları yok. Bilakis, İslam’ı bir tür yayılma aracı olarak kullanmış olanların tarih boyunca Kürtlerle sorunu olmuştur. Tam da bu nedenle Şîro, ‘Ey Şêx’te aşağıdaki gibi yazmıştır.
“Ey şexê şaşik sipî,/Xwedî erbane û tizbî./Ev bû çend sed sale li nav Kurdan/Tu bûyî jana zirav./Te Kurd koja hişt hestî,/Ew hestî jî şikestî/Xwîn û heşê me Kurdan/Te zûwa kir wek biryan./Ew milletê cafakêş/Te kir bê mêjî heş./Beri wî da erbane/Kirin wekî dîwane/Bi fen û yap û hîlan/Tevda te kir wek dîlan./Te go: Win dinya bedrin/Mal û jîn tev bi derdin./Werin tev tekyaxana/Rûnin li ser çokana/Destên xwe bidin ber hev/Bigrin çav û bigrin dev/Bigrin erbane û xişt/Ezê we bikim bi bihûşt/Dinya tewş û betale/Çi dikin dewlet û ale/Ezê dilê we yê tarî/Bi dia û bi zarî/Rohnî bikim weka find/Birêjime nûra rind/Bes ji tekyaxanara/Hûn bidin min zêr û pera/Lewra sofî û mêvan/Li wê bixwin nan û dan/Lêêê.. Ew jî lazim hûn bînin./Hemî tiştî bicivînin./Goşt û qelî mast û şîr/Çay û şekir hem penîr/Terî petêx û zebeş/Heta tînin gayê reş/Berx û kar û mirîşkan/Çêlek û gîsk û dîkan/Çi zekat û çi ew e/Bînin hemû tiştên we/Hima çi heye/Bînin hemî tiştên we/Hi ma we çi dî bînin/Em hemû tiştî distînin./Belê bi destên vala/Zînhar neyên va mala/Ev tekyaxana mezin/Çêkir kalê kalê min./Ji wê rojê ta îro/Hem bişev û hem biro/Kesên hediye neyne/Kalê min dixeyîdîne/Lê ku hediye bîne/Feyza mezin dibîne”
“Ey beyaz sarıklı Şeyh/Tef ve tespih sahibi/Bu kaç yüzyıldır Kürtler arasında/İnce bir acı oldun/Kürtleri sömürdün bıraktın bir tek kemik/O kemik de kırık/Biz Kürtlerin kan ve akıllarını kuruttun kaş gibi/O cefakeş milleti beyinsiz ve dimağsız bıraktın/Onlara öğrettin tefi/Divanelere çevirdin/Bir sürü hileyle/Hepsini döndürdün deliye/Dedin ki: Bırakın dünyayı/Mal ve yaşamı bırakın/Tekyehanelere gelin/Dizleriniz üzerine çömelin/Ellerinizi birleştirin/Kapatın gözlerinizi ve ağızlarınızı/Alın tefleri çubukları/Ben de sizi yapacağım cennetlik/Dünya boştur anlamsızdır/Ne yapacaksın bayrak ve devleti/Ben karanlık gönüllerinizi/Dualarla yalvarışlarla/Aydınlatacağım mum gibi/O güzel nurlardan dökeceğim/Yalnız tekyehaneler için/Yeter ki verin bana altın ve para/Sofiler misafirlerle yiyin için/Fakat... Getirmeniz gerekir/Her şeyi biriktirmeniz/Et kavurma yoğurt ve süt/Çay şeker ve de peynir/Üzüm kavun ve karpuz/Ta ki kara öküze/Koyun kuzu tavuk/İnek keçi ve horoz/Ne zekâtınız ve verecekleriniz varsa/Her şeyinizi getirin/Hemen ne görürseniz getirin/Biz her şeyi alırız/Fakat eli boş olarak/Sakın gelmeyin buraya/Bu koca tekyehaneyi/Yaptı dedemin dedesi/Hem gece hem de gündüz/Hediye getirmeyenler/Dedemi küstürürler/Fakat hediye getirenler ise/Büyük feyz alırlar”
Şimdi, Şîro’nun en az 40 yıl önce çözdüğü bir din-kültür-millet-gelişim-ilişki probleminin, bugün karanlık kaynaklı/yüzlü çetelerle, kirli/kanlı saldırılarla, nefret ve kinle Kürtlerin önüne çık(arıl)ması, kabul edilmez olduğu kadar, anlamsız, yersiz ve bir o kadar da sahtekârcadır. Öyle ya da böyle, elbette on yıllardır bütün parçalara kan ve can vermiş olan Rojava’ya sahip çıkarak, Kürtlerin ortaklaşarak ve muhtemelen Kürt Ulusal Kongresi’nin temel tutumu/bir ortak kararı olarak aşacaklarını öngörmek, sadece isabetli bir tahmin olacaktır.

Sedat Yurtdaş/Radikal

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler