Anayasa Kur’an, Din İslam Olmalıdır

Yusuf ARİFOĞLU

Anayasa değişikliği, yeniden Türkiye’nin gündemine girdi. Bu bağlamda doğru yanlış, doğrudan dolaylı, farklı örtüşen birçok beyan, açıklama, yorum yapılmakta ve yazılar yazılmaktadır. Türkiye’de anayasa tartışmaları ve uygulamaları Tanzimat’la başlamış, ulus ve laik devletin kurulmasından sonra da devam etmiştir. O günden bugüne devam eden beşeri anayasal sürecin her aşaması yanlış dikiş tutturarak gitmiştir. Her yeni anayasa, oluşumunda iç ve dış dinamiklerin katkısına vurgu yapsa da bu koca bir yalandır. Bu ülkede anayasa çalışmaları, değişikliği hep muktedirler tarafından yapıldı, vesayet tarafından dayatıldı, asker tarafından ‘kutsal’ koruma zırhına büründürüldü.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri toplum din, dil ve kimlik inkârına maruz kaldı. Halk, direnince ve hak talebinde bulununca katledildi, asıldı, sürgüne gönderildi, evi ocağı başına yıkıldı, hain/terörist ilan edildi. Haliyle cemiyet, güçlü alternatif örgütlü bir yapı oluşturamadı. Bu bağlamda ulus-devletin inşası hedefli 1921 ve 1924 anayasaları, darbe sonuçlu 1961 ve 1982 anayasaları topluma dayatılan, toplumun inanç ve yaşamına aykırı anayasalar olarak tarihe geçti. Her anayasa, devletin inşası veya restorasyonu için ihdas edildi. Halk, halkın inancı; farklı kimlikler, diller görülmedi, hesaba katılmadı. Her anayasadan sonra devletin ideolojik arka planlı, dayatmacı, ötekileştirici, adaletten yoksun bazı temel stratejik, politik ve toplumsal hesapları açığa çıktı. Ve anayasaların sınırları haktan ve halktan uzak ve kopuk, ceberut, müsrif, kendine adil(!) elit ve mütref bir grubun ihtiyaçları doğrultusunda yazıldı, çizildi.

Beşeri izm'lerin teorik cezbediciliği(!)ne kapılarak hak addettikleri hususlar için her türlü meşruiyeti çiğnemeyi mubah görenlerin, hedeflerine ulaşmada boş tenekeler misali gürültü çıkarıp seslerini duyurmaya çalışanların, taassup içinde gözü dönmüşlükle birçok tahrik, yıkım, zulüm, çirkeflik ve rezillik sergileyenlerin hazırladığı bir yasa ana değil; yaradır.  

Umarız, bu son değişiklik arayışı; yine arzuların, heveslerin, ideolojinin, ırkçılığın ve laikliğin gölgesi altında tekrar ‘dayatılan bir anayasa’ olmaz. ,

Ama görünen yine eski tas eski hamam mevzusu… Çünkü;

Bu ülkede, Müslüman halka rağmen İslam’a muhalif bir anayasa var ve kanunlar işlemektedir.

Bu ülkede Müslüman çoğunluğa rağmen ‘Devletin dini İslam’ ibaresi anayasada yer almamakta ve bunu talep etmek suç sayılmakta.

Bu ülkede, hala kendisiyle övünülen tarihi şahsiyetlerin ömrü ‘ilim meclislerinde, cihad meydanlarında, secde seanslarında’ geçti. Onların övüncü bir madalya gibi boyunlarda taşındığı halde bu ülkede ‘ezana, camiye, örtüye tahammülsüzlük’ diz boyu ve hiçbir güç(!) maalesef müeyyide uygulayamamakta. Bırakın müeyyide uygulamayı bu tür insanlar Ayasofya imamının anayasa ile ilgili yaptığı açıklama üzerine görüldüğü gibi ‘Müslüman kişiyi, İslam talebini, laiklik eleştirisini’ giyotinle bitirecek kadar ses yükseltmektedir.

Bu ülkede laikçisi, sağcısı, solcusu, liberali, muhafazakârı ve ilgilisi ilgisiziyle herkes anayasa değişikliğini konuşabilmekte, tartışabilmekte; ama Müslüman, Müslüman’a yaraşır tarzda hakkı olan bu talebe dâhil olunca kızıl kıyametler kopmaktadır.

Bunları söylerken yasakçı bir zihniyetin izalesi, toplumu açık bir hapishaneye çeviren esaret duvarlarının yıkılması adına özgürlük temennilerini, temel insani hakları rafa kaldıran yasakları kaldırma isteklerine kulak tıkamıyor, göz kapamıyoruz; hatta böylesi artıların vücut bulması için atılan her doğru adımı destekliyoruz.

Bizim, anayasadan anladığımız şudur:

Madem, bizi yaratan Allah’tır. Sayısız nimetle şereflendiren O’dur. Kulluğun sadece Kendi Zatına aidiyetini ilan eden O’dur. Dünya ve ahiret saadetinin maddelerini Kur’an’ıyla bize bildiren O’dur. O zaman gidişatı, yol haritasını ve anayasayı belirleyen hükümler de O'nun olmalıdır.

Yeni anayasa; rengiyle, boyasıyla, hükmüyle, içeriğiyle hakka dayanmalı; adalet eksenli olmalı, insanları doğruluk dairesinde bir ve diri tutmalıdır.

Yeni anayasa; ilhamını, zaaf sergileyen, yanılabilen, yanlı davranan zihinlerden değil; ilahi bir bakışın kuşattığı göklerden/vahiyden almalıdır.

Yani ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız meclisin/halkın değil, halka hizmet adına hâkimiyet Allah’ın ve Kur’an’ın olmalıdır.’

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.