Halka en iyi muamele adalettir

Yusuf ARİFOĞLU

15 Temmuz akşamı özelde Türkiye genelde ümmet, Allah'ın lütfuyla büyük bir badireden ve felaketten kurtuldu. Bu noktada minnet ve şükür edilmesi gereken tek mercii Allah'tır.

İnancının ve haksızlığa karşı olma endişesinin gereği olarak darbe gecesi sokaklara çıkıp tanklara, bombalara, mermilere ölümüne karşı koyup da bu zafere erişilmesinin en önemli aktörü olan halk da büyük bir teşekkürü, teveccühü ve sahiplenilmeyi hak etmiştir.

Bu halk kimdir?

150 yıllık batılı bir projeye tabii tutulup örf, adet, inanç ve değerlerinden koparılmak hedefli ‘izmler, modernite, çağdaşlaşma' laboratuvarlarında kobay olarak tutulup kullanılmış olsa da genlerine sinmiş fıtratın sesiyle her zaman silkinebilmiş, küllerinden doğabilmiş iliklerine kadar Müslüman bir halktır. Tehditlerle, işkencelerle, hicretlerle, zindanlarla, mağduriyetlerle, engellerle muktedir olamayan iktidarların gadrine uğrasa da her zaman ve zeminde İslam'ı yaşamak gerektiğinin şuurunda, imanla bilenme lüzumunun bilincinde ve toplumun emr-i bil ma'ruf ve nehyi anil münkerle hakka davet edilmesi görevinin idrakinde bir halktır.

Bu halk Cumhuriyet tarihinden bu yana büyük bir çoğunlukla her seferinde solculara, Kemalistlere ve laiklere karşı az, eksik, gedik, suret-i haktan da olsa muhafazakâr veya Müslüman kimlikle öne çıkan parti ve oluşumlara destek vermiş, bunları ya iktidara taşımış ya da iktidara ortak yapmıştır. Ne yazık ki, halkın gönlünde sevilip oy ve destekleriyle yükselenler de halkın taleplerini karşılayacak ya da halkın gerçekten de onlardan ne istediğini anlayacak şekilde davranmamış ve bu yönde adımlar atmamıştır.

Muhafazakâr, milli ve Müslüman etiketli yöneticilerin ‘aldatılmışlık, anlaşılmamışlık, itilmişlik, köle İsaura… muamelesine rağmen ‘Bu sefer olacak, beni anlayacak, benim değerlerime ve inancıma göre bir yönetim siyaseti ortaya çıkaracaklar!' diye tekrardan iktidarlara taşınmasında bir basamak olmuş; yine de halkın inancıyla alay edenler, örtüsüne el uzatanlar, gerici yaftasıyla onu rencide edenler, hırsızlar, arsızlar, yol kesiciler, beldeleri viraneye çevirenler, dağları zulüm adına mesken tutanlar, modern ve post modern isimlerle darbe yapanlar/girişiminde bulunanlar politik manevralarla derdest edilmiş olsa da her nedense sonradan acısı çıkartılırcasına iade-i itibar, halkın parasıyla yüklü tazminatlarla onure(!) edilmiş, el üstünde tutulmuşlardır.

15 yıllık iktidarında en çok umut bağlanılmış bir parti olarak her seferinde halkın hükümet ettiği ve tamam bizimdir dediği, her mağduriyetinde halkın daha çok sahiplendiği ve en son 15 Temmuz darbe girişiminde görüldüğü gibi halkın tümüyle yanında yer aldığı AK Parti yine umutları yeşertecek adımlar atmamış. 28 Şubat mağduru olup 20-30 yıl arası bir süredir zindanlarda olan ve öz yurdundan uzak yaban ellerde hicret yaşayan Müslümanların ve ailelerinin 10 yılı aşan bir yeniden yargılanma veya mağduriyetlerinin giderilmesi umutlarını bu hafta içinde çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararnameyle boşa çıkarmıştır.

Bu insanların zindanlarda ve hicretlerde oluşunun esas nedeni İslami duruş, Kur'an dersi vermek almak ve halkın ahlaki bir şuur elde etmesi için çalışmaktır. Bunu artık Mısır'daki sağır sultan bile biliyor. Her ne kadar dönemin şerirleri bunun kılıfını bulup ‘devletin güvenliğini tehdit' diye piyasaya sürdülerse de bugün bilinen bir gerçektir:

O günlerin aktörü olan PKK, FETÖ ve Ergenekon bugün anayasal literatürde dahi terörist olarak nitelenmekte ve terör muamelesine tabii tutulup derdest edilmiş/edilmektedir.

Dün kolluk kuvveti, yargı makamı olarak bu insanları kızağa çekip suçlu muamelesiyle infaz edenler, mağdur edenler, zindanlara atanlar ve onların yol bulup hicrete çıkmasına sebep olanlar terör suçlamasıyla görevinden el çektirilmiş, tutuklanıp cezaevine atılmış ve kaçmaya yol bulanı kaçmıştır.

Peki, hala hangi akıl ve mantıkla onların yasal bir kılıfa büründürüp zindan veya hicretle mağdur ettiği Müslümanlar görmezden gelinir ve demoklesin kılıcı misali aynı yasal kılıf öne sürülerek bu Müslümanların mağduriyeti devam ettirilir.

Bir belanın bin nasihatten iyi olduğu hakikati ve mazlumun ahının zalimden çıkacağı gerçeği 15 Temmuz akşamıyla tüm toplumca görülmüş ve idrak edilmişken adalet beklentisi olan siz AK Parti idarecilerinden mazlumun ahının çıkmayacağını mı sanıyorsunuz?

“Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tevbe edip durumunu düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar tevbe ettikten sonra Rabbin elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Nahl: 119)

“Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.” (Müslim)

“Affedin ki affa kavuşasınız!” (İmam Ahmed)

“Ceza vermekteki hata, affetmekteki hatadan daha kötüdür.” (Hâkim)

Bu ayet ve hadisler bağlamında ‘Wa esefa/Ah pişmanlık!' diyeceğiniz gün gelmeden size verilmiş olan sorumluluğu bilin, adalet ve hak çizgisinde muamelede bulunun ki Allah da size aynı muamelede bulunsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.