İDARECİ AVCI DEĞİL ÇOBAN OLMALIDIR

Yusuf ARİFOĞLU

Korona’dan dolayı denetimlere şahit oluyoruz. Bazen bu denetimlere üst düzeyde katılımlar gerçekleşiyor. Yöneticilerin sağlıklı, huzurlu ve güvenli bir yönetim için bu denetimleri yapması önemlidir. Denetimler, her zaman ve her alanda olmalıdır. Sadece olağanüstü hallerde ve hakim iradenin baskılamasıyla yapılan denetimler sağlıklı sonuçlar vermediği gibi yönetenle yönetilen arasında anlaşmazlık, polemik oluşturabiliyor.

Denizli Valisi Ali Fuat Atik de bu hafta Denizli sokaklarında korona tedbirleri amaçlı denetim çalışmaları yaptı. Bir dönerci eldiven takmadığı için, vali tarafından ikaz edildi. Bu esnanda yaşanan diyalog ve valinin dönerci işyerini kapatma talimatı vermesi ülke gündemine oturdu. Bir ilin yöneticisi elbette tedbirler kapsamında inisiyatif alabilir; ama bir yönetici makam ve imkanın kendisine verdiği yetkiyle amir makamından ziyade hadim(hizmet) makamında olduğunu unutmamalıdır. Güvenlikçi bir edayla davranmaktansa güven veren bir edayla yaklaşmalıdır. Kabaran öfkeyle baskılayan ve inciten bir yaklaşımdan ziyade kucaklayan, anlayan ve tamir eden bir üslupla hareket edebilmelidir:

Malumumuz Hz. Ömer, adil bir idareci olduğu gibi Müslüman halkın can ve mal emniyeti için yaptığı gece teftişleri ile de örnek bir kişiliktir. Hz. Ömer, bir gece yine teftiş için sokaklardadır. O esnada bir sokaktan yayılan çalgı sesiyle irkilir. Sesin kaynağına doğru gider. Bir de ne görsün bir evin içinde bir erkek ve onun önünde raks eden bir kadın… Üstelik kadın ve erkek evli de değiller! Hz. Ömer, manzaranın çirkinliği karşısında dayanamaz ve evin penceresinden hışımla içeri dalar. Bir anda halifeyi karşısında gören erkek ve kadın şaşırır ve de korkarlar. Hz. Ömer, tam onlara hesap soracakken, adam kendini çabucak toparlar ve ‘Ey Ömer, bizim üç kusurumuz varsa sen de üç yönden kusur işledin.’ Tabi bu sefer şaşırma sırası Hz. Ömer’de. Yönetici Ömer, hata işleyen adam ve kadını yargılama eşiğinden yargılanan konuma gelince sorar: ‘Ey adam, benim kusurum ne?’ diye sorar. Adam: ‘Ey Emir’ül Müminin! Biz çalgı çalmakla, iki yabancı olarak bir arada bulunmakla ve eğlenmekle üç kusur işledik. Sen de üç kusurunla bizimle denkleştin. Yüce Allah kitabında ‘Casusluk yapmayın (Kusur araştırmayın)’ Buyuruyor. Çalgı sesini işitince geçip gidebilirdin; ama sen ısrarla sesin kaynağına doğru geldin. Yüce Allah, kitabında ‘Evlere arkalarından değil, kapılarından girin!’ buyuruyor. Sen ise pencereden içeri daldın. Yine Yüce Allah(c.c), ‘Evlere izin isteyerek girin!’ buyuruyor. Sen ise ne kapı çaldın, ne de izin istedin!’ der.

Bu yaşanmışlık ve ‘Ömer, bizim ne halde olduğumuzu bilmiyorsa orada ne işi var?’ diyen ana tarihin ötelerinden bize ders vermektedir. Ailesi, çalışanı, esnafı ile halkın ne halde olduğunu bilmeyen yöneticilerin küçük detaylarda boğulması ve halkı boğması yanlıştır. Başka denetim organizmalarının uğraş alanlarında yetki gaspı da oluşmamalıdır. “Ben valiyim. Döner ustası beni nasıl tanımaz? Kapısına koskoca vali gelmiş. Nasıl olur da hiç takmaz” diye düşünen bir valinin eğer özrü yaptığına bir kılıf içinse bu daha vahimdir.

Yönetici, avcı edasıyla hareket etmemelidir. Denizli valisi dönerci diyaloğunda olduğu gibi ‘Ava giderken avlanan olma’ durumuna düşülmemelidir. Denizli Valisi, denetimdeki ‘yaklaşımı, diyaloğu, kontrolsüz öfkesi ve açıklamasındaki imla kusurları, ifade sığlığı ile’ yöneticilik konusunda daha çok somun ekmek yenilmesi, yöneticilerin hikmet ve usul devşirecek nice kurslara tabi tutulması gerektiğini bir emsal olarak gösterdi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.