İSTANBUL - Dünya medyası Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümete yönelik kitlesel protesto gösterilerine ve yolsuzluk iddialarına rağmen yerel seçimlerden galibiyetle çıktığına dikkat çekti. Türkiye dışından bakıldığında Erdoğan hükümetinin Batı’ya, israil’e, Mısır cuntası ve Suudi eksenli Arap rejimlerine yönelik karşıt tavrı da göz önünde bulundurulacak olursa yapılan yerel seçim sonucu ne anlam ifade ediyor? Diğer yandan Batılı uluslararası şer odakları ve işbirlikçisi Arap rejimlerinin kontrolündeki bir kısım medya, Türkiye’deki seçime kan bulaştığını çıkan olaylarda 8 kişinin öldüğünü söyleyerek sanki seçimin dikta bir rejimin silahlarının gölgesinde geçtiği izlenimini verdi. Şer odaklı dış basın ve içerideki uzantıları ile bilinçsiz ulusal medyanın, yerel seçimlerle ilgili yansıtmadığı önemli ayrıntı ise, Güneydoğu’da BDP/PKK’nin sandıktan zaferle çıkmasının ardında halkı günler öncesinden tehdit ettiği gerçeğini gizlemesi oldu.
Türkiye’de yapılan yerel seçimlerin dışarıya yansımalarını görüştüğümüz Katar’dan, Moritanyalı siyaset-bilimci yazar Muhammed Muhtar Şankıti; Kudüs’ten, 1948 İslami Hareketi Başkan Yardımcısı Şeyh Kemal Hatip; Bağdat’tan, Ayetullah Cevad el Halisi ve Bosna’dan, Sarajova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Can, önemli değerlendirmelerde bulundu
Bu seçimin büyük mesajları vardır
Katar’dan, Siyaset-Bilimci Moritanyalı Yazar Dr. Muhammed Muhtar Şankıti: "Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Erdoğan’ın kendisi ve partisi büyük bir zafer elde etmiştir. Kesin net bir zafer elde etmiştir. Ancak biz bunu kendisinin veya partisinin bir zaferi olarak görmüyoruz. Bunu bir kampın, bir kutbun zaferi olarak görüyoruz. Çünkü dünyada özellikle İslam âleminde iki kamp söz konusudur. Biri halkın iradesine saygı duyan kendi idarecilerini seçmesini öngören bir anlayıştır. Diğeri ise bunu kabul etmeyen hala eski hal üzere kalmaya ısrar eden bir kamp var. Erdoğan’ın seçim zaferi halkın iradesine dayalı olan kampın zaferidir. Biz dışarıdan böyle görüyoruz. Her ne kadar belediye seçimleri olsa da aslında bir güvenoyu olmuştur. Bundan çok daha büyük mesajları vardır. Ben seçim günü Türkiye dışında sabaha kadar yatmayıp seçim sonuçlarını büyük bir merakla takip eden arkadaşlar biliyorum. Bu da gösteriyor ki, Türkiye’de yapılan seçim sadece Türkiye’nin iç işlerini ilgilendirmiyor, bütün olarak Ortadoğu’daki Müslümanları ve tüm özgürlük taliplilerini ilgilendiriyor, ilgilendirmiştir nitekim. Bu seçimin şöyle bir faydası da oldu; Arap Baharı’yla başlayan halkın kendi idarecilerini seçme iradesi karşıt devrimciler tarafından akamete uğratıldı ve bu seçimler onlar açısından büyük bir moral bozukluğuna sebep oldu. Öte yandan Arap Baharı’yla umutlanan geniş kesimlere de bir nevi umutlarını tazelemelerini sağladı.
"Bu Erdoğan'ın kişisel ya da partisinin başarısı değil"
Kudüs’ten, 1948 İslami Hareket Başkan Yardımcısı Şeyh Kemal Hatip: Öncelikle ben Türkiye’nin Müslüman halkını tebrik ediyorum. Gerçekten Erdoğan ve partisinin başarısı ve seçim zaferi onun kişisel ya da partisinin zaferi değil, biz bunun genel olarak mazlum ve kendi iradesini ortaya koymaya çalışan bütün Müslüman halkların, İslam ümmetinin zaferi olarak görüyoruz. Bir de burada şunu söylemek gerekir ki, bu seçimlerin ortaya çıkardığı çok önemli bir sonuç o da şudur; yani halka kendi liderlerini, kendi temsilcilerini seçme fırsatı tanındığı zaman Müslüman halkın gerçekten iyi idareciler seçtiğini, ehil kişileri tercih ettiğini gösteriyor bu durum. Yani Müslüman halkın iradesi bir sağduyuya dayalıdır. Seçim yapıldığı zaman genel olarak eğer ki medya gücüyle yanlış yönlendirilmezlerse doğru tercih yaptıklarının delilidir. Erdoğan’ın bu başarısının inşallah bütün İslam aleminde olumlu bir etki yapmıştır, yapacaktır. Özellikle Mısır halkına ayrı bir sevinç yaşatmıştır. Çünkü Mısır halkı Mursi’ye yapılan komploların aynı şekilde Erdoğan için de yapıldığını biliyor, görüyor. Ancak Erdoğan bu iftira ve komplolara karşı direndi ve başarılı oldu. O bakımdan Erdoğan’ın bu seçim zaferinin Mısır halkı için ayrı bir önemi olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye halkı tarihi köklerine, değerlerine sahip çıkıyor
Bağdat’tan Ayetullah Cevad el Halisi: Öncelikle bu seçimlerin Türkiye halkına hayırlı olmasını diliyorum. Biz bu seçimleri bir açıdan baktığımızda çok olumlu olarak değerlendiriyoruz. Çünkü bu seçimler Türkiye halkının kendi tarihi köklerine, kendi değerlerine dönüşünün bir sonucu ve bir iradenin ortaya konmuş olmasıdır. Erdoğan’ın başlangıçta bu imajı da verdiğini biliyoruz. Hatta bazıları onu Fatih Sultan Mehmet’in varisi olarak değerlendiriyor. Ancak ben şu konuda şunu da belirtmek isterim ki biz mitingleri takip ederken Erdoğan’ın resimlerini Atatürk’le birlikte müşahede ettik. Doğrusu biz bunu yadırgadık. Çünkü biz Türkiye’nin laik köklerinden ziyade tarihi köklerine ve değerlerine dönmesinin esas olduğuna inanıyoruz. Ancak şunu da söylemem gerekir ki bu seçim sonuçları, Türkiye’nin Suriye politikasında ve diğer bölge ile ilgili siyasetinde bazı olumlu değişiklikleri de beraberinde getirmesi gerekir. Özellikle Şii Sünni çatışmasının önüne geçmek için bunun fırsat olduğuna inanıyorum. Türkiye halkının bu seçimlerden sonra değerlerine sahip çıkarak köklerine dönmesini bekliyoruz. Ben bu seçimleri bu açıdan önemli buluyorum. Ayrıca Türkiye’nin mevcut siyasetinin bizim açımızdan sıkıntılı olan dış siyasetini değiştirmesini, en azından farklı bir mecraya taşımasını umuyoruz.
"Türkiye seçimleri ve dış niyetler"
Bosna’dan, Sarajova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Can: Halifeliğin ilga edilişinden bugünlere kadar, Türkiye’nin hiç bir yöneticisi için seçim öncesi gecesi, Tayyib Erdoğan’ın Müslüman dünyasından gördüğü ihtimama muhatap olmamıştır. Biz burada şahit olduk ki Bosna anaları bir hafta öncesinden başlayarak Erdoğan’ın başarısı için dua ettiler. Binlerce “Fetih Suresi” tilavet ettiler, önü kapanmasın diye. Bosnalılar için Erdoğan sadece TC Başbakanı değil. Onlar Erdoğan’a “babamız” diyorlar. O anaların dualarıyla Erdoğan’ın önü bu seçimde de kapatılamadı.
Gelelim Erdoğan Hükûmetine yönelik dış niyetlere... Yahudi araştırma merkezi MEFORUM’un Yahudi yazarı David P. Goldman’un 5 Şubat 2014’te kaleme aldığı makalesine göre “dış finans savaşı” ile Türkiye hükûmeti, dış ticaret açığı darboğazında sıkıştırılacak. Yazıya göre, Yahudi finans alanı tarafından seçimden önce gerçekleştirilecek bu finans saldırısı karşısında Türkiye hükümeti, Suudi ve Körfez sermayesi ile çıkış arayacak. Bu makale bekleneni anlatıyor. 1995’ten itibaren Sayın Erbakan’a yüzde 25 oy sağlayan Türkiye sosyal dinamiklerinin, 2003’ten beri AKP’yi iktidarda tutan sosyal değişimin, Batı Avrupa, bir kısım Amerika ve israil tarafından yoğun takibe alındığını biliyoruz. Yukarıdaki yazı MEFORUM adlı yahudi araştırma merkezi tarafından yayınlandı. Yazarının kimliği de belli. 1995’te Sayın Erbakan’ın seçimlerde yüzde 25 oy almasıyla yürürlüğe konulan “Türkiye’deki İslamlaşma sürecini tersine çevirme projesi”, 2003 seçim sonuçlarından itibaren “AKP’yi iktidara getiren sosyal değişimi durdurma” projesi ile desteklendi. Her iki projenin de israil kaynaklı olduğunu, bilhassa başında Türkiye Uzmanı Prof. Efraim Inbar’ın bulunduğu BESA Araştırma Merkezi’nin bu projelerin kaynağı olduğunu okuyucularıma çeşitli vesilelerle duyurmuştum.
Bunlar sadece kâğıt üzerinde kalmış fikir jimnastiği projeler olmayıp, geniş bütçelere ve devşirme lejyoner birliklerine, taşeronlara sahiptir. ERGENEKON davalarında bunların bir kısmını Türkiye kamuoyu görme imkanı buldu. “Şişman kadın sahneye çıkmadan opera bitmez” diye bir Amerikan kovboy sözü vardır. Silivri davaları süreci şişman kadın sahneye çıkarılmadan sona erdirildi. Bu dava süreci operasının şişman kadını İsrail’dir. Siyonizm’in bu teşhire vereceği karşılığın riski, Türkiye tarafından alınmaya değer bulunmadığından olacak.
Seçim sürecine yönelik planlardan örnek vermek gerekirse, İsrail’in en önemli strateji geliştirme merkezinin direktörü ve Türkiye Uzmanı Efraim Inbar, makalesinde şöyle diyordu; “Erdoğan’ı iktidardan indirmek için Türkiye siyasi yelpazesinin daha laik kesimleri, Fethullah Gülen’le işbirliği yapmalıdır.” Inbar’ın direktif gibi tavsiyesine CHP uydu. Cemaat da Jerusalem Post’un 20 Aralık’ta verdiği buyruğa uygun olarak, “Hükûmeti iç politikada bunaltarak, Yeni Türkiye’nin Yeni Dış politikası ile ilgilenecek zaman ve takati bırakmamak” cabasını sürdürmeye çalıştı. (Mehmet Özcan - İLKHA)