Kardeşlik ve Ana Dil

Yusuf ARİFOĞLU

Kardeşliği konuşuyoruz, kardeşlik üzerine yazıp çiziyoruz, çalışmalar yapıyoruz. Günümüz insanı ve Müslümanlar için ‘aidiyet, ırk, mezhep algısı, grup yaklaşımı’ büyük bir imtihan olsa gerek! Kabul edelim veya etmeyelim, bugün çoğunlukla ‘olması gereken ölçü ve doğrulukta değil, kendimize göre bir kardeşlik’ tanımı icat etmiş ve kardeşler dairesini buna göre oluşturmuşuz.

Ümmet yüz yıl önce makro milliyetçilikle birbirinden koptu, kardeşliği ‘vatandaşlığa ve yoldaşlığa’ dönüştü. Bugün, ümmet aynı saikler üzerinden ‘mezhep, grup, cemiyet’ gibi ayrıştırmalarla mikro milliyetçiliğe sürüklendi, sürüklenecek.

Batı’nın ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ı bir fabl olarak kalmamış, ümmet için ‘kardeşleri ayrı ayrı bahanelerle ayıran, bölen ve yok eden bir realiteye dönmüştür.’ Neticede nice tesettürlü, sarıklı, takkeli, şalvarlı ve farklı dilli/etnisiteli evladı ‘batılılaşma, ırkçılık’ koduyla kurtlar sofrasına sunmuştur. Bugün hala uslanmaz, yola gelmez, ders çıkarmaz bir tavırla aynı sofraya helvadan putlarımızı ve çıkarlarımızı korumak için kardeşliğimizi, kardeşlerimizi kurban ediyoruz.

Hâlbuki "Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurat: 10) ayeti bağlamında ister Türk ister Kürt ister Zaza veya ister Şii ister Sünni kim olursa olsun 'bir ve diri' dediğimiz daireye dâhil olmalı ve bilmeli ki bir diğerimizle hukuki bağ, tamamen KARDEŞLİK’tir ve ona göre hareket edilmeli.

‘Hepimiz kardeşiz!’ sloganı şu bağlamda görülmeli ve işlemelidir:

Hepimiz kardeşsek toplumda yaşayan farklı halk ve unsurlar kendi değerleriyle sosyal alana dâhil olma, anadilde eğitim görme, yerleşim yerlerini ve yaşamsal çerçevesini inancıyla ve aidiyetiyle yaşama hakkı çok görülmemelidir?

Hepimiz kardeşsek İstanbul’dan Bingöl’e, Edirne’den Van’a, İzmir’den Diyarbakır’a kadar herkesle eşit kardeş olabilmeliyiz ve hatamızı görüp gönül alabilmeliyiz.

‘Hepimiz kardeşiz!’ söylemi adaletle tecelli etmeli, hak çerçevesinde icra edilmeli, samimiyetle yüreklerdeki kini ve soğukluğu, yüzlerdeki ekşiliği ve isteksizliği almalı. Kuru bir iddia olarak değil görülür şekilde uygulanmalıdır.

Diller ve renkler, insani dahlin asla olamayacağı İlahi vergilerdir. Ne bir dilin diğer bir dili ret ve inkâr etmesi, küçümsemesi ne de dili kıymetlendirme adına bir yerlere dayandırma doğru bir tutum değildir. İnsani doğrular ve yaratılış fıtratı herkesin "doğruluk, adalet, hak, özgürlük, kardeşlik..." gibi güzel şeyleri istemesi hakkıdır; "yalan, zulüm, haksızlık ve düşmanlık..." gibi çirkin şeyleri reddetmesi lazımdır!

Dil veya ırk üzerinden tartışma, kavga ve ayrışma insanımıza hiçbir şey kazandırmadığı gibi nice güzellikleri kaybettirmektedir. Allah’ın varlık delillerinden, anlaşma ve kaynaşma vesilesi olan dil ve renklerin farklılığı toplumlar için zenginliktir ve böyle görülmelidir. Bu bağlamda kendi anadilini öğrenmesi herkes için bir haktır. Bu hak, hiçbir şekilde sınırlandırılamaz ve ertelenemez.

İstediğimiz ya da reddettiğimiz şeyleri ha şu dille, ha bu lisanla, ha diğer zıvanla dile getirmişiz çok fark eder mi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.