İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.
O, İş başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. (Bakara 204-205)
Rabbimizin bu mükemmel kelamı ve tanımlaması tam anlamıyla bu günün bozguncularını anlatıyor. Adlarına baksan, Barış ve Demokrasi; Amellerine baksan Vahşet, Çocuk kaçırma, 70 yaşındaki ihtiyarları kurşunlama, kendinden başka bütün Kürtleri öldürme, sivilleri kaçırıp katletme ve binlerce on binlerce insanlığa, ahlaka ve Kürtlüğe sığmayan hareket ve cinayetler.
Bir de bu zalimler ekranlara çıktılar mı, ha bire barıştan, demokrasiden, Kürt Halkı'nın özgürlüğünden bahsederler. Ama Ayette de geçtiği üzere 'O, düşmanlıkta en amansız olandır' kime düşmanlıkta? Tabi ki, Mazlum Kürt Halkına. Son aylarda yaşananlar göstermiştir ki; Kürt Halkı'nın en büyük düşmanı PKK-BDP güruhudur.
Nitekim Züntikam olan Rabbimiz, ayetlerin devamında, 'O, İş başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez' diyerek Kürdistan bozguncularının gerçek yüzlerini ortaya koyuyor.
Barış Süreci denilen olayın başlamasıyla, yapılan anlaşmalar gereği Kürdistan, Devlet tarafından PKK'nın olmayan vicdanına terk edildi. O günden bu güne bölge tamamen Kürt Halkı için yaşanmaz hale geldi. Ayette geçtiği gibi ekin ve nesil yok edilmeye başlandı.
Devletten özellikle de MİT'in İmralı Şubesinden gelen destekle azgınlaşan PKK-BDP bozguncuları, sürekli yol kesmeye, vatandaşları kaçırıp ailelerinden yüksek miktarda fidyeler almaya, vatandaşların araçlarını yakmaya, evlere, işyerlerine bombalar atmaya, çocukları çeşitli oyunlarla dağa kaçırmaya başladı.
Her zaman olduğu gibi bu saldırılardan en fazla darbe alan Mütedeyyin Kürtler oldu. Hür Dava Partisi Ya da Mustazaflar doğrudan doğruya hedef haline getirilerek sistemli ve planlı saldırılara maruz bırakıldı.
Önce Silvan'da yaşlı bir çifti öldüresiye döven Kürdistan Bozguncuları, ardından Lice'de Hüda Parlıları taradı. Dün ise ard arda iki suç işleyerek adeta sabır ve tahammül sınırlarını zorladı. Önce Dargeçit'te Hür Dava Partisi'nin aktif üyelerinden biri olan 70'lik Mehmet UĞURTAY'ı katleden Kürdistan Bozguncuları, akşamına ise Hüda Par Dicle İlçe Başkanı'nı kaçırma cüreti gösterdi.
Tüm bunlar da gösteriyor ki; PKK Kürdistan'ı Kaosistan Yapmak istiyor. Belli ki; bir yerlerden hassas noktalarında ki, saldırganlık düğmesine basılmış ve bölgede yeniden sıcak çatışma istiyorlar. Bu yeni mi? Elbette değil?
Adına ne dersek diyelim İster Hüda Par, isterse de Mustazaflar. PKK'nın temel hedefi bağrından bu camiaları çıkaran Hizbullah Cemaati'dir. PKK bölgede, Hizbullah'ın sabrına rağmen tekrardan bir silahlı çatışma istiyor.
Çünkü Hizbullah Camiası Parti kurarak bölgede PKK'nın tek yol olmadığını ortaya koymuş oldu. İnanın eğer Hizbullah Cemaati ve ona yakın kurum ve kuruluşlar bölgede varlıklarını devam ettirememiş olsaydılar, bu gün bölgede PKK ve kurumları dışında ne bir siyasi parti, ne bir STK, ne bir vakıf olurdu.
PKK ve kurumları, bunun farkında oldukları için kendilerinin, olmayan vicdanlarına terk edilen bölgede terör estiriyorlar. Bunlar sonun başlangıcından başka bir şey değildir. Dünyanın hiçbir yerinde kendi halkına karşı savaşan ihanet çeteleri başarılı olamamışlardır. Hele de o halkın Hizbullah gibi bir umudu ve sancaktarı varsa bu asla mümkün olmayacaktır.
Hizbullah Cemaati tüm saldırılara rağmen şimdiye kadar gösterdiği sabır, vakar ve metanetle halk üzerindeki PKK korkusunu kırmış, halka PKK'nın ve BDP'nin asla ve asla bir umut olamayacağını göstermiştir.
Bunun en güzel örneği, Çocukları kaçırılan ailelerdir. İlk aile eylem başlattığında Hizbullah Cemaatine yakın kuruluşlar dışında hiç kimse o aileyi gündem etme cesareti gösterememişti. Ailenin direnişi sonucu kaçırılan çocuğun geri gönderilmesi diğer aileleri de cesaretlendirdi. Aileler günlerce Belediye önünde oturmalarına rağmen yine o aileleri de Hizbullah'a yakın kurumlar dışında kimse gündem etmedi. Ta ki; Erdoğan grup konuşmasında devletin acziyetini ifade edercesine o çocukları BDP-HDP'den isteyinceye kadar.
Hizbullahi kurum ve kuruluşların Mazlumların yanında olması, PKK bozguncuları tarafından saldırıya uğramaları için yeterli bir sebeptir sanırım. Bu gün işte onu yaşıyoruz. Korkunun buzdan imparatorluğu çatırdamaya başladı. Her ne kadar başta MİT olmak üzere birçok Devlet Kurumu, İmralı aracılığıyla bu köhnenin orasına burasına çivi çaksa da sonuç değişmeyecektir inşallah. Hassas kulaklar Mazlumların feryatları arasında köhne zulüm imparatorluğunun çatırdama seslerini de duymaktadırlar.
Akıllara gelen temel soru şu; Şimdi ne olacak?
PKK Bozguncuları, bir üyesini şehit ederek birini de kaçırarak Hüda Par'a ağır bir darbe vurdular. Aslında hedef Hizbullahi anlayış olduğuna göre asıl Hizbullah ne yapacak şimdi, diye soruyor insanlar.
Hizbullah bu güne karşı, hep halkın selametini önceleyerek silahlı çatışma konusunda çok temkinli davrandığını beyan etti. Ama ben bu güne kadar Hizbullah'tan, Silahı Bıraktık, şeklinde bir açıklama duymadım. Sadece bu güne kadar kullanmadılar. Zaten onca tehdit varken ve Devlet kurumları de bu tehditleri körüklerken, mazlumların umudu olan Hizbullah Cemaati'nden böyle bir şey beklemek de pek akıl kârı olmasa gerek.
Hizbullah Ne Yapacak Şimdi Sorusunun cevabını bulmak için, bir kez daha Hizbullah Cemaati'nin Manifestosuna Müracaat ettim. Oradan şu sonuçlara ulaştım.
" Hizbullah cemaati; inanç ve ideolojisi ne olursa olsun, hiçbir cemaat, tarikat, parti, örgüt, grup veya siyasi oluşumla yersiz ve gereksiz sürtüşmelere girmeyi hem kendisi ve hem de diğerleri açısından uygun görmemektedir. Zülüm ve haksızlığa karşı mücadele eden diğer yapılarla sürtüşme, gerginlik yaşama ve çatışmanın zülüm rejimlerinin faydasına, çatışan grupların zararına olacağına inanmaktadır. Ancak İslam’a ve Müslümanlara zarar verilmesini veya varlığına yönelik saldırıları da kabul etmemektedir. Böylesi bir durumda İslam ve uluslararası hukukun tanıdığı meşru müdafaa hakkını kullanarak, gerekli gördüğü her türlü tedbire başvurur.
…
İnsanların can, mal, din, nesil ve akıl emniyetini sağlama, İslam dininin ve İslami hâkimiyetin hedeflerindendir. Hizbullah Cemaati; bu ilkeler doğrultusunda tüm dini ve etnik azınlıkların insani hak ve özgürlüklerinin teminini ve korunmasını İslami bir vecibe olarak görür.
…
Hizbullah Cemaati; halkın huzur ve refahını kendi huzur ve refahı olarak kabul eder, kendi güç ve imkânlarını da halkın güç ve imkânları olarak görür. Halkın sevinç ve üzüntüsüne ortak olup onların meşru istek ve arzularını himaye eder. Aynı zamanda toplumun genel menfaatlerinin tahakkuku ve bunların muhafazası için üzerine düşeni yapar.
…
Mücadelenin zorunlu sonuçları ve ulaşılan merhale gereği, her dönemde ihtiyaç duyulacak alanlarda yürütülecek mücadelede; ortaya konulacak tavır, tutum ve icra edilecek bütün faaliyetlerin meşruiyetinin olması için bu faaliyetlerin Cemaatin yetkili organlarının izni ve nezaretinde icra edilmesi gerekir."
Manifesto ve bu güne kadar yapılan tüm açıklamalar Hizbullah Cemaati'nin çatışma istemediğini ama kendisine yapılan saldırılara meşru savunma hakkı kapsamında karşılık verme yetkisi olduğunu belirtiyor.
PKK ve diğer bozguncu gruplar fitne ateşini yakmak, savaş çıkarmak için defalarca saldırılar düzenlediler. Ama başta da belirtildiği gibi Hizbullah Cemaati, cevap verme hakkını saklı tutarak hep sabretti. Bu sabrın sınırlarını ancak Hizbullah Cemaati'nin yetkilileri bilir.
Ama saldırganlar da, Hizbullah'ın sessizliğinin, korku olmadığının farkındadırlar sanırım.
Buradan PKK'ya çağrım, hemen Dicle İlçe Başkanını serbest bırakmaları ve saldırganlıklarına son vermeleri yönündedir. Bu saatten sonra Müslüman camianın sabır sınırlarını zorlamanın hiçbir anlamı yoktur. Bunu yakın tarihte hep beraber yaşadık. Ayrıca onlara tavsiyem Mücadele Suresi'nin 22. Ayetini defaten okumaları yönündedir.
Rabbim Halkımızı Her Türlü Savaş Ve Fitneden Muhafaza Eylesin…
(Metin GÖKMEN/HÜRSEDA)