Vefalı bir dostun ardından-1

Fesih YASAK

Yıl 2005, mevsim yaz, dört senelik sürgünden sonra Karadeniz Bölgesinden Harran'a tayin ediliyorum. Urfa'dan Harran'a gidiş geliş yapıyorum. Bir vesileyle merhum Mehmet Yavuz'la tanışmak nasip oluyor. Kendisini daha önce tanımışlığım yoktu. Merhum o sıralar bir dershanede edebiyat öğretmeni olarak çalışmakta olup yoğun programından dolayı sık görüşemiyorduk. Kendisini ziyaret edince mahcubiyetini ifade ediyordu.

Dostuna güven veren mütebessim siması ve insanı büyüleyen tatlı bir dili vardı. Muhabbet ve dostluğuyla mesrur olduğum vefalı insanın, hatıraları daha dün gibi bende taze durmaktadır. Ehli dil, ehli hal ve ehli gönül olan bu dava insanıyla, bizlerin de teşriki mesaisi ve birkaç hatırası olmuştur elbet. Bu günlük birkaç tanesini anlatmakla yetinelim.

Bedir, Uhud ve Hendek misali günlerin zorluklarını yaşamıştı Mehmet hoca. Zor zamanda zulmü rezil eden beton ve izbe hücrelerin soğuklarını iliklerine kadar yaşayan binlerce kardeşimizden biriydi o. İslam Davası için bir değer sayılan nazenin gülümüz, 28 Şubat soğuklarında işkenceyle bir böbreğini feda edecek ve gün gelecek yapılan işkencelerin etkisiyle de kansere yakalanacaktı.

Üstelik genç yaşta davası için çektiği cevrü cefadan; zalimlerin yaptığı haksızlık ve verdiği sıkıntılardan kurtulup gerçek dosta kanat çırpıverecekti o. Alim ve arif kişiliğiyle öne çıkan vefalı dost, yaşadığı musibet karşısında hiçbir zaman ahu vah edip sızlanmadı. Aksine hapis ve hastalık musibeti karşısında Yusufi bir tevekkülde bulunup Eyyubi bir sabrı kuşanmıştı vefalı dost. Derviş Yunus gibi çağırdı rabbini, hem şikâyetini aciz kullara değil, Allah(c.c)'a arz etti bu aziz kardeşimiz. Allah aşığı ve peygamber sevdalısı bir hakikat eriydi o. Halini Yunus'un şu dizeleriyle anlatmak daha uygun düşer sanırım:

"Senden gelir cevri cefa, ben ah ve vah etmeyeyim,
Düşmüşüm aşkın oduna, yanıp nice tütmeyeyim."

Kendisi benden yaşça küçüktü. Aramızda zamanla bir ülfet oluştuktan sonra ondan çok şey öğrenmeye başlamıştım. Abid, âlim ve arif kişiliğiyle öne çıkan donanımlı bir dava adamıydı Mehmet hoca. Meflûç beyinliler onu anlamasa da muhtelif meşreplerden her kim; arifi, aşığı ve dervişi mi dersin? Ne derseniz deyin... Hâsılı kelâm onun sohbetinde bulunan her dost ona hayran kaldı ve meftun oldular.

Zindan hayatını yaşamış biri olarak, içeridekilerin ruh halini iyi anlayan ve empati kurmasını iyi becerenlerdendi. HÜDA PAR Başkan Vekili sıfatıyla her platform ve zeminde Yusufi kardeşlerimizin hakkını savundu ve onların Fetö mağduru olduğunu haykırdı. Bayramlarda şehitlerin mezarını ziyaret eder, şehit ve tutuklu ailelerine özel bir ilgi göstermekten geri kalmazdı.

Hocanın vefatından sonra Yusuf'i Enver Kaplan kardeşimizin annesini arayıp bayramını tebrik etmiştim. Annemiz; 'Oğlum ben Mehmet Yavuz'un vefatına çok üzüldüm. Allah ondan razı olsun, Adana'ya kadar gelip bizi ziyaret etme zahmetinde bulundu ve halimizi sordu' demişti.

Mehmet hoca vefalı bir şahsiyetti. Onun çilekeş mi çilekeş, bir o kadar dert babası sayılan bir dostu vardı. Onun dostu benim de dostumdu. Mübalağa olmasın, neredeyse Selman (r. a) ve Ebu Derda (r. a) gibi birbirlerini seven, onlar kadar birbirinin dert ortağıydılar. İsmi bende mahfuz bu dost ile Mehmet hocanın özel bir alaka ve hukuku bulunmaktaydı. Sol ideolojiye mensup gencin babası, annesini altı kız çocuğuyla birlikte ortada sahipsiz bırakıvermişti.

Genç yaşta ailevi sorumluluğun yükü altına giren biçare kardeşimiz, tek başına annesi ve kız kardeşlerini geçindirmek zorunda kalmıştı. Üstelik mücadelenin zor günlerinde, Bilal'i kardeşimiz babası tarafından zoraki şehrin dışına götürülüp yaz güneşinin sıcağında yerlere yatırılarak göğsüne taşlar konulduğu ve  Bilal(r.a) misali işkence gördüğünü bizatihi gencin kendisinden dinlemiştim. Gencin yaşadığı sıkıntıları hoca da iyi biliyordu.

Mehmet hocayla birlikte gencin düzenlediği ziyafette bulunmuştuk. Kardeşimizin solcu babası da o gün yemekte hazır bulunuyordu. Yemek sonrası hoca, öyle harika bir sohbet yaptı ki Bilal'i gencin babası bu sohbet karşısında teslim olmuş ve yanlışlarını savunmaktan vazgeçmişti.

(Devam edecek...)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.