Velayet meselesini irdeleme üzerine

Fesih YASAK

Zayıf olan dünya milletleri aşağılık psikolojisine kapılıp ayakta kalabilme adına güçlü devletlerin uydusu olma yolunda bir çaba ve gayret içerisindedirler. Öyle ki bu kukla aşiret devletleri, aşağılık psikozu içinde emperyalist batı dünyasının takdirini toplamak adına, birer bukalemun misali habire renk değiştirmektedir. Mesela iç ve dış politikasını Türkiye-İran-İhvan karşıtlığı ekseninde şekillendiren Suud ve birkaç körfez ülkesinin ümmet için en ufak bir derdinin dahi kalmadığı görülmektedir.

Arap rejimlerinin bir kısmı, velayet yetkilerini, teorik ve pratik anlamda ABD emperyalizmine devretmiş bulunmaktadır. Takdirlerini toplayıp sadık birer bende olduklarını ispatlama  adına, yemedikleri bakla, atmadıkları takla yok gibime gelmektedir.

Emperyalist ABD ve Siyonist israil'in yanında olduklarını her fırsatta dile getiren Mısır, Suudi Amerika, BAE ve Bahreyn gibi rejimler, sahiplerinin emrine amade kıtalar gibi hareket edip, neredeyse her gün bir mazlumun hanesini bombalayıp viraneye çevirmektedir. Üstelik ümmetin servetiyle satın aldıkları silahlarla, Yemen'in altını üstüne getiren Suudi Krallığı ve beraberindeki koalisyon güçlerinin, bu cürümlerini de efendilerini memnun etmek için işledikleri de bir hakikattir.

Diktatör Sisi rejimini finanse edip ömürlerinin baharında masum, nazenin bedenleri darağaçlarına gönderen, Gazze halkına ambargo uygulayıp HAMAS'ı nefessiz bırakmaya çalışan, milyonlarca Yemen'liyi açlığa, susuzluğa ve ilaçsızlığa mahkûm eden bu katil krallar ve kukla rejimlerinden başkası değildir. Hem halklarını Allah'la aldatıp hem de kâfirleri dost edinerek Suriye, Sudan, Filistin, Yemen ve Libya gibi birçok İslam ülkesinde fitne çıkarıp bozgunculuk yaparak  ekini, nesli ve harsı yok eden, bu zalim rejimlerin ta kendisi değil midir?

ABD ve israil'in desteği olmadan yirmi dört saat içinde tasını tarağını toplayıp kaçacak delik arayacak kadar çaresiz duruma düşebilecek bu kralcıklar, gerek içeriden, gerekse dışarıdan herhangi bir dirençle karşılaşmadan, Müslüman halkları; rahatlıkla emperyalist dünyanın kültürüne, uygarlıklarına ve yaşayış tarzlarına özendirmenin uğraşı içerisindedirler. Tehlikeyi kucaklamış bulunan bu ülke halkları da, işkence, zindan duvarları ve idam edilme korkusuyla çepeçevre kuşatılmış bulunmaktadır.

ABD Dışişleri Sözcü Yardımcısı Robert Palladino'nun Mısır'daki idamlar için yaptığı açıklama ise ibret verici  cinstendir. Palladino: "Uluslararası hukukun idam cezasına izin verdiğine" vurgu yaparak, söz konusu cezayı "meşru" bulduğunu" sözleri akla ziyan sözlerdir. Aynı ABD ve Avrupa, yeri geldikçe "insan hakları", "demokrasi", "hukuk"ve "ifade özgürlüğü" kavramlarından yola çıkarak kendince dünyaya ders vermeye çalışır ve hususta mangalda kül bırakmaz.

Söz konusu Müslümanların hakkı olunca, batının savunduğu bütün değerler bir anda unutuluverir. Mısır'da dokuz masum bedenin idam edilmesinin ertesi günü, AB'nin demokrasi havarisi kesilen ülkeleri utanmadan Kahire'de toplanıp şehitlerin kanının üzerinde 'insan hakları' naraları atarak tepinmiş olmalarını da tarihe kara gün olarak not düştük. Edeni; yani aşağılık ve alçak Avrupa dediğin bu olsa gerek... Doğrusu Suriye, Irak, Yemen, Gazze, Libya ve Mısır'daki katliam ve idamlar batının umurunda bile değil... Hem batı, diktatörlerin cürümleri için kör, sağır ve dilsiz kesilmiş bulunmaktadır.

Batının Müslüman halklara reva görülen zulüm ve baskılar hakkındaki mülahaza ve düşünceleri de tamamen batıl temellere dayanmaktadır. Hakeza zillet libasına bürünmüş bir kısım Arap liderleri de, velayet yetkilerini kâfirlere devrederek irtidat etmiş ve batıya karşı el pençe divan durmuş vaziyettedir. Buna karşın mümin insanları fiziki ve teknik takibe alan bu krallar, Allah ve Resulü'ne savaş açıp ABD ve Siyonizmin ileri karakolu olduklarını aşikârene ilan etmişlerdir.

Bir Müslüman liderin şu vasıflara sahip olması İslami ahlak gereğidir:

1.Velayeti-Dostluğu Allah'a, Resulü'ne ve müminlerle olması gerekmektedir.

2.Muhabbeti ve nefretinin Allah'ın rızasına uygun olması lazımdır.

3.Mü'minlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı da katı olmak zorundadır.

4.Allah yolunda gerektiğinde cihad eder ve kınayıcının kınamasından da korkmaz.

Bir mümin dostluğunu Allah için, Resulü için ve müminler için sürdürmekle yükümlüdür. Öyle ise velayet yetkisini bozacak bir davranışın içerisine de girmemelidir. Hangi türden olursa olsun, Müslüman hiçbir vakit velayet ve muhabbetini Allah düşmanlarına veremez. Çünkü İslami esas ve temellere dayanmayan her türlü dostluk, antlaşma batıldır, geçersizdir ve muteber değildir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.