Seyyidüşşüheda Hz. Hüseyin (ra)-2

Seyyidüşşüheda Hz. Hüseyin (ra)-2

Resul-i Zişan (sav), külli ve umumi vazife-i nübüvvet içinde bazı hususi, cüz'i maddelere karşı azim bir şefkat göstermiştir.

Allah'a hamd, Resulüne salât olsun. Geçen sayıda Allah Resulü (sav)'nün torunlarına yönelik ilgi ve alakasının gerçek yönüne değinmiş, Üstad Bediüzzaman'ın sözleriyle konumuza devam edeceğimizi belirtmiştik.

"Resul-i Zişan (sav), külli ve umumi vazife-i nübüvvet içinde bazı hususi, cüz'i maddelere karşı azim bir şefkat göstermiştir. Zahir hale göre o azim şefkati o hususi, cüz'i maddelere sarf etmesi, vazife-i nübüvvetin fevkalade ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakikatte o cüz'i madde, külli, umumi bir vazife-i nübüvvetin medarı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduğundan, o silsile-i azimenin hesabına onun mümessiline fevkalade ehemmiyet verilmiş.

Mesela, Resul-i Ekrem (sav) Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin'e karşı küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalade şefkat ve ehemmiyet-i azime, yalnız cibilli şefkat ve hissi karabetten gelen bir muhabbet değil, belki vazife-i nübüvveti ayt-ı nuranisinin bir ucu ve veraset-i Nebeviyyenin gayet ehemmiyetli bir cemaatinin menşei, mümessili, fihristesi cihetiyledir.

Evet, Resul-i Ekrem (a.s) Hz. Hasan'ı (r.a) kemal-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle,   Hz.Hasan'dan  teselsül eden nurani nesl-i mübarekinden, Gavs-ı Azam olan Şah-ı Geylani gibi, çok Mehdi misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-i Ahmediye (sav) olan zatların hesabına Hz. Hasan'ın (r.a) başını öpmüş. Ve o zatların istikbalde edecekleri himet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istishan etmiş. Ve takdir ve teşvike alamet olarak Hz. Hasan'ın başını öpmüş.

Hem Hz. Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalade ehemmiyet ve şefkat, Hz. Hüseyin'in (r.a.), Cafer'i Sadık (r.a.) gibi eimme-i alişan ve hakiki verese-i nebeviye gibi pek çok mehdi misal zevat-ı nuriyenin namına ve din-i islam ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemal-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.[1]

Hz. Hüseyin (ra) çocukluğunun ilk demlerini sevgili dedesi Resulullah (sav)'ın yakın alaka, derin sevgi ve engin şefkatine muhatab olarak geçirir. Öyle ki O (sav) dede ve seçkin torun bir bütünün iki parçası gibi iç içeydiler. Ancak bu beraberlik fazla sürmedi. Henüz altı yaşında olan Hz. Hüseyin dedesini (sav) kaybeder. Ardından annesinin vefatıyla tamamen yalnız kalır. Hz. Hüseyin babası Hz. Ali (ra)'nin ilgi ve alakasına mazhar olarak ilmini, terbiyesini, edebini tamamlar.

Hz. Hüseyin çocuk yaşta Peygamberimiz (sav)'e İslamiyet üzere biat eden üç çocuktan biridir.

Hz. Ali (ra)'nin hilafetine kadar geçen sürede Hz. Hüseyin (ra) hakkındaki malumatlar az ya da yok denecek kadardır.

Hz. Hüseyin'i Hz. Osman (ra)'ın hilafeti esnasında Afrika fethini gerçekleştiren ordu içinde bir nefer olarak görürüz.

Asiler, Hz. Osman'ı şehit etmek üzere evini muhasara edince, Hz. Osman (ra)'ı sevenler, onu müdafaa için yanı başında bulunur ve bedenlerini ona siper ederler. Hz. Osman'ı korumak için görevlendirilen dört yiğitten biri Hz. Hüseyin'dir.

Hz. Ali'nin hilafeti esnasında Hz. Hüseyin Hz. Hasan ile birlikte her dem babasının yanında bulunur, onunla beraber hareket eder. Adaletin terazisi, şefkatin kendisi olan imamet ikliminin serin ve verimli bahçesinden nasiplenir. Hz. Hüseyin babasının yaptığı seferlerin tümüne iştirak eder.

Hz. Ali (ra)'nin vefatı ile birlikte Raşid Halifeler (Hz. Hasan'ın altı ay süren kısa hilafeti dâhil) dönemi sona erer. Muaviye, İslam devletinin başına geçer. Hz. Hüseyin, Hz. Hasan'ın Muaviye ile (hilafet hususunda) yaptığı anlaşmaya bağlı olarak bu dönemde sessiz kalır. Fasık, facir bir kişinin idareyi ele almasıyla Hz. Hüseyin (ra) sessizliğini bozar ve Yezid'e biat etmez.

Emevilerin iktidarı ele almasıyla saltanat, makam, mevki, şöhret ve hırs sevdası, kara bir bulut gibi Müslümanların üzerine çöker. İslami değerlerden soyutlanan idari sistem, kişisel hesap ve şahsi çıkarların dönen bir dişlisi haline gelir.

Müslümanlar çok ağır şartlar ve yaşam koşulları içine itilir. Kanlarının akıtılması mubah görülür. Can ve mal emniyetinden söz edilemez bir hale gelir. "İslam için olan devlet" yerini "devlet için İslam'a" bırakır. Diğer milletlerden Müslüman olanlar horlanır ve dışlanır. Böylesi ağır şartların hâkim olduğu bir ortamda sessiz kalmayan Hz. Hüseyin dilinde 'Rabbim beni şu zalim kavmin elinden kurtar' ayeti vird-i zeban olduğu bir hal içinde Mekke'ye gider. Hz. Hüseyin, Mekke'de iken Kûfeliler, ona gelir ve 'Yezid'in tayin ettiği valinin arkasında cuma kılmadıklarını, kendisini beklediklerini, kendilerine geldiği takdirde on binlerle biat etmeye hazır olduklarını" söylerler. Hz. Hüseyin (ra) bu gelişmeyi yerinde takip etmesi için amcaoğlu Müslim b. Akil (ra)'i onlara elçi olarak gönderir.

Müslim b. Akil Hz. Hüseyin'in isteği üzerine Kûfe'ye gider. Orada 12000 kişi kendisine biat eder. Yezid gelişmeler üzerine Übeydullah b. Ziyad'a Müslim'i öldürmesini emreder. Vali İbni Ziyad hemen harekete geçer ve Müslim'i evinde barındıran Hani b. Urve'yi bir hile sonucu hapseder. Akabinde Hz. Müslim Kûfelileri kıyama davet eder. Her ne kadar 4000 kişi ilk etapta çağrısına icabet etmişse de sabaha doğru Müslim'in yanında kimsecikler kalmaz. Tek başına çarpışan Müslim bir süre sonra yakalanır ve boynu vurularak şehid edilir.

Hz. Hüseyin (ra) Müslim b. Akil'e 12.000 kişinin biat ettiğini haber alınca olanlardan habersiz yol hazırlıklarına başlar. Kardeşi Muhammed İbn-ul Hanefiyye, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas gibi sahabeler; Kûfelilerin   sözüne güven olamayacağını ve daha  önce  babası   İmam Ali'ye bile sırt çevirdiklerini   söyleyerek gitmemesini isterler. Lakin İmam Hüseyin, İslam ümmetinin içinde bulunduğu hal-i   pür   melali   göz önünde tutarak: "Peygamber mirasını korumak, zalime karşı hakkı haykırmak ve mazlumları zalimlerin tasallutundan kurtarmak" hedefli yolculuğuna çıkma yönündeki kararlılığını sergiler, onları dinlemeyip ehlinden oluşan az bir toplulukla hüzünlü bakışlar arasında yola revan olur.

Bu az bir topluluk, 'garip olmaya yüz tutan İslam'ı ayakta tutma çaba ve endişesiyle' kervan olup çölün yakıcı sıcaklığında heybet, vakar ve kararlılık ile ilerler. Kendisi küçük ama elde etmek istediği hedefi büyük olan bu kervanın yola çıktığı, Şam sarayında duyulur. Kısa bir müddet önce 'öz kaynağında yaşanan İslam'ı' nefsi temayüllere ram etme seviyesizliğine düşen saltanat sahibi Yezid, İbn-i Ziyad'a gerekli direktifleri verir. Übeydullah b. Ziyad, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın oğlu Ömer komutasında 4000 kişilik bir orduyu Hz. Hüseyin'e karşı gönderir ve zaferi elde etmesi halinde ona Rey valiliğini va'd eder.

Hz. Hüseyin Kûfe'ye doğru ilerlerken Müslim'in şehadet haberini alır. Durumu yanındaki halka bildirir. Ve "İsteyen dönsün!" der. Bunun üzerine az bir müddet önce kendisine iltihak eden topluluklar dağılır. Beraberinde sadece Mekke'den kendisiyle beraber yola çıkmış olanlar kalır.

Hz. Hüseyin, Küfe yönünde Siraf denen yere ulaşınca Hürr b. Yezid'in komutasındaki 2000 atlı ile karşılaşır. Hz. Hüseyin onlara vaaz verir ve nasihat eder. Hürr Onu İbn-i Ziyad'a götürmekle görevli olduğunu söyleyince, Hz. Hüseyin "Ölüm bundan daha iyidir" der ve hemen dönmek üzere beraberindekilere "bininiz" diye emir verir. Fakat Hürr b. Yezid gitmelerine mani olur. Hz. Hüseyin, zorunlu olarak Küfe istikametine yönelir. Yolunu her değiştirmek istediğinde Hürr onları şiddetle Küfe yoluna çevirir. İbn-i Ziyad'ın, Hz. Hüseyin'i bulunduğu yerde durdurup tutuklama yönündeki emri Hürr'e ulaşınca; Hürr onları, adına 'Kerbela' denilen susuz bir yere kondurur. Hz. Hüseyin;

-Bu yerin adı nedir? diye sorar.

-Kerbela'dır, denildiğinde

-Burası tasa, kaygı, bela yeridir. Tuhaf, hallerdendir ki, babam Sıffin'e giderken yanında idim. Buraya uğradığımız da 'bu yerin adı nedir?' dedi. 'Kerbela' dediklerinde 'Allah'ın hükmü ve kazası böyledir ki, Hz. Muhammed'in soyundan bir bölük buraya inecek ve onların başlarına gelecek olan, gelecektir,' demişti der. Böylece Allah'ın takdirine razı olur.

Hz. Hüseyin'in Kerbela'da durdurulduğu zaman Hicri 62. senenin Muharrem ayının 2. günü idi. Bir yanda Allah aşkının mecrasına kapılmış, Resulün yolunun tozuna bulanmış 72 kişi, pak bir aile, 'rahmeten lilalemin'in güzide evlatları, ciğer pareleri. Tek dertleri, amaçları zulmün çirkin yüzünü örten maskeyi yırtmak, hakkı yüceltmek, atalar dinine dönüştürülmek istenen Resul mesajını bulanıklıktan kurtarmak.

Diğer yanda ise nefislerini zillet içinde hor kılmış, bir avuç dünyalık için makam sahiplerine boyun eğmiş niteliksiz yığınlar. Kılıçlarının ucundan mazlumların kanı damlayan çapulcu çokluğu, bir yanda da evladı Resulü kendine çağıran, ama ölümün korku dolu yüzünü görünce saf değiştiren ihanet ehli Kûfeliler. Kalpleri Hz. Hüseyin'den yana, kılıçları ise ona doğru olan hedefsiz, basiretsiz bir topluluk.

Kemiyet ile keyfiyetin, samimiyet ile iki yüzlülüğün, korkaklığın ve cesaretin yalakalık ile adanmışlığın, zulüm ile adaletin savaşı...

Önümüzdeki sayıda kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.

Allah'a emanet olunuz

İnzar Dergisi

[1] 4. lem'a 2. nükte

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.