Suriye Sorumluluğundan Kaçma 'ZAMAN'ı

Suriye Sorumluluğundan Kaçma 'ZAMAN'ı

Şimdi sormanın tam zamanı: Bunun böyle olacağı en başından belli değil miydi? Siz niçin görmek istemiyordunuz? Neydi sizi gerçeği ve bu oyunları görmekten alıkoyan hesap? İktidardan pay kapma yarışının nelere mal olduğunu hepimiz yakında anlayacağız

Zaman gazetesi sorumluluktan kurtulabilir mi?

Zaman gazetesinden Ekrem Dumanlı ve Ali Ünal'ın Pazartesi günü yayınlanan yazılarını okuyunca gazetenin Suriye meselesinde ciddi bir viraj alma çabasında olduğu izlenimini edindim.

Zaman gazetesinin de dahil olduğu 'yapı'nın uzun zamandır özellikle İran'a dönük akıl almaz bir tutum içinde olduklarını biliyoruz. Suriye meselesinde de neredeyse Türkiye'de 'en şahin' tutumunu onlar benimsediler. Suriye'deki olayları batı medyası gözü ile aktarmakta da bir beis görmediler.

O kadar baskın ve belirgin rol oynadılar ki bazı çevrelerde hükumetin Suriye politikalarında 'bu yapı'ya alan kaptırmamak için bu kadar ileri gittiği bile söylendi.

Bugüne kadar hiç girmedikleri kadar topa girdiler.

İran büyükelçisi ile medyaya yansıyacak bir tartışmaya bile göze aldılar.

Türkiye'nin Suriye konusundaki başarısızlığında en fazla sorumluluğu olanlardan biri bu 'yapı.' Bunu kimse inkar edemez. Bütün yazılanlar, çizilenler, söylenenler, savunmalar, kışkırtmalar, gerçek olmayan haberler... hepsi orta yerde duruyor. Hepimiz kimin nerede durduğunu biliyoruz.

Ekrem Dumanlı'nın bir yazısında dile getirdiği “Kimse Suriye ile savaşalım demiyor ama bıçak da kemiğe dayandı” şeklindeki hükumeti kışkırtan cümlesi daha eskimedi bile.

Sadece Ekrem Dumanlı değil, hem bu 'yapı'ya ait yayın organları, hem de onlarca yazarı hükümeti “Arap Baharı” konusunda geride kalmakla suçladılar.

Hal böyleyken ne olduysa Ekrem Dumanlı Pazartesi günkü yazısında bugüne kadar izledikleri politikaların tam tersi bir pozisyon aldı ve ilginç sorular sordu.

“Ne olduysa” dediğime bakmayın, ne olduğunu Ekrem Dumanlı'nın mezkur yazısında görüyoruz zaten. Ona birazdan geleceğim.

Önce Dumanlı'nın Pazartesi günkü yazısından bir alıntı yapmak istiyorum.

Bakın Ekrem Dumanlı neler yazmış:

"Mesela ilk başta zannedildi ki 'Arap Baharı' bütün diktatörleri silip süpürüp bir kenara atacak ve boşalan alana halkın iradesi yansıyacak. Diktatörlerin yerle bir olması güzel de; yeni gelenlerin aynı güç odaklarına hizmet etmeyeceğini kim garanti edebilir?"

Böyle bir cümleyi Zaman gazetesini yöneten birinden bekler miydiniz?

Zaman gazetesi diyorum, çünkü Libya, İran, Suriye meselesinde yazıp çizdiklerini hepimiz biliyoruz.

Biz bu soruları aylardır soruyoruz. Bunun böyle olduğunu aylardır söylüyoruz.

Ekrem Dumanlı niçin bugün sormaya başladı? Ne değişti ki “Arap Baharı” denen kirli organizasyondaki 'şaibeli el'i görmeye başladı?

Bunun böyle olduğunu, daha beter sonuçlar doğuracağını, “Arap Baharı” denen oyunun bölge için kabus senaryolarını da beraberinde taşıdığını söyleyenlere niçin kulak vermiyordu?

Yukarıda bu manevranın gerekçesi Ekrem Dumanlı'nın kendi yazısının içinde var demiştim.

İşte politika değişikliğini gösteren cümleleri ve gerekçesi:

"Son bir haftadır ortaya çıkan manzara daha da vahim senaryolar çağrıştırıyor. Esed'in boşalttığı alana PKK'nın Suriye'deki ikizi yerleşiyor (….) Şuana kadar hesapta olmayan, en azından açıktan tartışılmayan bu gelişme, 'Büyük Kürdistan' senaryolarını teyit ediyor. (… ) Buna Türkiye hazır mı? Böyle bir hamleyi bekliyor muydu? Bekliyor idiyse karşı hamlesi var mıydı? (…) Kaotik bir dönemden geçen Suriye ile ilgili süper güçlerin bir planı var mı? Bu konuda hiç kimse net bir bilgiye sahip değil. En azından plansız olmadıklarını söyleyebiliriz. Türkiye'nin planı ne? Kaçmaktan kovalamaya vakit bulamayınca gerçeği planlamaya çok ta vakit bulamıyoruz."

Ekrem Dumanlı'nın bütün bu cümleleriden anlıyoruz ki Suriye'de ortaya çıkan can sıkıcı durumun sorumluluğundan kendilerini kurtarma telaşı ve çabası var.

Bu telaş yalnızca Ekrem Dumanlı'da değil, aynı gün camianın önemli isimlerinden Ali Ünal'ın yazısında da kendini gösteriyor.

Şimdi sormanın tam zamanı: Bunun böyle olacağı en başından belli değil miydi? Siz niçin görmek istemiyordunuz? Neydi sizi gerçeği ve bu oyunları görmekten alıkoyan hesap? Suriye'deki hesabın Kürtleri 'Kürdistan Potası'na atmayı ve Hizbullah'ın belini kırmayı amaçladığını görmek için yüksek bir bilince, zekaya, bilgiye ihtiyaç yoktu ki! Niçin görmüyordunuz?

“Zekamız yetmedi, görmedik" mi diyeceksiniz yoksa "Başka hesaplarımız vardı görmek istemedik” mi diyeceksiniz? Hangisi sizin için hafifletici neden olacak?

Peki Suriye'de ortaya çıkan ve Türkiye için daha da büyümesi muhtemel sorundan bu arkadaşların kendilerini kurtarmalarına imkan var mı?

Yazdıklarını, verdikleri 'öğütleri', yaptıkları kışkırtıcı haberleri unutturmayı başarabilecekler mi?

Türkiye'nin başını ağartacak bu tablonun günahı bu arkadaşların defterine yazılmayacak mı? İleride Suriye meselesi yüzünden bu ülkenin başına bir iş gelirse bu arkadaşların ne yaptığını tarih yazmayacak mı?

Neyse, tüm bu soruların cevabını zaman hepimize gösterecek. Dindar ve muhafazakar medyanın Suriye meselesinde Türkiye'nin başına ne tür bir bela açtığını çok yakında daha iyi anlayacağız. İktidardan pay kapma yarışının nelere mal olduğunu hepimiz yakında anlayacağız.

Benim anlamadığım, biz hükumeti bu arkadaşların gazına gelmemesi konusunda uyarıyorduk. Peki bu arkadaşlar kimin gazına gelip de bu kadar yanlışın içine düştüler?

Levent GÜLTEKİN / gazeteciler.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.