Tanrı İnsanları Cezalandırır mı?

Tanrı İnsanları Cezalandırır mı?

New Orleans Belediye Başkanı Ray Nagin öyle demiş. İngilizce nasıl söyledi ise, Türkçeye çeviren kişi “Tanrı” diye yazmış.

New Orleans Belediye Başkanı Ray Nagin öyle demiş. İngilizce nasıl söyledi ise, Türkçeye çeviren kişi “Tanrı” diye yazmış. Nagin, “Tanrı, haksız yere Irak'ta olduğumuz için bize çok kızmış olmalı ki, arka arkaya kasırgalar göndererek ülkemizi mahvetti” demiş.

New Orleans, kıt’a Amerika’sının gözdesi bir şehirdi. Meksika Körfezi kıyısında bir zevk u safâ beldesiydi. Şimdi öyle değil! Aynı zamânda Lût kavmi artıklarının bayram merkezi olan şehri Cenâb-ı Hak kasırgalarla düzledi. New Orleans’lıların cesedleri kendi necâsetleri içinde timsahlarla berâber yüzdüler…

Nagin, felâketi bizzât yaşayan bir ilgili olarak, ABD’nin Irak’ı işgáli sebebiyle bu belâya dûçâr olduklarını i'tirâf etmiş. Her ne kadar Nagin’in, kendi şehrindeki pislikleri görmeden veyâ o insanlık dışı hareketlerin gayr-i meşrû’ olduğunu idrâk edemeden sâdece Irak işgálini görmesi de bir anlayış merhalesidir; ama ABD’yi kontrolü altında tutan Evangelist Siyonistler o söze bile tahammül edememişler ve Belediye Başkanına özür diletmişler. O da, “Ba’zı sözlerim son derece uygunsuzdu” demeye mecbûr kalmış.

Zâten mes’elemiz ne Nagin’dir, ne Katrina’dır, ne de New Orleans’dır. Ortada bir vâkıa var, biz de bunu doğru anlamakla mükellefiz. Şimdi biraz beynimizi yoralım bakalım…

Kâinâtta tesâdüfe tesâdüf edilemediğine göre, her şey bir “Kudret eli” tarafından planlanmakta ve vakti geldiğinde icrâ edilmektedir. “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa bilir. Bir yaprak düşmez ki, yerin karanlıkları içine bir dâne girmez ki, O bilmesin! Ne bir yaş, ne bir kuru yoktur ki, o her şeyi açıklayan kitâbda bulunmasın” (En’âm, 59) âyetiyle ifâdesini bulan gerçek, her şeyi bilerek yapan bir “Fâil-i Muhtâr”ı haber veriyor.

Evet, Nagin’in ilk sözünde bir gerçek payı vardır. İster ABD ordularının haksız yere Irak topraklarını işgál edişi, ister New Orleans içindeki Lût kavmi tortularının alenî mel’anetleri, gerekçesi ne olursa olsun; “kasırgalara güç yetiren” bir Kudret Sâhibinin emir ve irâdesiyle bir felâketin çöktüğü doğrudur. Gecenin karanlığı içerisinden gündüzü, gündüzün aydınlığı içinden geceyi, cansız maddelerin içinden hayâtı, canlıların içinden de ölümü çıkaran “havl ve kuvvet” inkâr edilemeyeceğine göre; geriye bu kuvveti isimlendirme imtihanı kalıyor. Burada devreye “îmân” merâtibi giriyor…

Biz Müslümanlar, o kuvvetin sâhibine “Allah” diyoruz. Zerrelerden galaksilere kadar bütün kâinâtı kabza-i tasarrufunda tuttuğuna inandığımız o Allah dilemedikçe bir yaprağın bile kımıldayamayacağı gerçeği, bizim inanç sistemimizin temelini teşkîl eder. Böyle olduğunu ise yine O’nun “kendi sözü” olan Kur’ân-ı Kerîm’den ve onu bize en doğru şekliyle açıklayan “son peygamberi” Hz.Muhammed (sav)’den öğreniyoruz. Eşyânın hakíkatini insan türüne beyân eden bu iki “küllî muarrif”, yâni bu iki “en mükemmel şekilde ta'rîf edici”, ayakların dalâlet bataklığına kaymadan istikámetli basabilmesi için iki mükemmel pusula hükmündedir. Biz de mes’elemize bu ulvî kaynaklarla ışık tutmayı denemek zorundayız.

Mâdem O istemedikçe yaprak kımıldamıyor, mâdem her işin yaratıcısı bizzât O’dur; o hâlde New Orleans’ı kasırgalarla felâketin içine atmasının bir “gerekçesi” de olmalı değil midir? Acabâ bugüne kadar “sebebsiz” bir icrâatı olmuş mudur ve bundan sonra olabilir mi? Başka bir felâketin dünyânın herhangi bir köşesini vurması için illâ bir “muktazî” lâzım mıdır? Bütün bu soruların cevâbı, işte o mukaddes iki kaynakta geniş geniş îzâh edilmiştir.

Kur’ân’da geçen “peygamber kıssaları”, dinleyenlere târih sohbetleri anlatmak için sıkça tekrâr edilmiş veyâ sâdece kıssadan hisse alınması için kutsal metnin içine serpiştirilmiş ibâreler değildir. Her bir kıssa, “umûmî bir kánûn”un “bir ucu” hükmündedir ki, yerkürenin herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamânda aynı sebeblerin aynı netîceleri doğuracağını anlatmak için ciddî îkáz levhalarıdır. O metinleri bu gözle değerlendirmek gerekir ki, felâkete yol açan sebebleri tekrârlama yanlışına düşmeyelim.

O yanılmaz ve sözünden dönmez “Kudret Sâhibi” diyor ki: “Gönderdiğim şu peygamberin ümmeti onu dinlemedi, şu günâhı işlemekte ısrâr etti; Ben de onları şu felâketle cezâlandırarak helâk ettim!”

Bakın Hz.Nûh (as)’ın kıssasına, bakın Hz.Hûd (as)’ın kıssasına, bakın Hz.Sâlih (as)’ın kıssasına, bakın Hz.Lût (as)’ın kıssasına, bakın Mûsâ (as)’ın kıssasına, bakın Hz.Şuayb (as)’ın kıssasına; hangi günâhların hangi felâketleri celb ettiğini görürsünüz. Kur’ân bir târih dersi veyâ bir hikâye kitâbı olmadığına göre; aynı günâhların aynı netîceyi doğurabileceğini unutmamak gerekiyor. Sodom ve Gamore, Pompei, Hicr kalıntıları; günümüzdeki Pasifik tsunamisi ve Katrina kasırgasının da aynı sebeb-netîce zincirinde birer halka olduğunun taşlaşmış canlı örnekleridir. Dün Pompei, bugün New Orleans! Dün Atlantis, bugün Tsunami! Nûh kavmine gelen tûfânın, Semûd kavmine gelen bulutun, Âd kavmine gelen rüzgârın, Sodom’a gelen ateşin, Ashâb-ı Fil’e gelen ebâbil kuşu taşlarının bir benzerini tekrâr ettirecek fiiller dahi yüce kitâbımızda belirtilmemiş midir?

Ebû Cehil’e rahmet okutturacak cehâlet kumkumaları olan o eski kavimler, peygamberleri ile dalga geçercesine mezkûr günâhlarında hem ısrâr etmişler ve hem de, “Hani o bizi korkuttuğunuz felâketler niye gelmiyor?” edebsizliğinde bulunmuşlardı. Herkes takkesini önüne koysun ve ciddî düşünsün bir hele; bugünün insanının dahi o azgın ve edebsiz kavimlerden bir farkı kalmış mıdır? Kur’ân’da zikredilen hangi günâh bugün işlenmiyor? İneğe tapmaktan terâzide hîle yapmaya kadar hangi rezâlet yerkürede yok? Zinâ mı, fâiz mi, kumar mı, içki mi, rüşvet mi, artık adı konulamayacak pisliklerin hangisine rastlanmıyor? Dünyânın hangi köşesinde kişi kalb huzûru içerisinde uzanabiliyor; hangi köşesinde fakirin yüzü gülüyor, hangi köşesinde zenginle fakir arasındaki “merhamet-hürmet” dengesi kurulmuş, hangi köşesinde kaynama durmuş?

Mukaddes metinlerin ısrarla altını çizdiği “sebeb-netîce” gerçeği ile hâdiseye bakınca; bütün dünyâyı korkunç felâketlerin beklediğini söylemek bir kehânet değildir. Irak’ı sebebsiz yere işgál etmesinin ABD’ye “Katrina kasırgası” olarak geri dönmesini doğru değerlendiren New Orleans Belediye Başkanı Ray Nagin, bumerangın gerekçesinde hatâ etmiş olabilir; çünkü öyle “küllî” bir hatânın bu kadar “hafif” cezâ ile atlatılması mümkün değildir. Üstelik, eğer Irak’ın işgáli bir cezâlandırma gerekçesi sayılacaksa, “Afganistan, Somali, vb” işgállerle birlikte kıt’aların her yerine dağılmış ABD ordularının fiilî işgálleri de o rakama dâhil edilerek düşünülmelidir ki; terâzideki “Katrina” kefesinin gerçekten çok hafif kaldığı anlaşılabilsin.

Hâsıl-ı kelâm, belli fiillere belli cezâları dünyâda iken vereceğini beyân buyuran ve bu tür cezâlandırmalarına örnek olarak da peygamber kıssalarını hatırlatan Allâhu Zülcelâl Hazretleri, dünyâ yüzünden semâvî mesajın bütün göstergelerini kaldırmaya azmetmiş beşere dahi aynı cezâları verebilir mi? Âmennâ! Aynı cezâların verilmesini gerektiren fiiller işleniyor mu? Evet! Peki, o cezâların gelmemesi için beşerde bir nedâmet, pişmanlık, tövbe emâresi var mı? Yok! O zamân, cezâya temel teşkîl eden kötü fiillerin işleyicileri, karşılığın hemen gelmemiş olmasından dolayı geçmiş kavimlerin yaptığı gibi, hakkı anlatanlarla dalga geçmeye kalkmasınlar. Zîrâ, o “Kudret Sâhibi” imhâl eder, yâni mehil verir; ama ihmâl etmez!

Hakk’ın vaadine binâen, çığ gibi gelerek bütün ülkelerin haritalarını alt-üst edecek felâketleri biz bekliyoruz. Beşerin bu umûmî azgınlığı eğer kıyâmeti tez koparmazsa, inşâallah umûmî cezâlandırmanın akabinde umûmî bir ferec de rahmet-i İlâhiyyeden uzak değildir. Fakat, o gün kimin ayakta kalacağını, ancak dalından düşen her yaprağı bilen biliyor.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.