Varlığın farkında mısınız?

Varlığın farkında mısınız?

Önümüzde kocaman, anlaşılmayı bekleyen bir varlık silsilesi, elimizde ise akıl var. Bir düşünelim, çarkları döndürelim bakalım.

Önümüzde kocaman, anlaşılmayı bekleyen bir varlık silsilesi, elimizde ise akıl var. Bir düşünelim, çarkları döndürelim bakalım. Ne de olsa işleyen demir ışıldar. O halde aklımızın parlaklığı diğer bir deyişle nurluluğu işlemesiyle mümkün. Bu yüzden olsa gerek Kâinatın övünç kaynağı, insanlığın efendisi Hazreti Muhammed (sav) aklı işletmenin ehemmiyetini şu veciz ifadeleriyle nazarlarımıza sunmuş: “Bir saatlik tefekkür bin sene nafile ibadetten hayırlıdır.” Hem o kâmil kulun rabbi Allah da ‘akletmiyor musunuz?... Akıl sahipleri için... Göklerin ve yerin yaratılışında tefekkür ederler, kendi nefislerinde hiç düşünmediler mi?’ (Ali İmran S.191, Rum S. 8) nevinden ifadelerle aklını işleterek nurlandıranları övmüyor mu?

O halde ey temizliği, paklığı, nuru, aydınlığı, olgunluğu kire, pasa, karanlığa ve küflenmişliğe tercih eden insan! Aklımızı işletelim ve kendi kendimize soralım ‘Varlığın farkında mıyız?’

Varlık mı? Yani her şey. Varolan ve varedenin farkındalığı. Sanatın ve sanatkârın farkındalığı. İmzanın ve imza sahibinin farkındalığı. Kısacası yaratıcı olan Allah ve yaratılmış olan her şeyin farkındalığı, bilinci... Nefesin, görüp-duymanın, düşünebilmenin, suyun, ışığın, kâinatın ve her şeyin yaratılmışlığı ve bunları tayin edilmiş gayelere binaen vücuda getirmiş olan Zat’ın yaratıcılığı...

İlahi kelamın diliyle, devenin, yükseltilmiş göğün, dikilmiş dağların, yayılıp döşenmiş yerin yaratılmışlığı, farkındalığı...

Farkında olmaya ve gereğini yapmaya çalıştığımız şey bunlar işte. Aklın işleye işleye, nurlana nurlana, ışıldaya ışıldaya Allah’a varması, O eşsiz saltanat sahibini tanıması ve yaratılmışlığını, döndürülüp hesaba çekileceğini bilmesi ve karşılaşacağı sonu unutmaması... Farkında olmak dediğimiz şey budur işte!

“...Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe olur mu?...” (İbrahim S. 10) Nasıl şu anda bu yazıyı okuyanın varlığı ve bu yazıyı yazanın varlığı hakkında şüphe duyulmuyorsa elbette kendine özgü alfabesiyle yazılmış yer ve gök kompozisyonlarının yazarı olan Allah hakkında da şüphe olmaz ve olmamalı. Zira o Zat’ın varlık ve birliği apaçık bir şekilde görünmektedir. Madem bu evren ve varlık var ve içinde fiiller ve vücud vermeler, yaratılma apaçık. Hem madem ölçülü bir fiil o fiilin faili-yapanı olmadan olmaz. Madem bir kitab katipsiz olmaz. Sanatlı bir nakış nakkaşsız olmaz. Elbette şu kâinatı dolduran hikmetli işlerin ve fiillerin bir faili ve yeryüzünün mevsim mevsim tazelenen, bizleri hayrette bırakan nakışlarının, anlamlı mektuplarının, sahifelerinin bir katibi, bir nakkaşı vardır. Yeter ki insan kendisine bu müthiş kompozisyonu çözmek ve okumak için verilmiş aklını kire pasa terketmesin, işlesin. Görsün baksın nasıl da parıl parıl parıldıyor, ışıldıyor, huzur veriyor.               

“Sanat kudrete, kudret iradeye, irade ilme, ilim hayata delalet eder” (Marifet Ağacı) varlığın farkına var ve “Göklerde ve yerde neler var bir bak, meyveye, kemikleri üst üste bindirip etin giydirildiği bedene bir bak!”(Yunus 101, En’am 99, Bakara 259) Bak ve gör, oku ve anla, anlayıp özümse... Yani varlığın farkına var ey varedilmesinde herhangi bir müdahalede bulunamamış ve kendi kaderine hükmedemeyen aciz, zayıf, biçare insan! Farkına var varlığın ve varlık kompozisyonunda varedenin azamet ve izzetini, büyüklük ve güzelliğini oku, onu tanı, O’ndan gafil kalma!

Allah, varlıktaki apaçık imzanın sahibidir. Var eden... Varlığa yüklediği manayı okuyup bilsin diye akıl sahiplerini yaratan... Varlığın kendisiyle ayakta durduğu, hayat bulduğu sonsuz ve sınırsız gücün, kuvvetin, kudretin, ilmin, iradenin ve hayatın yegane sahibi... Bunu okumamak mümkün değil. İster kafir olsun ister Müslüman hiç şüphesiz bunu herkes okur, görür. Herkes kapıdan gelen tık tıkları duyar da içeri buyur eder mi? Gönül kapılarını Allah’ın marifetine kapatan akıl müflisi gözünü kapayanın kendine gece yaptığını göz kapamakla gece olmayacağını; güneşin yok olmayacağını anlamaz mı? Anlar anlamasına ama düşünmemek için kendini sarhoşluğa, duymamak içinse sefih gürültüye boğar. Zehirli balı tadar, sahte sevmekler arar. Ama nereye kadar? Hani kabir kapısını kapatabildi mi? Aziz suyu bir kenara bırakıp susuzluğunu dindirmek için serapa koşanlar er geç hava bile alamaz hale gelir.

Ya Rab! Yüceliğinle, güzelliğinle, ikram ve ihsanlarınla an be an kendini bizlere tanıtırken gözümüzü kapamaktan, gönlümüzü karartmaktan sana sığınırız. Bizleri Sen’den alıkoyan süfli-aşağılık duygularımızın ve tercihlerimizin elinde bırakma! Bizi merhametinle ve şefkatinle hidayet yollarında yürüt, rızana vardır.

Bir padişahın eşsiz hediyesini getiren kölenin ellerine ve ayaklarına kapanıp o yüce, ikram sahibi Sultanı unutan akıl yoksunlarından kılma Allah’ım.

Tüm varlığın seni tanımak, görmek, anmak, hatırlamak ve emirlerine amade olmak için birer işaret olduğunu, bu dünyada verdiğin bu nimetleri kendininmiş gibi kullanan biz gafilleri varlığın farkına vardır Allah’ım. Varlık aynasından cemalini seyredebilme zevkini bizlere tattır ey Kerim, ey Hadi, ey Rahim.

Ölümle uyanmadan uyandır, uyanık kıl ey Hayy ve Kayyum olan Allah’ım. Ey her bir şeyde kendisine açılmış bir pencere bulunan Allah’ım! Bizleri gönül penceresini karartmış bedbahtlardan kılma. Berrak ve ışıl ışıl bir kalb ile sana yönelebilmeyi ve varlığı okuyabilmeyi, hakkını verebilmeyi bizlere nasib eyle. Ya zel-celali vel ikram, ey zel fadlil azim (c.c)

Keşke farkında olmayanlar, farkında olup da islam ahlakıyla ahlaklanamadığından farklı olamayanlar, ve gözlerini kapamakla kalblerini karartanlar Rabbimin bana “Allah!” demekle tattırdığı nimeti ve “Allah’ı” düşünmekle aldırdığı lezzeti bilselerdi.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.