AB artık ikiyüzlülüğü bırakmış gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır

AB artık ikiyüzlülüğü bırakmış gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Antalya’da yerel ve ulusal basın kuruluşlarına mensup gazetecilerle bir araya gelerek gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Antalya’da yerel ve ulusal basın kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, başta Avrupa Birliği ile olan ilişkiler olmak üzere iç ve dış gündeme dair konular hakkında açıklamalarda bulundu.

“Türkiye’nin, çökmekte olan Avrupa Birliği ile arasına mesafe koyması Türkiye’nin menfaatinedir”

Avrupa Birliğinin (AB) son süreçte Türkiye’ye karşı artık ikiyüzlü tutumunu bıraktığını, gerçek yüzüyle hareket ettiğini söyleyen Yapıcıoğu, şunları ifade etti:

“Gündemde en fazla tartışılan konulardan biri olan Avrupa Parlamentosunun Türkiye ile üyelik müzakerelerinin bir süreliğine dondurulması kararı siyaset arenasında yoğun bir şekilde tartışılıyor. Avrupa Parlamentosu bu kararı alırken ileri sürdüğü gerekçeler kamuoyunun malumudur. Özellikle OHAL ilanı ve OHAL kapsamında yapılan bazı idari tasarruflar, işlemler. Bu karar değerlendirilirken Avrupa’nın ikiyüzlülüğünden dem vurulur. Avrupa’nın haksız bir karar aldığı, çifte standart uyguladığı söylenir. Mesela Fransa’nın bir yılı aşkındır Olağan Üstü Hal ile idare edilmesine ses çıkarmayan Avrupa’nın niçin Türkiye’nin OHAL ile yönetilmesi veya OHAL uygulamalarına bu denli bir tepki gösterdiğine dem vurulur. Bize göre bu süreçte Avrupa Birliği ikiyüzlülüğü bırakmıştır. Şimdiye kadar Türkiye’ye karşı ikiyüzlü davranan Avrupa Birliği, şu anda aslında Türkiye’ye karşı gerçek yüzünü göstermiştir. Avrupa birliği yıkılıyor. Türkiye’nin, çökmekte olan Avrupa Birliği ile arasına mesafe koyması, belli bir uzaklıktan bu yıkılışı seyretmesi Türkiye’nin menfaatinedir. Zira Avrupa Birliği yıkıldığı anda, birliğe üye olan ülkeler, şu veya bu şekilde bu yıkıntıdan paylarına düşen zararı alacaklardır.”

“Olağan bir dönemde olağan bir uygulamayla böyle bir örgütle nasıl mücadele edeceksiniz!”

15 Temmuz darbe girişiminde yaşananlara, darbecilerin nasıl her tarafa nüfuz ettiklerine dikkat çeken Yapıcığoğlu, olağan dönem uygulamalarının bu yapılanmayla nasıl mücadele edeceğini sorgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

“Malumunuz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL ilan edildi. Darbe girişimine kalkışan yapılanmayı biliyorsunuz. FETÖ denen bir örgüt, devletin kılcal damarlarına kadar öyle bir sızmış ki; farz edelim bir memur birisine haksızlık yapıyor, vatandaş kendisine yapılan bu haksızlığı memurun amirine şikâyet ediyor. Amir de aynı örgüte mensup, onun bir üstünde bulunan müdüre gidiyor, müdür de aynı örgüte mensup. Onun bir üstünde genel müdürlüğe taşısa o da aynı teşkilata mensup. İşi mahkemeye götürse hakim yine aynı örgüte mensup. Temyiz etse Danıştay ya da Yargıtay aynı örgüte mensup. Öyle bir sızmışlar ki, bütün köşe başlarını  tutmuşlar. Olağan bir dönemde olağan bir uygulamayla böyle bir örgütle nasıl mücadele edeceksiniz!”

“Olağan hale gelinmesi bizim de talebimizdir”

OHAL uygulamasının daha fazla uzamamasının kendilerinin de talebi olduğunu, ama yapılan mücadelenin zorluğunu da gördüklerini belirten Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:

“Generallerin yarısı, polis teşkilatının da özellikle emniyet ve istihbarat, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele, terörle mücadele, bu birimlerdeki amirlerin belki büyük bir çoğunluğu, emniyet personellerinin yüzde 80’lere varan bir kısmının örgüte mensup olduğu soruşturmayı yürüten makamlar tarafından dile getirildi. Bir memleket düşünün ki, o memleketin hâkimlerinin, savcılarının yaklaşık 3’te biri bir örgüte mensup. Bulundukları makamları, ellerinde tuttukları yetkileri, kendi mensup olduğu örgütün çıkarları için kullanıyorlar. Bunu bir silah gibi kullanılıp kendilerine muhalif onlara, kendilerine engel olarak gördükleri diğer kesimlere karşı bir silah gibi kullanıp o vatandaşları mağdur ediyorlar. Dolayısıyla böyle bir örgütle baş edebilmek, normal yasalarla veya normal prosedürle mümkün değildir. Olağan üstü halin daha fazla uzamaması ve bir an önce bu mücadelenin sonlanması ve olağan hale gelinmesi bizim de talebimizdir. Fakat bu mücadelenin bazı zorlukları vardır.”

“Halkın inancına, örfüne, kültürüne, tarihine, geleneklerine uygun yerli bir anayasa yapılmalıdır”

Siyasi partilerin seçimlerden önce halka yeni anayasa sözü verdiklerini, 2015 seçimlerinden sonra mecliste anayasa uzlaşma komisyonu kurulduğunu, anlaşma sağlanan maddelerin hayata geçirilmediğini, gelinen aşamada ise sadece iktidar partisi olan AK Parti ile MHP’nin başkanlık sistemi yerine “partili cumhurbaşkanlığı” sistemini getirecek çok sınırlı 15-20 maddelik bir anayasa değişikliğini görüldüğünü ifade eden Yapıcıoğlu, bunun yetersiz olacağını belirterek şu önerilerde bulundu:

“Bu değişikliğin sadra şifa olmayacağını düşünüyoruz. Bizim kanaatimize göre vatandaşın talebi ve siyasi partilerin kahir ekseriyetinden dolayı vatandaşa vermiş oldukları söz, tamamen yeni bir anayasadır. Bize göre sil baştan tamamen sivil, halkın inancına, örfüne, kültürüne, tarihine, geleneklerine hafızasına uygun, genlerine uygun, tamamen yeni bir anayasa yapılmalıdır. Bu anayasa tamamen yerli olmalıdır. Fakat şu anda meclis tablosu, böyle bir şeyi mümkün kılmıyor. Bu yeni anayasa değişikliği ile getirilecek olan partili cumhurbaşkanlığı sistemi ne getirir ne götürür henüz tam olarak netleşmiş değil.

MHP ve AK Parti karşılıklı olarak, kendi taslaklarını birbirine sundular. Kamuoyuna yansıdıktan sonra biz de arkadaşlarımızla oturup bunu değerlendireceğiz. Eğer bu yapılmak istenen değişiklik, milletin ve memleketin menfaatine görünürse aleyhimize de olsa bunu destekleriz. Eğer bu değişiklik bizim lehimize memleketin aleyhine olacaksa bu şartlarda karşı dururuz. Bunu da kamuoyu ile paylaşırız. Önemli olan kamuoyunun menfaatidir.  Önemli olan milletimizin maslahatıdır. Bu açıdan buna bakıp değerlendireceğiz. Netleştikten sonra inşallah bu konudaki görüşlerimizi de kamuoyu ile paylaşacağız.”

“Adalet sadece suç işleyen insanlara ceza vermek değildir”

Yapıcıoğlu, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlarken, FETÖ yargısı mağduru mahkûmlar için yeniden yargılama yolunun bir türlü açılmamasına ilişkin bir soruya şu cevabı verdi:

“Bu konuda bize de yoğun talepler geliyor. Gerek basın aracılığıyla gerekse hükümet yetkilileriyle görüşen arkadaşlarımız bunu dile getirdi. 4 binin üzerinde hâkim ve savcı FETÖ ile ilişki içinde olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. HSYK, hâkim ve savcıları meslekten ihraç ederken, kamuoyuna açıkladığı gerekçede, bu gerekçe ki resmi gazetede yayınlandı. Burada, hâkim ve savcıların kendi bulundukları makamı ve ellerinde bulundurdukları yargı gücünü, kendilerine karşı olan kesimlere yönelik bir silah olarak kullandıkları ve adaleti yerine getirme gibi bir niyetlerinin olmadığı açık bir şekilde belirtilmektedir.

Dolayısıyla ‘Siz adil olmayan kararlar verdiniz. Kendi ideolojik veya örgütsel çıkarlarınız doğrultusunda yargıyı bir silah olarak kullandınız.  Bu nedenle sizi meslekten atıyoruz.’ demişseniz, o halde onların muhaliflerine karşı veya kendilerine tabi olmayanlara karşı ideolojik bir şekilde vermiş oldukları kararları ayıklayıp mağdur olan insanların mağduriyetlerini gidermelisiniz. Adalet sadece suç işleyen insanlara ceza vermek değildir. Onların zulmettiği insanlara da haklarını iade etmeyi gerektirir. Hükümetten böyle bir beklenti vardır. Ancak ne yazık ki bugüne kadar ciddi bir adım atılmamıştır. Evet, yargı mensuplarının bir kısmı meslekten atıldığından dolayı yargıçların sayısı azalmış olabilir, adliyelerde iş gücü çok fazla olabilir. Fakat buna dayanarak haksızlığa, zulme uğradığını bilmiş olduğunuz insanlara; siz bu zulmü çekmeye devam edin, demeye hakkınız yoktur.”  

“Erken yaşta evlilik”

Son günlerin tartışılan bir diğer gündem konusu “erken yaşta evlilik” hakkında da açıklamada bulunan Yapıcıoğulu, yüzyıllardır toplumun meşru gördüğü bir kültürü, geleneği düğün dernek kurularak yapılan evlilikleri, cinsel istismarcılarla aynı kategoride değerlendirmenin kimsenin hakkı olmadığını söyleyerek şu önemli değerlendirmede bulundu:

“Bize göre çocuk yaştaki birisine tecavüz edenin cezası idamdan başka bir şey olmamalıdır”

“Erken yaşta evlilik bizim toplumumuzun bir gerçeğidir. Kanun nazarında bu suç olsa da mahkemeler o yaşta evlenmiş kişileri cinsel istismarcı olarak değerlendirip aileleriyle birlikte onlara cezalar verse bile; toplumun nazarında, örfünde, kültüründe bu meşru bir şeydir. Düğün dernekler kurarak, halaylar çekerek gençlerini evlendirmektedirler. İşin doğruluğunu, yanlışlığını ben bir kenara bırakıyorum. Yalnız toplumun tamamen meşru gördüğü bir şeyi, yüzyıllardır devam ettirdiği bir geleneği, tepeden inme kanunlarla yasaklayıp bu insanlara tecavüzcü damgası vurmak hiç kimsenin hakkı olmamalıdır. Elbette çocuklara tecavüz eden insanların, onların bedenlerine göz koyup hayvani heveslerini tatmin edenlerin en şiddetli şekilde cezalandırılması lazımdır. Hatta bize göre çocuk yaştaki birisine tecavüz edenin cezası idamdan başka bir şey olmamalıdır. Ama kanunun öngördüğü yaştan küçüktür diye, toplumun tamamen meşru gördüğü evlenen kişileri de bunlarla aynı kategoriye koyması kabul edilebilecek bir şey değildir.  Hükümet bu değişiklik önerisini yeterince anlatamadığını ifade etmiştir, daha sonra geri çekmiştir. Evet, hükümet bunu anlatamamıştır, anlatamaz da. Çünkü bu hükümet iktidara gelmeden önce şu anda cezaevinde olanların önemli bir kısmı yasal olarak evlenebiliyorlardı. Bu değişikliği AK Parti yapmıştır. Şu anda dizlerine vursa da yeridir.

İLKHA

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.