M. Zülküf YEL

M. Zülküf YEL

Adalet mülkün temelidir

Bugünkü yazımızda, dış gündem yerine, iç gündem ile alakalı önemli bir konuyu ele almayı düşünüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı adaletin kaybolduğu bir dünyada, söylemleri ve bazı adımları ile adeta mazlumların ümidi oldu diyebiliriz. Bu hassasiyet ve duruşundan dolayı dünya genelinde bir sempati kazanmış bulunmaktadır. Çok sayıda insanın gönlünü fethetmiştir. Özellikle Filistin davası konusundaki duruşu (bazı eksikliklerle beraber, reel siyaset zemini ve diğer devlet başkanlarının tutumları göz önünde bulundurulduğunda) takdire şayan olarak görülmüştür. "Dünya beşten büyüktür" söylemi adeta bir slogana dönüşmüştür. Farklı fikirdeki devlet başkanları, Sayın Başkan'ın yapmış olduğu çıkışları farklı gerekçelerle takdirle karşıladıklarını beyan etmektedirler. Uluslararası siyaset anlamında (mevcut imkanlar çerçevesinde) genel hatları ile olumlu değerlendirilecek bir duruş ortaya koymaktadır. Filistin davası konusu başta olmak üzere dünya üzerindeki mazlumların yanında olacağını beyan etmektedir. Buraya kadar ortaya konulan söylem ve eylemler son derece net ve anlaşılır bir keyfiyete sahiptir. Lakin evin içine baktığımız zaman, mazlumları sahiplenip dertlerine ortak olma ve Fırat'ın kıyısındaki kurdun ağzından koyunu alma söyleminin pratik ifadesini göremiyoruz. Fırat'ın kıyısındaki kuzu ve koyunları geçtik; kurtlar, Allah dostlarını, Allah yolunun yolcularını bir bir kapmaktadır. Unutmayalım ki, Fırat'ın kıyısındaki koyunlardan evvel, kurtların kapmış olduğu mazlumların hesabı bizden sorulacaktır.

Malum olduğu üzere bu günlerde MHP'nin af teklifi yoğun olarak tartışılmaktadır. İçeriğine baktığımızda, akla ziyan bir içerik ile karşı karşıya kalmaktayız. Farklı kaygılarla hazırlanan bu yasa tasarısı, iddia edildiği gibi toplumsal barışa hizmet etmekten son derece uzaktır. Devletin ancak kendisine karşı işlenen suçları affedebileceği, vatandaşa karşı işlenen suçları ise affetme yetki ve selahiyetine sahip olmadığı gerçeği unutulmaktadır.

Haksız sebeplerle ve hukuki çerçeveye sahip olmayan davalar neticesinde 20 – 25 yıldır zindanlarda olan insanların mağduriyetlerine son vermek yerine, halkı tedirgin eden ne kadar zümre varsa bunların sokağa salınmasının hazırlığı yapılmaktadır. Hukuki ve insani olarak bu tarsarruf doğru olmadığı gibi siyaseten de bu adım bir harakiri niteliğindedir. Kimse emniyet güçlerinin zar zor derdest ettiği ve böylelikle toplumun, kendilerinin içeriye tıkılmasıyla birazcık nefes aldığı bu kişilerin, serbest bırakılmasını takdir ile karşılamaz. Tam tersine, bu anlamda kazanılan takdirler buhar olup gider.

Kur'an hadimi olan ve İslam davasını yüklenen insanların, devlet içerisindeki FETÖ uzantıları marifeti ile devletin imkanları kullanılarak mahkum ettiği şahıslar ise unutulmaktadır. Bu mazlumları mahkum edenlerin neredeyse tamamı terörist olarak nitelendirilmekte ve bir çoğu da cezaevlerine atılmıştır. Böylesi bir durumda, hukuken terörist olarak görülen insaların vermiş olduğu karaların geriye doğru ilgası gerekir. Normal şartlarda hal bu iken, bir af yasa tasarısında bile bu insanlar unutulmaktadır.

Bunun yanı sıra, bu insanlara okutulmadan imzalatılan veya korkunç işkenceler altında kabul ettirilen ifadeler neticesinde müebbet hapis cezaları verilmiştir. Savcılıkta bu ifadeler reddedildiği halde ve bu ifadelerin hukuki geçerliliğe sahip olmadığı bilindiği halde, hala bu ifadelerle mahkum edilen insanlar 25 yıldır cezaevinde yatmaktadır. FETÖ mahkum olduğu halde FETÖ'nün mahkum ve mağdur ettikleri de yine içerdedir. Bu nasıl bir iştir? Bunu izah edebilecek bir babayiğit varsa iki adım öne çıkıp izah etsin de biz de anlayalım. Hani dijital verilerin delil olmadığı mahkeme kararları ile tescil edilmiş ve bunun neticesinde Ergenekon davasından yargılanan şahıslar beraat etmiş ve hatta kendilerine yüz binlerce lira tazminat ödenmişti? Ne oluyoruz? Hani hukuk? Bu ülkede hukukun üstünlüğü mü yoksa üstünlerin hukuku mu geçerlidir?

90'lı yıllarda devlet otoritesinin kaybolduğu ve vatandaşını koruma konusunda aciz kaldığı bir dönemde, dindar vatandaşların mal ve canlarına dönük vahim saldırılar olmuştur. Bu vatandaşlar, devletin bu acziyeti hengamında mal ve canlarını koruma konusunda nefsi müdafaada bulunmuştur. Nefsi müdafaa, evrensel hukuk kurallarına göre temel bir haktır ve cezadan beridir. Ne yani, bu vatandaşlar kendilerini öldürmeye gelen saldırganlara kurbanlık koyun gibi boyunlarını mı uzatsalardı? Devletin, devletliğini yapamadığı bir ortamda, vatandaş, kendisini saldırganlara karşı müdafaa etmişse bunun cezası müebbet hapis cezası mıdır?

Bu insanlar; ya İslami faaliyetlerden dolayı ya FETÖ komplosuna kurban olduklarından ya İslam ve insanlık düşmanlarının hukuksuz tutumlarından dolayı ya da nefsi müdafaadan dolayı zindanlara atılmışlardır. Bu günkü hukuka göre bunların hiç bir tanesi suç değildir.

Sayın Başkan,

Fırat'ın kıyısındaki koyunu bırakın, zindanlardaki mazlumlara bakın. Belki koyundan dolayı Allah seni mazur görebilir; ama zindandaki mü'minler için aynısını söyleyemem.

Adalet, mülkün temelidir. Adalet kaybolunca, rüzgar mülkü alıp götürür.

Bizler dost olarak bu keskin hakikati belirtmiş olalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.