Bakan Pakdemirli İLKHA'nın sorularını yanıtladı

Bakan Pakdemirli İLKHA'nın sorularını yanıtladı

Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanındaki temel stratejisi ve projeleri hakkında önemli bilgiler veren Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, temel hedeflerinin dünyada ve bölgede söz sahibi bir ülke olmak olduğunu vurguladı.

Bakan Pakdemirli, "Küresel ölçekte model bir ekolojik kaynak yönetimi" vizyonuyla, üretmekle kalmayıp ulaşılabilir, katma değeri yüksek, rekabet edebilir markalar oluşturmanın gayreti içerisinde olduklarını belirtti.

2019-2023 yıllarını kapsayan Stratejik Plan ile politikalar doğrultusunda, sonuç odaklı, hedeflere dayalı yönetim anlayışının yerleşmesi ve hizmetlerde kalitenin artırılmasını amaçladıklarını belirten Pakdemirli, gelecek beş yıla yönelik 7 amaç, 30 hedef ve 124 performans göstergesi belirlediklerini ifade etti.

Bakan Pakdemirli, "Güçlü Tarım, Güçlü Türkiye' ilkesiyle rekabetçi, örgütlü, verimli, kaliteli, sağlıklı, rekabet düzeyi yüksek, teknolojik ve sürdürülebilir üretim modelleri için çiftçimizle, üreticimizle birlikte, omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz." dedi.

2020 yılında bakanlık bütçesinin yüzde 54,5’ini desteklere ayırdıklarını belirten Pakdemirli, "22 milyar lira destekleme ödemesi yapmayı planlıyoruz. Ayrıca 2020 yılı içinde üreticilerin desteklenmesi için ek kaynak oluşturulması hususunda çalışmalar da yapacağız." şeklinde konuştu.

"Anadolu topraklarında yapamayacağımız, başaramayacağımız hiçbir şeyin olmadığı aşikardır." diyen Pakdemirli, "Bu nedenle üretici, tüccar, sanayici, ihracatçı, Bakanlıklar, STK’ların birlikte sağlayacağı ivme ile önceliğimiz ve hedefimiz tarım sektöründe üretim ve kaliteyi arttırmaktır." ifadelerini kullandı.

Pakdemirli, 2020 yılında kırsal kalkınma projelerine verilecek desteklerle 16 bin yeni istihdam hedeflediklerini de belirtti.

Tohumculuk konusunda 7 bölgede yer alan toplam 18 araştırma enstitüsünde çeşit geliştirme çalışmaları yürüttüklerini belirten Pakdemirli, "1963 yılından bugüne kadar tarla bitkileri alanında toplam 739 çeşit, sebze tohumculuğunda ise 242 çeşidi tescil ettirerek, özel sektör aracılığıyla çiftçilerimize ulaştırdık." dedi.

Röportajın tamamı:

Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanındaki temel stratejisi nedir? 2019 yılında tarımsal destek 16,1 milyar TL olarak açıklandı. Bu destekler bağlamında belirlenen hedeflerin gerçekleşme oranı nedir?

Tarımı etkileyen en önemli faktörleri; iklim değişikliği, su kaynaklarındaki azalma ve küresel su talebindeki artış, güvenilir gıdaya olan talep, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, iç ve dış göçlerden kaynaklanan nüfus hareketliliği, tarım arazilerinin durumu ve doğal afetler olarak sıralayabiliriz.

Bu faktörleri dikkate alarak "Ülkemizdeki ekolojik kaynakların kalkınma modeli perspektifiyle etkin, verimli ve sürdürülebilir bir şekilde harekete geçirilip ekolojik, bitkisel ve hayvansal katma değer vasıtasıyla ekonomik güvenliği ve gıda arz güvencesini sağlayarak, insan sağlığını güvence altına almak" misyonuyla dünyada ve bölgesinde söz sahibi bir ülke olmak temel hedefimizdir. Bu hedefler doğrultusunda Bakanlığımız, ekonomik ve fiziksel anlamda sürdürülebilirliği sağlamanın ve toplumumuza yeterli ve sağlıklı gıda sunumunu gerçekleştirmenin sorumluluğunu taşımaktadır. Bakanlığımız "Küresel ölçekte model bir ekolojik kaynak yönetimi" vizyonuyla, üretmekle kalmayıp ulaşılabilir, katma değeri yüksek, rekabet edebilir markalar oluşturmanın gayreti içerisindedir.

2019-2023 yıllarını kapsayan Bakanlığımız Stratejik Planı ile politikalar doğrultusunda geleceğimizi planlayarak, sonuç odaklı, hedeflere dayalı yönetim anlayışının yerleşmesi ve hizmetlerimizde kalitenin artırılmasını amaçlıyoruz. Stratejik Plan kapsamında iyi yönetim ilkeleri doğrultusunda katılımcı yaklaşımla iç ve dış paydaşlardan alınan görüş ve öneriler dikkate alınarak gelecek beş yıla yönelik 7 amaç, 30 hedef ve 124 performans göstergesi belirledik.

Tarım, ülkemiz için stratejik bir sektördür ve yakın bir gelecekte gıda arzı ve güvenliği dünyada en önemli konu olacaktır. Bu noktadan hareketle tarım gelecekte bugünkünden çok daha önemli ve kritik bir noktada olacaktır. Dünyayı doyuran ülke, dünyanın lider ülkesi olacaktır. Bakanlık olarak, tarımsal politikalarımızı ve projelerimizi bu bakış açısıyla hayata geçiriyoruz. Tarımsal üretimle ilgili olarak yüksek katma değer sağlayacak projelere öncelik veriyoruz. Türkiye ekonomisi ve sosyal yapısında en önemli sektörlerin başında gelen tarım ve ormancılık etkin ve kararlı politikalar ile ekonomimize önemli katkılar sağlayan bir sektör olmaya devam edecektir. Bu anlayış çerçevesinde, ülke güvenliğinde de stratejik öneme sahip gıda ve tarımın, sürdürülebilir yönetimi için çalışmalarımız aralıksız devam edecektir.

Ayrıca, bu yıl içerisinde gerçekleştirdiğimiz III. Tarım Orman Şûra'sında ana hedef olarak; çiftçilerimizin refahı, tarımsal üretimin artışı, güvenilir gıdanın temini, doğal kaynaklarımızın sürdürülebilirliği, orman ürünlerinde üretim artışı, üretici ve tüketicimizin korunması ilkeleri belirlenmiştir. "Ortak Akıl Buluşması" temasıyla düzenlenen şura boyunca Türk tarımı ve ormancılığı ile ilgili son derece verimli, kapsamlı tartışmalar yapılmış, sektörün tüm paydaşları görüşlerini, eleştirilerini ve geleceğe dair önerilerini özgür bir şekilde ifade imkânı bulmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından şuranın 60 maddelik sonuç bildirgesi açıklanmıştır.

Bu çerçevede "Güçlü Tarım, Güçlü Türkiye" ilkesiyle rekabetçi, örgütlü, verimli, kaliteli, sağlıklı, rekabet düzeyi yüksek, teknolojik ve sürdürülebilir üretim modelleri için çiftçimizle, üreticimizle birlikte, omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz. Üreticilerimizle, yetiştiricilerimizle, çiftçilerimizle el ele vererek Türkiye Tarımını hep birlikte dünya markası yapacağız. Tarım sektöründe verimliliği ve ülkemizin dünya pazarlarındaki etkinliğini artırmak adına çalışmalarımız tüm hızıyla devam edecek.

Ülkemiz, jeotermal kaynak bakımında Avrupa’da birinci sırada yer alıyor. Bu kaynağımızı örtüaltı üretimini artırmak amacıyla bir çalışma başlattık. Özellikle kış aylarında örtüaltı işletmelerin üretim maliyetini artıran en önemli faktör ısıtma giderleridir. Isıtma giderlerini düşürmek ve jeotermalle ısıtılan modern sera yatırımlarının önünü açmak amacıyla geçen yılın sonunda "Seracılık Alt Yapısını Geliştirme Projesi"ne başladık. Jeotermal kaynak potansiyeli yüksek sahalarda alt yapı yatırımını tamamlayarak, bu sahaları yatırıma hazır hale getireceğiz. Böylece 20 bin dekar modern sera yatırımının yanında bu işletmelerde yaklaşık 28 bin kişinin istihdam edilmesini sağlamış olacağız. Bu işletmelerde; yüksek verimli, kaliteli, sürdürülebilir, iç ve dış pazar taleplerine uygun, güvenli, güvenilir ürünler yetiştireceğiz.

Sözleşmeli üretimle ilgili de mevzuat çalışması yapılıyor. 2020 yılında sözleşmeli üretimi yaygınlaştırmak, bilinirliğini artırmak, ürün planlaması yapabilmek, alıcı ve satıcı arasındaki sorunları hızla çözüme kazandırabilmek için "Sözleşmeli Üretim Mevzuatı"nda değişiklik yapacağız, bu konuda sona yaklaştık. Çalışmamız tamamlandığı zaman sözleşmeli üretimi kayıt altına alacağız, nerede, ne kadar, ne zaman hangi ürünü elde edeceğimizi takip edeceğiz. Üretim planlamasının ilk ayağını belirleyeceğimiz ürünlerle gerçekleştirmiş olacağız.

Ayrıca, sözleşmeli üretimi destekleyerek belli dönemlerdeki ürün arzındaki daralmayı minimum seviyelere indirmek ve farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz.

Diğer taraftan, tohumdan sofraya çiftçimizi, üreticimizi koruyor; tüketicimizi de kolluyoruz. Bu noktada üreticimize önemli miktarda destek sağlıyoruz. Tarımsal destekleri, verimlilik ve kaliteyi artıracak şekilde çeşitlendirerek, kırsal kalkınmayı ve sektörde sürdürülebilir gelişmeyi sağlamak amacıyla etkin bir yapıya kavuşturduk.

2019 yılı için çiftçilerimize, üreticilerimize ödemeyi planladığımız tarımsal destekleme başlangıç bütçemiz 16,1 milyar lira idi. Ancak yılsonu itibari ile ödediğimiz rakam 17,2 milyar liraya ulaştı. Geçen yıl üreticilerimize; alan bazlı için 4,2 milyar lira, fark ödemeleri için 4,6 milyar lira, hayvancılık için 5 milyar lira, tarım sigortaları için 1,1 milyar lira, kırsal kalkınma için 466 milyon lira, telafi edici ödemeler kapsamında 271 milyon lira, diğer tarımsal amaçlı destekler için 1,6 milyar lira ödeme gerçekleştirdik.

Son 17 yılda çiftçilerimize, üreticilerimize ödediğimiz toplam nakit destek miktarı ise 137,5 milyar liraya ulaştı.

Uyguladığımız politikalar ve verdiğimiz desteklerle; son 17 yılda, bitkisel üretim miktarı yüzde 19,5 artış ile 98 milyon tondan 117 milyon tona, tarla bitkileri üretim miktarı yüzde 9,8 artış ile 58 milyon tondan 63,8 milyon tona, meyve üretimi yüzde 55,0 artış ile 13,2 milyon tondan 20,6 milyon tona, sebze üretimi yüzde 20,4 artış ile 25,8 milyon tondan 31 milyon tona, çay ve baharat bitkileri yüzde 96,8 artış ile 885 bin tondan 1,8 milyon tona yükseldi.

Üretimdeki bu artışı, ürünlerin bitkisel üretim değerlerine yansımakta ve tarım sektörünün gayri safi hasılasını yükseltmekte ve ihracat potansiyelini artırmaktadır.

Sonuç olarak, geçen 17 yıllık dönemde ülkemizin mevcut tarımsal altyapısı ve potansiyeli kullanılarak bitkisel üretimde ciddi ilerlemeler kaydedildi. Üretim ile birlikte verim ve kalitenin artması, ürün çeşitliliğinin sağlanması, iç ve dış pazar odaklı üretimin şekillenmesi, ürün işleme ve değerlendirme kapasitesinin üst düzeyde kullanımı ile ülkemizin milli gelirinin artışında önemli bir yeri bulunmaktadır.

2020 yılında ise bakanlık bütçemizin yüzde 54,5’ini desteklere ayırdık 22 milyar lira destekleme ödemesi yapmayı planlıyoruz. Ayrıca 2020 yılı içinde üreticilerin desteklenmesi için ek kaynak oluşturulması hususunda çalışmalar da yapacağız.

Önümüzdeki dönem tarım ve hayvancılık bağlamında Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltacak projeler nelerdir?

Ülkemizce, gerçekleştirilen ithalatın bir kısmı arz açığı olan ürünlerde iç pazar talebi doğrultusunda gerçekleşirken, bir kısmı da dünya ile rekabet eden, dünyanın ileri teknolojilerini kullanan sanayimizin tam kapasite ile yıl boyunca çalışabilmesini sağlamak amacıyla yapılıyor. Bilindiği üzere ülkemiz un ve bulgur ihracatında dünya lideri, makarna ihracatında ikinci, mercimek ihracatında ise ilk üç arasında yer alıyor.

Üretimin yanında sanayinin sürdürülebilirliğini sağlamak da önem arz ediyor. Malum, her ürünü her yerde yetiştirmek mümkün değildir; bitkinin ekolojisine en uygun ve bitkinin en verimli olduğu alanlarda yetiştirilmesi ekonomik olmaktadır. Bu anlamda, büyük bir coğrafyaya sahip olan ülkemizde ürün çeşitliliği de oldukça fazla olup, üreticiler yetiştiricilik alışkanlıkları, ürünün fiyatlanması, pazarlama imkânlarına göre ürünlere yönelebilmektedir.

Çiftçilerimizin çeşitli nedenlerle nadasa bıraktığı alanları tekrar tarıma kazandırmak amacıyla ise Nadas Alanlarının Değerlendirilmesi Projesini başlattık.

Bu kapsamda, 2018 yılında 42 bin dekar alanda baklagiller-hububat ekilişi ile başladığımız projeye 2020 yılında 200 bin dekar alanda devam edeceğiz ve her sene bu alanları artıracağız. Proje ile bir bilinç oluşturmayı başardık. Üreticilerimizin ilgisi neticesinde nohut üretimimizi 600 bin tonun üzerine çıkarmayı başardık.

Önümüzdeki dönemde kırmızı mercimek, kuru fasulye ürünlerinin üretimini artırmaya yönelik projeleri hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Diğer taraftan, kimyevi gübre üretiminde kullandığımız hammaddeler bakımından dışa bağımlılığımız söz konusu. Bu bağımlılığın ve cari açığın azaltılması amacıyla ağırlıklı olarak yerli kaynaklarla üretimi yapılan organik ve organomineral gübre kullanımı teşvik ediyoruz. Bu çerçevede ilk defa gübre desteğine ek olarak organik ve organomineral gübre kullanan çiftçilerimize dekar başına 10 lira destek vereceğiz.

Zirai mücadelede yerli kaynakların kullanılması konusunda araştırma enstitülerimizin de önemli çalışmaları bulunuyor. Bu kapsamda, araştırmacılarımız zeytin sineği ve Akdeniz meyve sineği ile mücadele amacıyla Ziray isimli cezbedici bir ürün geliştirdi. Mülkiyet hakları Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitümüze ait ürün, talepler doğrultusunda yılda ortalama 200 ton üretiliyor. Bu ürünü kâr amacı gütmeden çitçilerimizin hizmetine sunuyoruz. Bu ürün sayesinde ülkemiz ekonomisine ve cari açığın azaltılmasına da katkı sağlıyoruz.

2020 yılında tarım ve hayvancılık alanında üretim ve kaliteyi artıracak teşvik paketler nelerdir? Teşvik paketleri ile klasik bireysel üretime devam etmek kalıcı çözüm olabiliyor mu?

Üreticilerimizin girdi maliyetlerinin düşürülmesi, üretimde kalmalarını sağlamak ve üretimde sürdürülebilirliği temin etmek amacıyla alan bazlı ve fark ödemesi şeklinde ürün desteklerinin yanında, üretim tekniklerine bağlı olarak (organik tarım, iyi tarım uygulamaları) destek uygulamaları da yürütüyoruz. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı olan üreticilerimize verdiğimiz bu desteklerde, bizim için stratejik öneme sahip ve arz açığı olan ürünlerin yanında insan beslenmesi ve gıda güvenliği, hayvansal üretim için yem ihtiyacı, bölgesel önem (monokültür), dış pazarda rekabet gücü olan ürünler önceliklerimiz arasında yer alıyor. Üretime verdiğimiz desteklerin yanında, hasattan sonra ürünün depolanmasını ve sonrasında ürüne katma değer kazandıran işleme tesislerine de hibeler sağlıyoruz. Dolayısıyla daha iyisini yapmak ve üreticilerimizin gelirini artırmak için yoğun mesai harcıyoruz.

Bu doğrultuda 2020 yılı ürünü için gerekli teknik ve mevzuat çalışmalarına başladık. Tarımsal üretime bütüncül yaklaşımla baktığımız zaman bereketli Anadolu topraklarında yapamayacağımız, başaramayacağımız hiçbir şeyin olmadığı aşikardır. Bu nedenle üretici, tüccar, sanayici, ihracatçı, Bakanlıklar, STK’ların birlikte sağlayacağı ivme ile 2023 hedeflerimize ulaşmak önceliğimiz ve tek hedefimiz tarım sektöründe üretim ve kaliteyi arttırmaktır.

Tarım, gıda ve hayvancılık sektöründe istihdamı artıracak teşvikler nelerdir?

Bakanlık olarak Kırsal Kalkınma Yatırımları Destekleme (KKYD) Programı kapsamında verdiğimiz hibe programları ile istihdama yönelik yatırımlara destek sağlıyoruz. Bu kapsamda 2006 yılından bugüne kadar verdiğimiz 4 milyar liralık hibe sayesinde kurulan tarımsal tesislerde 97 bin kişi istihdam edildi.

Diğer taraftan IPARD destekleri ile 2011-2019 yılları arasında 66 bin kişiye istihdam imkânı sağlandı.

2020 yılında ise kırsal kalkınma projelerine vereceğimiz desteklerle 16 bin yeni istihdam yaratmayı hedefliyoruz.

Gıda güvenliği ve yerli tohum hakkında yapılan çalışma ve projeler hangi aşamadadır? Türkiye dışa bağımlı olmadan yerli tohumda hangi seviyelerdedir?

Son yıllarda uygulanan politikalar neticesinde sertifikalı tohum üretimi ve ihracatında büyük artışlar yaşandı. Sertifikalı tohum üretimi 2002 yılında 145 bin ton iken yüzde 630 artarak 2018 yılında 1.059 bin tona ulaştı. Yurtiçinde kullanılan sertifikalı tohumluğun üretiminin yüzde 96’sı yerli ve millidir. Sadece yüzde 4’lük bir miktar yurtdışından ithal edilmektedir. İthal edilen bu kaynak materyalin yurtiçinde üretimini teşvik etmek amacıyla üst kademe tohumluk üretimi yapan tohum üreticilerine ilave destekleme sağlıyoruz.

Ülkemiz tohumculuk sektöründe yaşanan olumlu gelişmeleri dikkate alarak, ülkemiz tohumculuk sektörünü yerli ve milli kaynaklarla yapılacak üretimle daha üst seviyelere taşımak için çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Bu kapsamda üstün nitelikli milli çeşit geliştirmek amacıyla yapılan çeşit ıslah AR-GE çalışmaları, yerli sertifikalı tohum üretimi ve kullanımını desteklenmeye devam edeceğiz.

Tohumculuk konusunda bakanlığımıza bağlı 7 bölgede yer alan toplam 18 araştırma enstitümüzde ileri Ar-Ge merkezlerimizde çeşit geliştirme çalışmaları yürütüyoruz.

Araştırma enstitülerimizce 1963 yılından bugüne kadar tarla bitkileri alanında toplam 739 çeşit, sebze tohumculuğunda ise 242 çeşidi tescil ettirerek, özel sektör aracılığıyla çiftçilerimize ulaştırdık.

Çeltik tohumluğunda ithalattan ihracata geçtik ve ilk yerli siyah çeltik çeşidini geliştirdik.

10 adet yerli patates çeşidi geliştirildi ve tescil edildi.

Ülkemizde üretilen ekmeklik buğdayın yüzde 60’ı, makarnalık buğdayın yüzde 69’u, arpanın da yüzde 85’i bakanlığımızca geliştirilen tohumlardan elde edildi.

Türkiye F1 Hibrit Sebze Çeşitlerinin Geliştirilmesi ve Tohumluk Üretiminde Kamu-Özel Sektör İşbirliği Projesi ile yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranı son 16 yılda yüzde 10’dan yüzde 60’a çıkardık. Ayrıca enstitülerimizdeki sebze gen havuzu büyüklüğü 10 kat arttı. Domates, biber, patlıcan, hıyar, kavun, karpuz, kabak, lahana gibi 8 sebze türüne ait 15 binden fazla örnek, 5 araştırma enstitüsünde muhafaza altına alındı. 21 özel sektör tohum firması ile işbirliği kapsamında 200’den fazla genetik materyali özel sektöre aktardık

Yazlık sebze kapsamında, domates, biber, patlıcan, hıyar, kavun, kabak ve karpuz gibi türlerde 320 nitelikli hat ve 42 çeşit geliştirdik, bunlardan 212 hat ve 31 çeşidi özel sektöre devrettik.

TÜBİTAK desteğiyle "Kışlık Sebze Yetiştiriciliğinde Hat ve Çeşit Geliştirme" projesini başlattık. Bu proje ile kışlık sebze tohumculuğunda yerli tohum kullanım oranını orta vadede yüzde 30’lara, uzun vadede ise yüzde 50’nin üzerine çıkarmayı amaçlıyoruz.

Yerli sebze tohumculuğunun geliştirilmesi projesi kapsamında ise enstitülerimiz tarafından ıslah edilen ve tescil edilen yerli domates, biber, patlıcan, hıyar ve kavun çeşitlerinin tohum üretimleri yapılıyor, Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla çiftçilerimize ulaştırılıyor.

İlaç, parfümeri, gıda, tekstil ve bazı diğer sektörlerin ihtiyacı olan tıbbi ve aromatik bitkilerin yurtiçinde temin edilebilmesi için ihtiyaç duyulan standart tohumların geliştirilmesi konusunda araştırma enstitülerimiz aracılığıyla çalışmalarımız sürüyor. Bu çerçevede tıbbi ve aromatik bitkiler alanında 14 farklı türde toplam 24 çeşidi tescil ettirdik.

Ülkemizdeki yerel tohumlarımıza sahip çıkmak, yok olmasının önüne geçmek ve yerel genetik kaynaklarımızı sonraki nesillere aktarmak amacıyla İzmir’deki Ulusal Gen Bankası ve Ankara’daki Türkiye Tohum Gen Bankasında muhafaza altına alıyoruz. Bu tohumlar ıslah çalışmalarında da kullanılıyor.

Tarım sanayiinde dünya standartlarına göre Türkiye hangi seviyededir? Kendine yetiyor mu? Tarım sanayiinde ihraç eden ülke konumunda mıyız? Bu anlamda Türkiye’nin ilk yerli ve milli elektrikli traktörünün hem tanıtımı hem de deneme sürüşleri yapılmıştı, proje şu anda hangi aşamada ve çiftçi elektrikli traktörleri ne zaman kullanmaya başlayabilir.

Ülkemizde tarım makineleri, üretim açısından makine sektöründe ikinci sırada yer alıyor. Sektörün üretim değeri 2,4 milyar dolardır.  2018 yılında yaklaşık 120 ülkeye, 830 milyon dolar civarında tarım makinaları ihracatı yapıldı. Traktör aksam ve parça ihracatı ise 904 milyon dolar olarak gerçekleşti.

En fazla ihracatı yapılan ürünler; traktörler, kümes hayvancılığına yönelik makinalar, sulama cihazları, hayvan yemi hazırlama makinaları, süt sağma makinalari, ekim makinaları, pulluklar, traktör tipi ilaçlama makinaları, balya makinaları, tarım römorkları, harman makinaları, gübre serpme makineleri, diskli tırmık, çayır biçme makinaları ve silaj makinalarıdır.

Üreticimizin en önemli sorunu olan mazot kullanımını azaltmak ve çevreci yaklaşımları benimsemek için yüzde 100 yerli ve milli, 45 dakika şarj ile 7 saat aralıksız çalışabilen, çevre dostu ve sessiz Elektrikli Traktör Prototipini geliştirdik.

Bakanlık olarak, özel sektör ve üniversite iş birliğiyle yerli ve milli imkanlarla geliştirdiğimiz elektrikli traktörün saha denemelerini yapıyoruz. Traktörün seri üretime geçmesiyle ilgili belirli bir mesafe kat ettik. Şimdi Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğümüze (TİGEM) ait işletmede 33 adet traktörü elektrikli traktöre dönüştüreceğiz. Bu kapsamda 2020 yılında 10 adet, gelecek yıl ise 23 adet traktörü dönüştürmüş olacağız.

Diğer taraftan 65 beygir gücünde yine yüzde 100 elektrikli bahçe traktörü prototipi üretmek üzere atölye çalışmalarına başladık.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın 24 Haziran seçimlerinde açıkladığı pilot bölge olarak belirlenecek 20 ilde kenevir üretimi projesi şu anda hangi aşamada ve süreç nasıl devam ediyor? Belirlenecek olan iller için hangi kriterler geçerli olacak?

Kenevir insanlık tarihinin bilinen en eski bitkisel hammadde kaynaklarından biridir. Saplarında bulunan lifler iplik, dokuma ve kumaş yapımında, hamur kısmı ise kâğıt yapımında kullanılmıştır. Kenevir yeryüzünde ip yapımında kullanılan ilk bitkidir.

Günümüzde THC oranı düşük endüstriyel kenevir çeşitlerinin ekimi yapılıyor.

Ülkemizde ise milattan önce 1500 yılından beri kenevir tarımının yapıldığı biliniyor.

Kenevirin kullanım alanı oldukça yaygındır. Kenevirden elde ürünler 9 farklı sektörde kullanılıyor. Kenevir başlıca; tarım, sağlık, tekstil, geri dönüşüm, otomotiv, mobilya, yiyecek ve içecek, kâğıt, inşaat ve kişisel ürünlerde kullanılıyor.

Ülkemizde kenevir tarımı, yürürlükteki mevzuat hükümleri doğrultusunda izne tabi olarak yapılıyor. Üreticilere tohum, sap ve lif üretimi için izin verilirken, esrar üretiminin engellenmesi amacıyla yaprak, yan dal ve çiçekleri imha ediliyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın "kenevir" ile ilgili açıklamasında öne çıkan tema, endüstriyel kenevir üretimimizi artırmak ve sanayi yatırımlarını artırmak üzerine idi. Ülkemizde 1980’li ve 90’lı yıllarda geniş alanlarda ekilişi yapılan kenevir, son yıllarda sanayisinin gerilemesi ve hatta birkaç tesisten ibaret olması nedeniyle sadece Samsun ve Kastamonu’da dar alanda ekiliyordu.

Kenevir her türlü yetişme koşullarına adapte olabilen bir bitkidir. Üretim genelde tohumluk ve lif üretimi olmak üzere iki tip olarak yapılır. Lif keneviri Karadeniz kıyı şeridi gibi nemli olan bölgelerde rahatlıkla yetişiyor. 

Ülkemizde tescilli kenevir tohumu bulunmuyor. Bu konuda Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitümüz ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin birlikte yürüttüğü "Karadeniz Bölgesi Kenevir Islah Araştırmaları" projesi ile 2019 yılında başladı. Proje kapsamında, belirlenen iki adet düşük THC’li (etken madde) endüstriyel kenevir tohumunun tescil süreci bu yılın sonunda tamamlanacak. Böylece kendi tescilli kenevir tohumlarımızı elde etmiş olacağız.

Ancak üretilen keneviri işleyecek sanayimiz gelişmemiştir. Bu konuda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın da endüstriyel kenevir sanayisinin kurulmasına yönelik çalışmaları bulunuyor.

Tarımsal mekanizasyon konusunda ise Bakanlığımız Ar-Ge desteğiyle "Saplarından Lif Elde Edilen Bitkilerde (Keten- Kenevir-Isırgan) Tarım Teknikleri ve Mekanizasyonunun Geliştirilmesi, Üretim ve İşleme Maliyetlerinin Düşürülmesi" isimli proje yürütülüyor. Proje çerçevesinde elyaf soyma makine prototipinin ilk modeli üretildi. Kapasite yükseltmek amacıyla da ikinci bir makine prototipi daha geliştirildi. Her iki tip makinenin denemeleri de tamamlandı ve başarılı sonuçlara ulaşıldı.

Makineli tarımın ve sanayi alt yapısının gelişmesiyle kenevir ülkemiz önemli bir ürün olacaktır. Kenevirin tekrar üretime girmesiyle hem çiftçimiz hem de sanayicimiz kazanacak.

2023 yılında tamamlanması beklenen 100 adet "yeraltı barajları projeleri"nde hangi aşamadayız? Bu proje ile su sıkıntısının ne oranda karşılanması bekleniyor?

Kısıtlı su kaynaklarından azami ölçüde yararlanabilmek için yeraltı barajı ve suni besleme yerleri yapacağız. Bu kapsamda üzerinde çalışma yapılacak tesis sayısı 107 olarak belirlendi. Ancak, planlama çalışmaları neticesinde bu sayı daha da artabilir.

Şu an 3 adet yeraltı barajıyla ilgili inşaat çalışmaları yüzde 90 seviyelerine ulaşmış durumda. 2020 yılı içinde 10 yeraltı barajını tamamlamayı planlıyoruz. Yapılacak barajların faydası şu olacak; yaklaşık 50 milyon metreküp suyu depolayacağız. Bu suyun tamamını içme suyunda kullanılırsa 750 bin kişinin içme suyu ihtiyacı karşılanacak. Sulamaya tahsisi halinde ise 80 bin dekar arazi sulanabilecek ve yıllık 60 milyon lira ek gelir artışı sağlanabilecek. Yarı kurak coğrafyada bulunan ülkemizde yeraltı barajlarının su rezervimize kayda değer bir katkı sağlayacaktır.

Geçmiş yıllara nazaran bu yıl orman yangınları belirgin şekilde daha fazla yaşandı. Yangınların söndürülmesi konusunda sıkıntılar yaşandı ve hükümet ile muhalefet arasında polemik konusu oldu. Orman yangınlarındaki sabotaj iddiaları gerçeği ne kadar yansıtıyor? Türkiye orman yangınları ile mücadele konusunda yeterli imkana sahip midir?

Ülkemiz ormanları, aynı iklim ve orman yapısına sahip diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi her yıl yangınlar ile karşı karşıya kalmaktadır. Orman yangınlarının yıllar içinde değişiklik göstermesinin en büyük sebebi, kararsız meteorolojik olaylardır. Diğer bir anlatımla uzun süre yağış alınmaması ve devamında esen kuvvetli rüzgarlar ile buna bağlı olarak düşen nem gibi meteorolojik faktörler, her yıl meydana gelen orman yangını sayısı ve yangınlardan etkilenen alan miktarını doğrudan etkilemektedir.

2009-2018 yıllarını kapsayan on yılda ortalama 2 bin 388 yangın meydana gelmiştir. Yine aynı yılları kapsayan dönemdeki ortalama zarar gören alan 6 bin 665 hektardır. Bu dönem içerisinde en fazla yangın çıkan yıl 3 bin 188 adet ile 2016 yılı iken en fazla zarar orman alanın zarar gördüğü yıl 11 bin 993 hektar ile 2017 yılıdır. 2019 yılında meydana gelen yangın sayısı ise 2 bin 688 adettir. Bu yangınlarda zarar gören alan da 11 bin 332 hektardır.

2019 yılı orman yangınları açısından ortalamanın üzerinde olduğu görülmekle beraber, olumsuz meteorolojik olayların çok olduğu diğer yıllardaki değerlere yakın olduğu fark edilecektir. Orman yangınlarında adet ve yanan alan miktarının, rüzgârlı gün sayısına ve rüzgârların şiddetine göre her yıl değişkenlik gösterebileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Özellikle Karadeniz Bölgesinde esen kuvvetli lodos etkisi ile kış aylarında nem oranları çok düşmekte, bu da kuvvetli rüzgâr ile birlikte yanma şartlarını hazırlamaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesinde fındık ve çay gibi tarımsal faaliyetlerin sonucunda elde edilen tarım artıklarının vatandaşlarımız tarafından yakılması ile orman yangınlarına sebep olmaktadır. Yangın istatistiklerine göre Karadeniz Bölgesindeki orman yangınlarının büyük çoğunluğu aralık- nisan dönemini kapsayan dönemde çıktığı görülmektedir.

Meydana gelen her orman yangının sebebi ve faili, ekiplerimiz ile birlikte kolluk görevlileri tarafından yapılıyor. 2019 yılı Aralık ayında meydana gelen Doğu Karadeniz Bölgesi yangınlarında sabotaj kaynaklı olduğuna dair bulgulara rastlanılmadı. İlk izlenimlere göre bu yangınların vatandaşlarımızın ihmali ve dikkatsizliğinden kaynaklandığı görülmektedir.

Ülkemiz yangınla mücadele konusunda her türlü imkana sahip. Orman yangınlarına etkili müdahale edilmesi için her yıl ihtiyaç duyulan hava aracını kiralıyoruz, karadan müdahale için ise yaklaşık 2 bin 500’e yakın arazöz ve iş makinasına her yıl yenileri katılıyor. Ayrıca her yıl yangına müdahale konusunda 19 bin personel görevlendiriliyor. Personelimiz yangın mevsimi boyunca 7/24 esasına göre, çıkabilecek bir yangına müdahale etmek için orman yangınlarının çıkma ihtimali yüksek olan bölgelerde hazır bekletiliyor. Yaptığımız yatırımlar ve verdiğimiz eğitimler sonucunda hassas bölgelerdeki yangına ortalama ilk müdahale süresimizi 12 dakikaya indirdik.

Türkiye’de balıkçılık ve balık üretimi gelişen bir sektördür. Balıkçılık alanında yaşanan yasadışı, kayıt dışı ve plansız balıkçılık gibi sorunlara karşın tedbir alınıyor mu?

Bakanlığımızın önemle üzerinde durduğu ve etkin mücadele ettiği hususlardan biri de yasadışı, kayıtdışı ve düzenlenmemiş balıkçılık konularıdır. Bu mücadelede 6 Kasım 2019 tarihinde çıkarılan Su Ürünleri Kanunu önemli bir paya sahiptir. Yapılan bu düzenleme, kurallara uygun balıkçılık yapanlar tarafından memnuniyetle karşılanırken yasadışı, kayıtdışı ve düzenlenmemiş balıkçılık yapanlara ise ağır para cezaları getirmekte, gemilerine, avlanma araçlarına, avladıkları su ürünlerine el konulması hatta bu aykırı fiilleri işlemede ısrar edenler için hapis cezası verilmesini öngörüyor.

Kural dışı balıkçılıkla etkin mücadele için 2019 yılında 109 bin 339 denetim gerçekleştirdik. Bu denetim sonucunda 4 bin 365 adet cezai işlem uygularken, yasadışı avlanıldığı tespit edilen 800 ton su ürünü ile 2 bin 39 adet muhtelif av aracına el konuldu ve yaklaşık 7,9 milyon lirası idari para cezası kesildi. 2020 yılında ise 120 bin denetim yapmayı planlıyoruz.

Balıkçılık sektörünün gelişmesi için yeni projeler var mı?

Bakanlığımızın 2023 yılı hedefini; yetiştiricilik üretimini 600 bin tona, su ürünleri ihracatını ise 2 milyar dolara ulaştırmak olarak belirledik. Bu hedefe ulaşmak için mevcut uygulamalarımızın yanı sıra yeni yetiştiricilik alanlarının müteşebbislerin yatırımına açılması amacıyla, denizlerimizdeki ağ kafeslerde potansiyel su ürünleri yetiştiricilik alanlarını belirliyoruz.

Ayrıca ülkemiz için ekonomik öneme sahip olan ve ihracat potansiyeli bulunan kara midye (Akdeniz midyesi) lahoz ve deniz patlıcanı gibi yeni türlerin yetiştiriciliğe kazandırılması için desteklenmesi de bakanlığımızın öncelikleri arasında yer alıyor.

Baraj ve göllere diğer balık türlerinin yumurtalarını yiyip nesillerinin tükenmesine sebep olan sazan türlerinin bırakıldığına dair bazı illerde iddialar var. Bu iddiaların gerçekle ilgisi var mı? Böyle bir tehlike ilgili gerekli denetimler yapılıyor mu?

Ülkemizde doğal olarak yayılım gösteren sazan, yayın, doğal alabalık, karadeniz alası, şabut, levrek, çipura, kalkan, granyoz, lahoz ve mersin balığı türlerini kuluçkahane ortamında üreterek deniz veya içsularımıza bırakıyoruz. Bu kapsamda yılda yaklaşık 40 milyon yavru balığı sulara bırakıyoruz. 2023 yılı hedefimiz ise yıllık 100 milyon balığı su kaynaklarımızla buluşturmak.

Halk arasında israil sazanı olarak bilinen ve balık yumurtalarını tüketen, istilacı bir sazan türü olan balığı, maalesef geçmişte vatandaşlarımız tarafından ekonomik değeri olduğu düşüncesiyle bilinçsizce su kaynaklarımıza taşınmıştır. Bu ve benzeri istilacı türlerin yayılmasının önlenmesi ve üremesinin baskı altına alınması için Bakanlığımızca istilacı türlerle mücadele amacıyla çeşitli proje ve faaliyetler yürütülüyor. Bu çerçevede "Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus)’nın Ülkemiz Kıyılarında Yayılım Alanları, Biyolojisi ve Tetrodotoksin Düzeylerinin Belirlenmesi, Olası Mücadele Yöntemlerinin Araştırılması ve Aslan Balığının Ege Denizi ve Akdeniz’de Yayılım Alanlarının Belirlenmesi Projesi" ve "Önemli Denizel Biyoçeşitlilik Alanlarında İstilacı Yabancı Türlerin Oluşturduğu Tehditlerin Değerlendirilmesi Projesi" yürütülüyor. Ayrıca bakanlık tarafından istilacı yabancı türlerin avcılığını teşvik ve ortamdan çekilmesi için balon balıkları üzerinde av baskı oluşturarak ekosistemdeki yoğunluklarının azaltılması ve stoğa katılımın düşürülmesi için balık başına ücret ödenerek avlatılması ve ekonomiye kazandırılması için planlama çalışmalarımız bulunuyor.

Su Ürünleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle, balıklandırma yapılmadan önce bakanlığımızdan izin alınması zorunluluğu da getirildi. İzinsiz olarak bu faaliyeti yapan gerçek kişilere 10 bin lira, tüzel kişilere 20 bin lira idari para cezası uygulanacak. Ayrıca, bakanlığımızdan izin almadan su ürünlerini canlı olarak yurtiçine getirenlere 20 bin liraya kadar idari para cezası uygulanacak ve iki yıl içinde fiilin tekrarı halinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilebilecek.

İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler