Bangladeş hukuksuzluk'ta sınır tanımıyor

Bangladeş hukuksuzluk'ta sınır tanımıyor

İslam dinine hakaret eden bazı ateist ve Hindu kişilere “fikir hürriyeti” adı altında gizli destek olunurken Müslüman ve dindar kesime karşı ise son derece şiddetli ve orantısız güç kullanmaya başladı.

Kardeş ve dost Bangladeş son zamanlarda dünya kamuoyunda adından sıkça bahsedilir oldu. Hukuksuzluk, yolsuzluk, yoksulluk, felaketler ve istikrarsızlık gibi olumsuzluklar biryana bir de insan hakları ihlalleri beraberinde siyasi intikam ve cinayetler almaya başladı. Mesnetsiz delillerle muhalif olan siyasi kişi ve liderleri bertaraf etmek için hukuksal oyunlar oynanıyor. Bu yetmezmiş gibi bir de ülkede yapılan yanlış ve çarpık yapılaşma neticesinde başkent Dakka’da çöken bir bina altında kalan binlerce kişinin naaşları hala çıkarılamadı.

İslam dinine hakaret eden bazı ateist ve Hindu kişilere “fikir hürriyeti” adı altında gizli destek olunurken Müslüman ve dindar kesime karşı ise son derece şiddetli ve orantısız güç kullanmaya başladı. Ülkesine sığınmaya çalışan Myanmarlı Müslümanları kabul etmeyip adeta onları ölüme terk etmesi herkesin dikkatini çekiyor. Geçtiğimiz günlerde ilkel sallarla Myanmar’daki soykırım ve katliamdan kaçıp gelen 35 Arıkan'ı Müslüman’ı kabul etmeyip geri, zalim Myanmar devletine iade etmesi ile insaf ve insan hakları karnesini açıkça göstermektedir.

Son zamanlarda İslam dinine ve son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v) efendimiz hakkında son derece çirkef iftiralar atarak Müslümanları tahrik eden hükümete yakın bazı kendinden menkul daha doğrusu bazı “meczup” kişiler hakaretlerine ara vermeksizin devam ediyor. Birçok Müslüman grup be densiz kişilerin yargı önüne çıkarılıp yargılanmalarını ve iftiralarla dolu yazılarına son vermelerini istediler. Bu masum istek için Hifazet-i İslam Platformu barışçıl gösteriler yaptılar. Polis ve hükümet yetkilileri yapılan gösterinin illegal olduğunu öne sürerek göstericilerin üzerine plastik mermi ve bomba yağdırmaya başladı. Hifazet-i İslam lideri ve ülkenin en saygın din adamı olan Allama Ahmed Şafi tutuklandı. Hukuksuz bir şekilde idam ile yargılanmasından korkuluyor.

Polis ve güvenlik güçlerinin açtıkları ateş sonucu onlarca Müslüman peygamberini savunmak için şehid edildi. Yetkililer Müslümanlardan özür dilemeleri gerekirken devamlı olarak Müslümanları suçlu göstermenin gayreti içinde olması gerçekten şaşırtıcı oldu. Ülkenin başında başbakan sıfatı ile 2009 yılından beri bulunan Şeyh Hasina verdiği demeçlerinde katliamları savunması daha da vahim bir durumdur. 2013 yılında seçimlere gidilmesi gerekirken hükumet bu tür karışıklıkları bilerek çıkarttığı yorumları yapılmaktadır. “Bu karışıklık neticesinde seçim yapılması zordur” savı ile böylece seçimlerin tarihi dahi belli daha açıklanmadı. Defacto olarak seçime gidilmeden ülkeyi yönetmeye devam ediyor.

Ekonomisi dibe vuran, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, anti demokratlığın revaçta olduğu ülkede her gün yeni oyunlar oynanmaktadır. Hükümet başarısızlığını örtbas etmek için hep Müslümanları tahrik edici eylemler düzenleniyor. Böylece ülkede bulunan Sosyalistlerin, Milliyetçilerin, Laiklerin, Hinduların ve İslam karşıtı olan kişilerin oylarını toplayarak tekrar hükumette kalmanın yollarını arıyor olması son derece kötü ve üzücü bir tutum olduğunun altını çizmekte yarar vardır.

Bangladeş de “Laiklik” putuna sarıldı
İstenmeyen olayların yaşandığı Bangladeş’te Müslümanlar adeta azınlıktaymış gibi muamele görmeye başladı. Ülkemizde de yıllarca “Laiklik “ adına yapılmadık maskaralık kalmadı. Nerdeyse Müslümanların hava alması dahi yasalarla belirlenir hale gelmişti. Şükür olsun ki şimdi o kötü ve insanlık dışı tutum ve davranışlardan uzaktayız. Ancak bu kez aynı cenderenin içinde kardeş Bangladeş bulunmaktadır. Daha “Laikliğin” ne olduğunu tam anlamı ile bilmeyen Bangladeşli yasa koyucular sadece İslam ve Müslüman karşıtlığı için inadına laiklik adına inanan Müslümanlara zulüm etmektedirler.

Bu nasıl bir laiklik yasası anlamak gerçekten çok zor? Nedense bu laiklik yasaları hep Müslümanlara karşı zulüm yaparken Hindu, Budist, Yahudi veya Hristiyanlara karşı hiç uygulanmıyor. Bir insan müsveddesi çıkıyor, İnananların tüm mukaddesatına küfür ediyor, hakaret ediyor, buna bir ceza veya yaptırım yokken, bu kişinin söylediklerini eleştiren veya gösteri yapanlara karşı şiddet uygulayıp hemen hapisle cezalandırma yoluna gidiyorlar. Bunun adı hukuk değil, zulümdür. Eşitliğe ve insan haklarına aykırıdır. Evrensel hukukta yeri olmayan bir tutumdur ki bunun adı kısaca “diktatörlüktür.”

Bangladeş evrensel hukuku kendine oyuncak haline getirdi. “Uluslararası Suç Mahkemesi” adı altında bir mahkeme kuruldu. Daha iyi anlaşılması için bu mahkeme bizim “İstiklal mahkemeleri” gibi işlev yapmakta olduğunu söyleyebilirim. Mahkemenin başındaki “Uluslararası” kelimesine bakmayın. O sadece bazı çevrelerin gözünü boyamak için bu kelimenin manasını kullanmaya çalışıyorlar. Bırakın evrenselliği en ilkel kabile mahkemelerinden daha kötü ve yanlı karar aldığını biliyoruz.

Bu mahkeme özellikle ülkenin en büyük ve etkin olan siyasi partisi, Cemaat-i İslam Partisi’nin lider kadrosunu idam etmek ve siyasi arenadan uzaklaştırmak için kurulan bir zulüm mahkemesidir. Gerekçe olarak ellerinde hiçbir delil olmadığı halde sadece siyasi amaçla davranıp başbakan Şeyh Hasina’nin kaprisi ve intikam duygusu ile hareket eden yargıçları dışarıdan özellikle de Belçika’daki bir Bangladeşli kişiden emir alarak yargılama yaptıkları bağımsız gözlemci avukatlar tarafından delilleri ile birlikte ortaya konuldu. Buna rağmen hala ayni kukla yargıçlar tarafından yargılamaya devam edilmektedir.

Dünyanın birçok yerinden olduğu gibi Türkiye’den de birçok hukukçu bu mahkemede müdahil olmak istedi. “Mademki ‘uluslararası’ bir mahkeme o zaman biz de müdahil olmak istiyoruz” demelerine rağmen bu istek kabul edilmedi. Değerli hukukçu abimiz Av. Hüsnü Tuna ve yine değerli kardeşimiz Av. İbrahim Öztürk’ünde bağlı olduğu UHUB “Uluslararası Hukukçular Birliği” ile daha önce Bangladeş’e adeta hukukçu çıkarması yaparak bu olumsuz ve mesnetsiz yargılamanın durdurulmasını talep ettiler ama bu militan yargıçlar emir aldıkları odakların dışına çıkmadılar ve inatla hukuksuz bir şekilde yargılamaya devam ediyorlar.

Cemaat-i İslami’nin 92 yaşındaki lideri Gulam Azam ile birlikte On Bir üst düzey yöneticisi idamla yargılanıyor. Şimdiye kadar idam cezası alanların sayısı üçe çıktı. Uluslararası Suç Mahkemesi geçtiğimiz aralık ayı içerisinde yaptığı gizli ve özel bir oturumda bu liderlerin infazlarını, ülkenin bağımsızlığını kazandığı 26 Mart 2013 tarihinde gerçekleştirerek şov yapmak istediler. Ancak tüm dünyadaki duyarlı insanlar bu davaya kilitlenince şov yapmaktan vazgeçtiler. Bu kez teker teker idam kararı aldırıp infaz etme yolunu seçtiler.

Babasının intikamını almak istiyor
Bu liderlere isnat edilen suçlar nedir biliyor musunuz? Bangladeş, Pakistan’dan ayrılırken maalesef kanlı savaşlar yapılarak ayrıldı. Her iki taraf Müslüman olmasına rağmen kanlı savaş sürerken ortaya Cemaat-i İslam’ı Partisi çıkıyor ve savaşın durması, barış ve kardeşlik hukukunun işlemesi için çaba serf edip barış yapılmasını savundular. Pakistan’dan ayrılmanın yanlış olduğunu, hele savaş yapmanın doğru olmadığını beyan ettikleri için suçlu ilan edildiler. Aslında ölü doğmuş olan devlet 26 Mart 1971’de bağımsızlığını Pakistan’dan alan Bangladeş’in kurucu Cumhurbaşkanı Mucib-ür-Rahman bu kişileri yargıladı, ”vatan haini olarak” mahkemeye verdi. Bir kısmı idam cezası, bir kısmı ise sürgün edildi. Daha sonra 1975’de kendisi bir suikast sonucu öldürülünce bu kişiler tekrar mahkeme tarafından suçsuz bulunarak beraat ettiler.

Babasının yapamadığı idamları yerine getirmek için şimdi iktidarda bulunan kızı Şeyh Hasina babasının intikamını almak istiyor. Bu kişileri 'insanlık suçu işlediği' savı ile tekrar yargılıyor. Ama bu mahkemenin görevi ve sonuç olarak vereceği karar daha başından beri belli. Sonuç: “İdam” olacak. İdamla yargılanan bazı siyasi kişiler bağımsızlık savaşı zamanında çocuk denecek yaştalar. Bu insanların savaşa katılıp insan öldürmeleri veya Pakistan adına bilgi toplamaları veya isnat edilen “tecavüz” olaylarına karışacak güçte ve yaşta olmadıklarına rağmen inatla “bu suçu işlediniz” diyorlar. Peki delil var mı? Birkaç tane gizli tanıkla bu kişilerin suçlu olduğu iddia ediliyor.

Savunma makamı da delil ve şahitler getirerek o zamanda daha 2-3 yaşında olduğunu ispat etmek isterken ya şahitlerin şahitliği kabul edilmiyor. Bazıları da mahkemeye geleceği gün bir şekilde ortadan kaldırılıyor. Ya infaz ediliyor veya hapishaneye konuluyor. Geçen hafta yargılanan ve hakkındaki beş iddianın beşinden de suçlu bulunan Cemaat-i İslami liderlerinden Kamaruz Zaman, idama mahkûm edildi. Kamaruz Zaman için mahkemede şahitlik yapacak kişiler ülkeden kaçırılıp Hindistan’da hapiste bulundular. Bu kişiler Hindistan’da ne işleri var? Nasıl hapse girdiler? Bu kadar kısa dilim içinde ne zaman suç işlediler ve Hindistan ne zaman bunları mahkûm etti? Yanı oyun içinde oyun oynanıyor.

Böylece komik ve saçma sapan hukuk oyunları ile iktidar hırsı ve intikam duyguları ile hareket etmek hem kendine hem de ülkesine zarar veriyor. Babası gibi beceriksiz olan Şeyh Hasina ülkeyi dinsiz ve toplumu ırkçı duygularla doldurup Hindistan’a kul ve köle olmaktan vaz geçmeli, ülkesinin daha iyi, insan haklarına saygılı bir yönetime ve halkının refahı için çalışmalıdır.

Aslan Balcı/timetürk

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.