Şehzade DEMİR

Şehzade DEMİR

Başkalaşmak mı? Kendimiz olmak mı?

15 Temmuz darbe girişimi ne girişimmiş öyle? O geceden beri, neredeyse hiçbir şey yerli yerinde durmadı. Her şey değişti, değişiyor. Neredeyse herkesi ve her şeyi kuşatan bir başkalaşım ve dönüşüm yaşanıyor. Zaten kaç yıldır söylenip duruluyor; Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, her şey değişecek ve dönüşecek. İyi, güzel diyoruz biz de. Değişelim, dönüşelim, yenilenelim. Ama neye göre, kime göre ve hangi kıstaslarla?

Türkiye’de hiçbir şeyin aynı kalmadığını biz de görebiliyoruz. Kimse, üç yıl öncesindeki kendisi değildir aslında. Ne iktidarı, ne muhalefeti, ne devlet mekanizması… Herkeste bir yeni konumlanma var. Çoğu zaman ezberler de bozuluyor. Bakıyorsunuz ki muhalefetin yapması veya söylemesi gerekenleri iktidar cephesinden okuyorsun. İktidarın söylemesi veya yapması gerekenleri de CHP’den görüyorsun. Asla bir araya gelmez dediğin, yüz yıllık kanlı bıçaklı zihniyetlerin bütün ideolojik paradigmalarını, hassasiyetlerini, kırmızı çizgilerini bir kenara bıraktıklarını ve dönüşerek hedef birliği içerisine girdiklerini şaşkın şaşkın gözlerle seyrediyorsun. İktidar nimetlerinin yediği bitirdiği ilkeleri, azimetleri, değerleri görüyorsun bir taraftan. Hizmet için, sosyal adaleti sağlamak, haksızlıkları izale etmek için talip olduğumuz makamları elde ettikten sonra bu makamların ilke ve hassasiyetleri nasıl da törpülediğini hep beraber izledik yine şaşkın gözlerle.

Değişim ve dönüşümler, yoğun bir şekilde FETÖ darbesi sonrasında start adı aslında. Yıllardan beri FETÖ’nün bir cemaat olmadığını, cemaatçılığı makyavelistçe, sadistçe kullandığını söylemekten sesimiz kısıldığı halde darbe girişimini “bir cemaat darbesi” olarak, hatta daha da ötesine geçerek “siyasal islam”ın devleti ele geçirme girişimi olduğunda ısrar edenler bu gün yeni konseptlerini bunun üzerine inşa ediyorlar.  Halbuki FETÖ asla bir cemaat değildir. Bütün ömrünü cemaatleri yok etmek için tüketmiş çok girift bir istihbari yapılanmadır. FETÖ’ye dayatılan bu cemaatçılık üzerine paradigmalar inşa ederek aslında laikliğin temellerinin daha yeni yeni sağlamlaştırılması süreci başlatılmamalıdır.  Batıdan henüz vazgeçilmediğinin, belki daha yeni dört elle sarılmanın göstergesi olan “laikliğin yeniden palazlandırılması” süreci, Müslüman olan bu memlekete çok ağır gelecektir. 

Evet değişelim, dönüşelim. Yerli olalım, milli olalım. Gözlerimizi açtığımız ilk günden beri bunları biz söylüyoruz. Dönüşme neye olacak, millilik ve yerlilik ne anlama geliyor, kapsamı nedir, hangi dönemlerin yerliliği kast edilmektedir? Bunların toplumsal bir düzlemde belirlenmesi önemlidir. Yüz yıldan beri zoraki bir dönüşüme maruz bırakıldığımız realitesini unutmamak gerekir. Zaten biz kendimizi değil, başkasını yaşıyoruz. Dolayısıyla yerlilik paradigmasının evveliyatının belki bin yıl öncesine dayandırılması, oradan başlatılması gerekir. “Din- devlet” uyuşmazlığı, yüz yıldan beri bize dayatılmaktadır. Oysa evveliyatını bize unutturmaya çalışan batı, İslam’ın “devlet” mekanizması ile eşgüdüm halinde iken “kardeşçe” bir arada tutulabilen yüzlerce farklı farklı milletleri bize unutturmaya çalışıyorlar. 

Kardeşlik merkezli; vatandaşlarının can, mal, din, akıl ve nesil emniyetinin güvence altına alınması “devlet” kurumunun oturduğu zemindir. Devlet, bu ilkelerden vazgeçmediği müddetçe aslında İslam ile barışık olmak zorundadır. Yani bugünün meşhur tabiri ile “Siyasal İslam” dan vaz geçtiği anda aslında kardeşliğin tesis edildiği zemini de kaybetmiş, vatandaşlarının can, mal, din, akıl ve nesil emniyetinden de vazgeçmiş olacaktır.

Sonuç olarak; değişim ve yenilenme yeri gelir zorunlu olur. Bu nedenle yerlilik paradigması üzerinden yenilenmek ve yeni konsept geliştirmek önemlidir. Belki varlığın muhafazasının da garantisi olur. Ancak yeni konseptin yerli olması da zorunludur. Bu değişim, yakın tarih üzerinden resetlenecekse, bu hiçbir zaman değişim olmaz.  Binaenaleyh yenilenme, yerlileşme ve değişme bu coğrafyada yaşayan halkların kadim değerleri üzerinden olmalıdır. Böyle olmaması durumunda yeni konseptin bu coğrafyaya huzur getirmesi mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.