Birliği Nasıl Kaybettik?

Hafta içi Çanakkale’de konuşan Başbakan; Diyarbakırlı, Karslı, Nabluslu, Gazzeli, Şamlı, Halepli, Üsküplü Müslümanların Çanakkale Şehitliği’nde beraber yattığını dile getirdi. Başbakan çok önemli ve doğru bir tespitte bulunmuş:
Ümmetin birliği. Bugünlerde hem ülke içinde hem de ülke dışında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey... Ancak Başbakan’ın ümmetin birliğine dair adres gösterdiği yer ölülerin birliğidir, toprak altında olanların birliğidir. Doğru, ümmet yüzyıl öncesine kadar birlik halindeydi. Bu yüzden de aynı cephede ölenleri birdir.

Halbuki bugün bize toprak üstünde yaşayan dirilerin birliği lazım. Çanakkale’de yatan ölüler, bu amaçla örnek verilmiştir muhakkak. Ancak gözden kaçmaması gereken bir şey var: Farklı ırklara mensup Müslümanlar, Çanakkale’de İslam’ın birliği içinde İslam için cihat ettiler. Laiklik ve Türkçülük esasları üzerine bir devlet kurmak için değil. Onları bir araya getirip cihat saflarında buluşturan İslam idi.
İslam çatısı altında ümmet birlik halinde olduğu için savaşları birdi, verdikleri canları birdi ve de kabirleri birdi. Ancak ne zaman devlet dinsizleşip/laikleşip İslam’a savaş açtı ve Türk milliyetçiliği ile Kürtler’i imha etti, birlik bozuldu, huzur kaçtı, barış kayboldu.

Çanakkale’ye gelip savaşan Kürtler, Araplar vs farklı ırk mensupları, İslam’ı ve ümmetin birliğini korumak adına gelip savaşmışlardı. Diyarbakır’dan, Kars’tan gelen Kürtler’in amacı, laiklik ve Türkçülük esasları üzerine bina edilen ve kendilerine zulm eden bir devlet kurmak değildi. Ancak İslam için cephelere koşan farklı ırkları içinde barındıran bu ümmetin kazandığı zaferlere, bu ülkenin kurucuları ihanet ettiler. İslam’ı kaldırdıkları ve Türkçülüğü esas aldıkları için diriler arasındaki birliği dağıttılar. Yüzlerce yıllık kardeşliği düşmanlığa çevirdiler.

Amaç bu ülkeden başlamak üzere tekrardan dirilerin birliğini sağlamak ise bunun tek yolu vardır: Geçmişte olduğu gibi İslam’ı esas almak ve Türkçülük söylem ve uygulamalarını terk etmektir.
Kur’an-ı Kerim bunu net bir şekilde ifade eder ve ancak birliğin barış dini olan İslam ile mümkün olabileceği gerçeğine çağırır:

“Ey iman edenler! Hep birlikte İslam’a/barışa girin ve şeytanların adımlarına uymayın…” (Bakara: 208)
Allah-u Teâla bir taraftan birlik ve barış yolunun İslam olduğuna vurgu yaparken bir taraftan da birlik ve barışı yok eden tehlikeye vurgu yapıyor: “Şeytana uymayın.” Şeytan, Müslümanların dünya ve ahiret hayatlarını mahvetmek için uğraşıyor.
Bugün maddi ve manevi yaşadığımız bütün bela ve musibetlerin temelinde, birlik ve barışın yolu olan İslam’dan uzaklaşmak ve şeytana uymak vardır. Yüzyıllar boyunca İslam’ın birliği karşısında hezimetler yaşayan Batı, ürettiği milliyetçilik mikrobu ile İslam ümmetini içten içe dağıttı. Dağılan Müslümanların tekrardan İslam etrafında birlik halinde dirilmemeleri için de daha başka başka şeytani projeler üretti.

1989’da Bürüksel’de Avrupalı parlementerlere konuşan Avrupa Topluluğu dönem başkanı İtalyan Dışişleri Bakanı şu hedefi tayin ediyor: “Başta Cezayir olmak üzere, Kuzey Afrika ülkelerinin gençliği hızla İslam’a kayıyor. Bu, Avrupa’nın güneyden İslam ile kuşatılması demek. Bizim oralarda derhal gece kulüplerini, sinemaları, eğlence mekanlarını yaygınlaştırmamız lazım. Bunun için 13 milyar dolar kaynağa ihtiyaç var.”

Emperyalist ülkeler, Müslüman toplumların nesillerini İslam’dan uzaklaştırmak için milyarlarca dolar harcadılar ve harcamaya devam ediyorlar. Bunu, Avrupa’nın İslamlaşmasından korktukları için yapmıyorlar. İslam’ın Müslüman ülkelere hakim olmasından korktukları için yapıyorlar. Zira Müslüman ülkelere İslam’ın hakim olması demek, petrol başta olmak üzere yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip Müslüman ülkelerin sömürülememesi demektir. Trilyonlarca doların sömürüldüğü bu ülkelere milyar dolarları harcamak, Batının İslam’a düşman şeytanlığı yanında bir kapitalist sömürü hesabıdır.

Brezilya ve Amerika dizi-filmleri üzerinden Türkiye’yi İslam’dan uzaklaştıran Batı, şimdilerde de Türk dizi-filmleri üzerinden diğer Müslüman ülkeleri İslam’dan uzaklaştırmanın projesini uyguluyor.
K. Sıddıki’nin ifadesi ile “milliyetçilik modern dünyanın en büyük küfrüdür.” Bu küfür ile İslam ümmetini parçaladılar ve Müslüman Kürt halkına zulmettiler. Miliyetçilik, şeytan işi kavim benliğidir. Bu benliğe düşen, şeytanlaşır.
Büyük sufilerden Ebu Said’e müritlerinden biri “Sen bize sık sık İblis’ten bahsediyorsun, nedir bu İblis?” diye sorar. Ebu Said şu cevabı verir: “Ben onu iyi tanırım, kendisiyle karşılaştım ve bana şöyle dedi: Eğer sen, “ben” dersen bana benzer biri olursun.”
Ülke içi ve dışı iblisleri iyi tanımak ve İslam’da birlik olmak duası ile…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.