Bizden Uzaklaştırılanlara Duyarsız Kalmayalım

Bizden Uzaklaştırılanlara Duyarsız Kalmayalım

Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi

“(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.”[1]

“Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”[2]

“Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.”[3]

Muttakiler için yol gösterici olan Kur’an-ı Azimüşşan’da, Allah’a ve O’nun yoluna davet eden Peygamberlere (aleyhimusselam) isyan etmiş kavimlerin helaki; helakin sebep, sonuç ve keyfiyetleri insanların ders ve ibret almaları için anlatılmaktadır.

“Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.”[4]

Büyük bir esefle müşahede etmekteyiz ki söz konusu kavimlerin helakine sebebiyet veren inançsızlık ve ahlaksızlıkların her biri günümüzde eksiksiz olarak mevcuttur. Buna rağmen üzerimize azabın yağmayışı Hz. Peygamber (sav)’in ümmeti için yaptığı dua sebebiyledir.

Müslümanların böyle bir dönemde karşılaşacağı fitneden dolayı Hz. Peygamber (sav), ümmeti ikaz etmiş; sahabe, tabiin, suleha ve ulema bu fitneden hep sakınmış, sakınmayı tavsiye etmiş, şerrinden Allah’a sığınmıştır.

Bizler bugün mezkûr fitnenin tam da içine girmiş bulunmaktayız. İnsanlarımızın İslam’dan bölük bölük uzaklaştırılarak cehenneme doğru sürüklendiklerini müşahede etmekteyiz.

Her birimiz -çok uzaklara gitmeye gerek kalmaksızın- akraba, komşu, tanıdık ve dost çevremizden kişilerin bu durumda olduklarını görüyoruz. Bu hal gittikçe bozulup kötüleşmektedir. Çocuklarımız ve kardeşlerimiz ahlaki çöküntü içerisinde bocalamakta, tasvirini yapmaya haya ettiğimiz her türlü kötülük çeşitli vesilelerle insanlarımıza sunulmakta, ahlaksızlığı yaşam biçimi haline getirmek dışındaki alternatifler ortadan kaldırılmaktadır.

Bu bataklığa girenler, hissiyatın akla galebe çaldığı, nefis ve şeytanın hükümran olduğu, makam-mevki ve menfaatin tek amaç haline geldiği bir dönemde geçici lezzet aldıkları düşünülse bile -ahiret bir yana- dünyada dahi sefil olduklarını/olacaklarını görüp bilmelerine rağmen geri dönmüyor, Müslümanları sapık düşünce ve ideolojilerine, ahlaksızlığa çekmeye devam ediyorlar.

Bununla da yetinmeyip ailelerimizi ve tanıdıklarımızı Allah’a isyan etmekten kurtarmak için girişilen tüm yolları kapatmakta; fitneye karşı mücadelede bulunan, bulunmak isteyen gayretli Müslümanlara iftira, itham ve baskılarla sıkıntı vermektedirler.

Mezkûr durumlara karşı Allah’a ve Hz. Peygamber (sav)’e teslim olmuş, ölüm ve ötesinden gafil olmayan Müslümanlar sessiz kalamaz, kalmamalıdır.

Çocuklarından, kardeşlerinden, akrabalarından, tanıdıklarından bazısının göz göre göre Allah’a isyan içerisinde bocalamasına tepkisiz kalmamalıdır. İslamî mükellefiyet tepkisiz kalmamayı gerektiriyor.

Tepkisiz kalmakla, hele de ilk etapta olumsuzluklara tepki gösterip sonradan bir şey yokmuş gibi davranmakla Beni İsrail’in düştüğü duruma girmiş olunur ki, Allah korusun, bu da Allah’ın azabını gerektirir. “Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”[5] Durum pek vahimdir. Küfür bataklığı her tarafı kaplamış durumdadır. Gayretli müminler Allah’ın kendi fazlından verdiği bilinç ve takva gereği insanların imanını kurtarmaya var güçleriyle çabalamalıdır. Bu uğurda bütün mesailerini harcamalı, tüm dünyalığı hiçe sayabilmelidir. Bu hususta Bediüzzaman’ın “Bu milletin imanını muhafaza etmek için, değil sadece dünyamı, ahiretimi dahi feda etmeye hazırım” düşüncesi ne de manidârdır!

Bu akıntının yönünü çevirmek zor görünse bile imkânsız değildir. Fevc fevc İslam’dan uzaklaşmanın yerini fevc fevc Kur’an’a, sünnete sarılma, ashab ve selef-i salihinin yoluna yönelme imkânsız değildir. Yeter ki bizler kendimize gelip silkiniverelim. Zira bunun geçmişte yaşandığını hepimiz bilmekteyiz. “Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”[6]

Buna binaen duyarlı tüm kardeşlerimizden beklentimiz şudur:

-Hz. Peygamber (sav)’in “Yatağına girdiğinde namaz abdesti alır gibi abdest al, sonra da sağ yanın üzerine yat ve ‘Allah’ım! Seni isteyerek ve Senden korkarak yüzümü Sana teslim ettim, işimi Sana bıraktım, sırtımı Sana dayadım. Senin dışında ne bir sığınak, ne de bir kurtuluş vardır. Allah’ım! Senin indirdiğin kitabına ve gönderdiğin Peygamberine iman ettim’ de. Eğer bu gece ölürsen yaratıldığın şey (İslam) üzerine ölürsün. Bu sözler konuşacağın son sözler olsun”[7] hadisinin ve kızı Hz. Fatıma (ra)’ya yaptığı “Yatacağın sırada otuz dört defa ‘Allahu Ekber’, otuz üç defa ‘Subhanallah’ ve otuz üç defa da ‘Elhamdu lillah’ dersiniz”[8] şeklindeki tavsiyesinin gereğini yerine getirdikten sonra günlük muhasebe yapmak, seyyiattan ötürü tevbe edip hasenatının kabulü için dua etmek, hasenatı artırmaya azmetmek.

-Fitnede bocalayan tanıdıkları, bu feci durumdan kurtarmanın yollarını tefekkür edip yardım bahşeylemesi için Cenab-ı Mevla’ya niyazda bulunmak.

-Mezkûr fitneden muhafaza için neler yapılabileceği ile ilgili olarak duyarlı müminlerle istişarede bulunup çalışma birliği yapmanın yollarını düşünmek.

-Söz konusu tanıdıkları salih, alim ve ariflerin sohbet ve meclislerine götürmeyi tasarlamak.

-Yanlışa düşmelerinde bizim de olumsuz katkılarımız olmuşsa bunu izalenin yollarını tefekkür etmek.

-Mezkûr hususları ifa etmek için zaman kaybetmeden fiili olarak harekete geçmek.

Bu münasebetle hepimiz davranış, muamele ve söylemlerinde İslamî hassasiyet sahibi olduğunu bildiğimiz Müslümanlarla bir araya gelmeli; tembellik, tepkisizlik ve gayret göstermezliğin sürmesi durumunda Allah indinde mesul olacağımızı, O’nun huzurunda kendimizi savunamayacak duruma düşeceğimizi birbirimize hatırlatmalıyız.

Müslüman fert ve grupların -İslam dairesi içerisinde olmak kaydıyla- kendilerine has bazı özellikleri ve yorumlarının olacağı, program ve doğrularını önceleyecekleri bir vakıadır, esasen olmalıdır da… Ancak bu durum birbirimizden hayırlı şekillerle istifade etmeye asla engel değildir ve olamaz da. Kötü gidişatın yönünü çevirmek veya en azından bazı insanların imanının kurtuluşuna vesile olma noktasında İslamî duyarlılığa sahip herkesin yapabileceği çok şey vardır.

Elbette ferdi olarak yapılanların faydası vardır. Ancak Müslümanlara karşı yapılan saldırı ve tahribat ferdi olmadığından bizler de bundan korunmanın ferdi olamayacağını bilip ona göre hareket etmekle mükellefiz. Beraber çalışmaya engel (tevehhüm ettiğimiz) tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp elimizin tersiyle itmeliyiz. Bediüzzaman’ın “Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum”[9] düşüncesiyle hareket edip birbirimizin hata ve kusurlarına göz yummalı, “O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler…”[10] deyip hizmetimizi sürdürmeliyiz.

Cenab-ı Allah, insanlarımızı Kur’an ve sünnetten, ashab ve selef-i salihinin izinde gitmekten alıkoyanların gayretlerini boşa çıkarsın. Ulaşabildiğimiz tüm Müslümanların, en azından yakınlarımızdakilerden bazısının imanını kurtarmaya çalışmak için bizlere gayret bahşetsin. (âmin)

İnzar Dergisi

[1] Şuara: 214

[2] Maide: 79

[3] Mu'minun: 30

[4] Hicr: 77

[5] Maide: 79

[6] Muhammed: 7

[7] Buharî, Vudu’

[8] Buharî, Ashabın Fazileti

[9] Tarihçe-i Hayat

[10] A.g.e.
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.