Bu saltanat değil peygamberliktir

Hava oldukça sıcaktı, ağızları ve ruhlarıyla oruçlu olan 10 bin yürek, Mekke yollarına düşmüştü. Mekke'nin putperest sakinleri yaptıkları ihanetin bedelini ödemek üzereydi. Gün akşama ermiş çöle karanlık, Mekke'ye korku inmişti…

Mekke çepeçevre sarılmıştı… Bu sarılmışlığın muhteşem bir hareketle Mekke Halkı'na duyurulması lazımdı.

10 bin ışık, 10 bin nur, çöle çöken geceyi ateş böcekleri gibi ışıl ışıl aydınlatıyordu. Mekke'nin süngüsü düşmüş kibir dağlarına kar yağmıştı…

Heyecan dolu on bin yüreğin içerisinde bir grup vardı ki; Onların hali hepsinden farklıydı… Çok değil daha birkaç yıl öncesinde gizlice terk ettikleri şehre bu kez fatih olarak dönen muhacirlerdi onlar. Mekke'den gizlice çıkan o bir avuç Muhacir bu kez yanlarında on bin kardeşleriyle Mekke'yi fethetmek üzere geri dönüyordu.

Mazlum, kimsesiz sahabelerin Ramda vadisinde gördükleri işkencelerden kalan yaralar tatlı tatlı sızlıyordu. Akan zafer gözyaşları yaralara derman olmaktaydı…

Mekke tepelerine tüneyen Müşrikler çevrelerini saran on bin ışığı gördükçe dizlerinin bağlarıyla olan irtibatlarını kaybediyordu. Manzara muhteşemdi. Dün kovaladıkları, mallarına mülklerine el koydukları, işkenceler altında inlettikleri mustazaflar, köleler şimdi mütevazı bir zaferin kapısındaydılar.

Gece ışığa dönerken fetih de kendini belli ediyordu. Eteklerinde ateş dolaşan Ebu Süfyan, son çare olarak Peygamber'e (S.A.V) yönelmişti. Ama kalbi halen putlara tutkuluydu. İslam ordusunun ihtişamını ve karşı konulmazlığını görmesi lazımdı. O anki ihtişam, tarih boyunca Ümmet'in muhtaç olduğu ihtişamın ta kendisiydi.

Ebu Süfyan'ın kalbindeki şüpheyi fark eden Resulullah (S.A.V), Hz. Abbas'a "Ey Abbas! Ebû Süfyan'ı vadinin daraldığı, atların sıkışa geldiği dağ boğazının yanına götür de Allah ordusunun ihtişamını görsün." diye emretti.

Vadinin başına oturan Ebu Süfyan, her grup geçtikçe, bunlar kim, diye soruyordu.

Nihayet aralarında Allah Resulunün de olduğu Ensar ve Muhacirden oluşan birlik gelmişti. Ebu Süfyan, gelen birliğin ihtişamını görünce, ‘Bunlar kim Ey Abbas' diye soruyordu.

‘Bu gelen topluluk Resulullah ile Ensar ve Muhacirleridir'

Ebu Süfyan'ın korkusu gözlerinden okunuyordu. Adeta dili tutulmuştu, ürperti içerisinde ‘Senin bu kardeşinin oğluna ne kadar da büyük bir saltanat verilmiş. Ben hiçbir hükümdarda böylesi bir saltanat görmedim' deyince mükemmel bir cevap geliyordu;

‘Bu saltanat değil peygamberliktir'

Ebu Süfyan, Mekke'ye dönmüş ve Müslümanların zaferini ilan ediyordu "Ey Kureyşliler! İşte Muhammed! Karşı koyamayacağınız kadar büyük bir orduyla yanı başınıza gelmiş bulunuyor! Müslüman olunuz da selâmete eriniz."

Bu sözler Mekke'nin fethini ilan ediyordu…

Böylesi ihtişamlı zaferlere ihtiyacımızın olduğu bu günlerde Mekke'nin fethi bir kez daha mübarek olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.