Mirali YILDIRIM

Mirali YILDIRIM

Cahiliye Döneminde Bile Kutsanan Değerlerimize Ne Oldu?

Cahiliye dönemi; zannedildiği gibi bilgisizliğin, zekâ geriliğinin adı değil, aksine Hakk’a rağmen uygulanan “şirk, küfür, isyan, aşırılığın..” adıydı.

Bu zihniyetin mensuplarına cahil, döneme de cahiliye denmesinin sebebi de buydu.

Cahiliyenin “kibir, asabiyet; asaleti kan ve irsiyette, güçte arama; içki, kumar, faiz, katl, hırsızlık, yetim malı yeme, kızları diri diri gömme, putperestlik, zulüm ve adaletsizlik..” gibi adetleri, vazgeçilmezleri vardı.

Bunlar, bile bile yapılan uygulamalardı. Müşrikler; tarih boyunca genel anlamda, bildiğimiz Amentü’nün tamamına da inanıyorlardı ama kendi zan ve tanımlarına göre! Zaten “onlar, zanna uyuyorlardı!”

Allah vardı; yüce ve la-yüs’eldi ama yere inmez; sosyal, özellikle de siyasal hayata karışmazdı(!?)! Melekler, hayran kalacağımız aksesuarlardı. Zaten Firavun, Musa (as)’ya “…peygamber olsaydı, melekler beraberinde olması gerekmez miydi” demesi de laiklik (sekülerizm)’in gereğiydi. Sözleriyle; insan aklıyla alay ettiğini ve abes hatta komik konuştuğunu da biliyordu ama gücünden dolayı haklıydı(!?)!

Ahiret kurtuluşlarını, dünya sıkıntılarını giderecek aracılar da vardı; iradesiz, ağaçtan ve taşlardan putlar. Canına okudukları sessiz çoğunluğu, avamı da bu taş ve tahtadan oymalarla avutuyorlardı.

Düşünebiliyor muyuz Allah aşkına! İlah dediğiniz; emretmiyor, dayattığınız helal ve haram sınırlarınıza da dokunmuyor; mazlumu hiç korumuyor.. ama her nedense “sizi -haşa- Allah’a da yanaştırıyor” yetmedi “emek, servet ve gururunu yerin dibine batırdığınız sessiz çoğunluğu” da egonuz adına teselli ediyor, umutlandırıyor; sevk ve idare ediyor. Doğrusu hiç fena değil(!).

Dahası da helvadan yaparsanız, acıktığınızda yiyip itlaf edebileceğiniz bir ilah… Hangi despot istemez ki böyle bir ilahı?

Nuh (as)’ın Rabbine; “Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece günahkâr, nankör nesiller yetiştirirler” dediği de bu zihniyet değil miydi?

Buraya kadar Cahiliye zihniyetinin asilikleriydi.

Şimdi de insanlık ortak aklının kutsadığı müspet yönlerine bakalım. Çünkü tüm zulüm, isyan ve karanlık kültürlerine rağmen, Cahiliye ehlinin bazı iyi hal ve davranışları da vardı.

“Mertlik, zayıfı özellikle de kendine sığınmış olan zayıfları kollama, ahde vefa, misafirperverlik, kendine sığınanı himaye etme, musibetlere karşı sabır..” gibi hasletler. Bunlar, insanoğlunun her zaman ve zeminde kutsadığı, kendisi yapmasa da yapanları takdir ettiği evrensel değerlerdir.

Mekke cahiliye ortamında “içki içmeyen, fuhuşa yanaşmayan, kendini yaygın çirkeflerden koruyan..” örnek şahsiyetler de vardı. Hz. Ebubekir gibi, Cafer-i Tayyar; Hanifler gibi..

Emperyalist, kapitalist Haçlı ve Yahudi Sermayedarları bir kenara bırakarak, ümmet-i Muhammedi (sav)’ın mevcut durumunu yukarda bir kısmını saydığımız menfi ve müspet kavramlara göre bir düşünelim!

Sınıfı geçebilecek miyiz? İlahi yardıma, inayete ve rahmete yakınlık derecemiz nedir? Allah’ın gazabıyla aramızda ne kadar mesafe var? Yoksa gazabın içinde miyiz acaba?

Kendi dünya selametimiz ve ahiret kurtuluşumuz için işin muhasebesini yapalım Allah aşkına!

“Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir..” (A’raf 155) wesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.