Camide PKK Katliamı

Camide PKK Katliamı

Tam yirmi yıl önceydi. Susa, Susa olalı böyle bir vahşet, böyle bir dehşet görmemişti. Susa, Susa olalı ne böyle bir cesaret görmüştü ne de böyle bir korkaklık...

Bismihi Teala

Tam yirmi yıl önceydi. Susa, Susa olalı böyle bir vahşet, böyle bir dehşet görmemişti. Susa, Susa olalı ne böyle bir cesaret görmüştü ne de böyle bir korkaklık...

Şafak atmış, hakikatın yüzü ağarmıştı. Herkesin eylemi zihniyetini, fikrini, zikrini ele veriyordu. İman ve küfür safları belirginleşmişti: Camiye gidenler ve camiden alıkoyanlar.

Camiden alıkoyanlar, ehli kıbleye karşı duranlar; tarih boyunca olduğu gibi yine tahammülsüz ve bir o kadar bağnazdılar. Kendilerinden, kirli ideolojilerinden başka, hiçbir şekilde hiç kimseye tahammül edemiyorlardı. Tahammülsüzlükleri tüm eylem ve söylemlerinden dışarı fışkırıyordu.

“İslam’ın kendilerini geri bıraktığı” safsatasıyla beraber Mao ve Lenin’in peşine vermiş, Komünizm’e olan sevdaları uğruna dinle, imanla, namazla alay eden bir güruh olmuştu. Bakmayın bu gün bu zihniyettekilerin “sivil Cuma” kıldıklarına, dün dile getirmekten çekinmediklerini bu gün bile aynı zihniyetin büyük başlarını konuştursanız “İslam’ın kendilerini geri bıraktığını” hayâsızca dile getirecekler. Dün Kâbe yerine Medya TV’yi kıble görenler/gösterenler; bu gün Roj TV’nin kendileri için kıble olduğunu dile getirmekten çekinmeyecekler.

Camiye gidenlerse, gönülleri Allah’ın mescitlerine bağlı olanlar bu ahirzamanda Hz. Peygamber –aleyhissalatu vesselam-‘ın evladı Hz. Hüseyin’in davasına gönül vermiş, o dava üzerinde zamane Hüseyin’le sözleşmiş olanlardı(r). Kerbela’da Hz. Hüseyin’in şahadetinden sonra cihanın değişik yerlerinde nice Hüseyinler yetişmiş, zalime karşı ahd etmişti. Yezide karşı dalgalanan hak bayrağını, ardı sıra gelen Hüseyinler yere düşürmemişlerdi. Bu coğrafyaya,-Türkiye’ye, Türkiye Kürdistanı’na- da bir Hüseyin nasip olmuştu. Öyle bir Hüseyin ki onu tanıyan Türkiye’nin âlim şahsiyetlerinden birine çok önceden “Kürdistan’da Hüseyinsiz İslami hareket olmaz” dedirtmişti.

Ve bu mazlum coğrafyaya nasip olan Hüseyin yeşermişti. Dal budak salmıştı. Laleler, güller, meyveler veriyordu; Hüseyin. Bir Hüseyin, bin Hüseyin olmuştu. Allah, Susa’nın payına da o Hüseyinlerden birini nasip etmişti.

Kerbela’nın, Hz. Hüseyin’in şahadetinin ve Yezit’in ölümünün üzerinden yüzyıllar geçmişti. Fakat camiye gidenler, Hz. Hüseyin’in takipçileri olarak Allah’ı ve Peygamberini dava edinmişlerdi. Camiden alıkoyanlar da Mao ve Lenin’in davası üzerine (evîndarên kominîzmê) Kominizm sevdalıları olarak Yezit’in ve Yezit takipçilerinin rolünü üstlenmişlerdi. Komünizm sevdalıları Yezit’le aynı mantığı taşıyorlardı. Mantık değişmemişti, yol zulümdü. Dün olduğu gibi bu gün de muhaliflerle mücadele etmede en kısa yolun; muhalifleri öldürmek, ortadan kaldırmak olduğunu mantıkları salık veriyordu.

Yezit Kerbela’daki Hüseyin’in susturulmasına ve ortadan kaldırılmasına bu şekilde karar vermişti. Susa’daki Hüseyin’in ve Hüseynilerin de susturulması ve ortadan kaldırılması gerektiğine da aynı şekilde kanaat etmiş, Yezit’in takipçileri. Kerbela’da Ehl-i Beyt kuşatıldığı gibi Susa’daki Müslümanlar da köyün camiinde kuşatma altındaydı. Yatsı namazını kılmak üzere camiye giden Müslümanlar, kan içicilerin hedef tahtasındaydı.

Cesaret yoksunu, korkaklıkta zirve Ermeni uşaklarının kıskacındaydı. Bunun için Yezit’in takipçileri iş başındaydı. Hayır, hayır! 26 Haziran 1992 tarihinde Yezit dirilip de Hüseyinlere dadanmıştı adeta. Asker kılığında Diyarbakır`ın Silvan ilçesine bağlı Susa(Yolaç) köyüne gelen PKK mensupları, köyün camiini basıp, 10 mazlum Müslüman`ı kurşuna dizerek camide katletmiş, 5 kişiyi ise yaralamıştı. Tarih tekerrür etmiş, Susa bir Kerbela olmuştu adeta.

Evet, zalimlerin kirli planı onlar için semere vermişti. On güzide Müslüman düşmüştü toprağa. İslam davasına kan vermek için can vermişti şu cengâverler, yiğitler: Huseyin, Medeni, Mekki, Muhammed Zeki, Muhammed Said, Hacı Ahmed, Muhammed Emin, Molla Abdulhalık, Adnan ve Muhammed Ali.

O günden bu güne Susa bir uyarıcıdır, Susa bir müjdedir. Bundan dolayı Susa bir yandan zalimlerin vahşi, kirli, tahammülsüz yüzünü ortaya çıkaran bir perde olduğu gibi diğer yandan, müminlerin Allah’a canlarını sattıklarının nişanesidir. Bir yandan zalimlerin fikirlerini, ideolojilerini, eylemlerini bir daha ifşa eden bir vakıadır, diğer yandan cami avlusunda kurşunlara hedef olan Müslümanların mazlumiyetinin portresidir.

Susa, zalimlerin Allah’a, dine, imana, mümine, Müslümana tahammülsüzlüklerinin, düşmanlıklarının şahididir. Ve tarih boyunca zalimlerin zulmüne, Müslümanların mazlumiyetine tercüman kalacaktır

Susa, kan içici zalimlere, despotlara, mürtetlere kesilen fermandır .

Susa, bataklıklar içerisinde yeşeren Hüseyni güllerin gülistanıdır. Cennet karşılığında canını Allah’a satan yiğitlerin diyarıdır.

Susa, kâfirlerin, hainlerin, münafıkların, zalimlerin dünyayı sevmesinden; dünya için çalışmasından daha çok ahireti sevenlerin, ahiret için çalışanların toprağıdır. Ehli dünyanın ölümden kaçmasından –ki ölümden kaçış yok- daha çok ölümü- şahadeti arzulayanların yadigârıdır.

Susa, şereftir. Şerefli erlerin mektebidir. İmanla müminleri şerefli kılan Allah erlerinin evidir. Susa, izzettir. Kur’an’ın kurbanıdır. Susa, şahadettir. Susa mücadeledir. Susa ölümüne direniştir. Direnirken dirilmek ve dirilmelere vesile olmaktır. Susa, imandır. Susa, enerji ve kuvvettir. Susa, Hüseyni bir pınardır. Kaynağı Hz. Peygamber –aleyhissalatu vesselam-, evladı Resul ve Kerbela olan bir izzet pınarıdır.

Susa bedel, Susa can, Susa canandır.

Rabbim bizleri Susa şehitlerinin hayrından, bereketinden mahrum etmesin. Rabbim Susa Camii şehitlerinin akan kanını İslam Ümmetinin uyanışına ve bu mazlum coğrafyanın zulmün, tahammülsüzlüğün, despotluğun, kanın, zilletin; kirli ecnebi ideolojilerin zincirlerinden azad olmasına vesile kılsın.

(Muhsin Canan)


Susa Katliamı Tiyatrosunun dökümü

‘Vakit Yatsı namazı vakti. Kapkara gece karanlığını ezanın o mübarek sesi yırtarken, Hüseyin: "Subhanellah. Bu akşam, ezanın sesi bir başka güzel geldi kulaklarıma. Sanki bu akşam bir başka akşam. Sanki bu gece bir başka gece" diye Camii yolunda karşılaştığı dava arkadaşlarıyla yüreğinde dalgalanan ama mana veremediği duygularını paylaşıyordu. Camii`ye vardıklarında, yine her zaman ki gibi bir gurup köylü ve Hüseyin`in diğer arkadaşları namaza hazırlanıyordu. Namaz kılınmış, namaz tesbihatı yapılmıştı ki, cami dışından bazı sesler işitilmişti.

Hüseyin, dışarıyı kontrol ettikten sonra içeri girerek: "Arkadaşlar! Bir grup asker Camii`nin etrafını sarmış ki, bu hiç alışılagelmiş bir hal değil. Ama sakin olun. Eğer gelen asker ise hiç lafı uzatmayın... İşlerini görsünler ve gitsinler. Yok, eğer gelen başka biriyse geldiklerinde anlarız. Şunu unutmayın ki bizler Müslümanız ve Allah`tan başka hiçbir kimseden korkumuz yoktur." Derken Camii`nin kapısı tekmelenerek açıldı "Kimse kıpırdamasın. Yanlış bir hareket yapanı gebertirim. Ellerinizi de havaya kaldırın ve arkanızı dönüp duvara yaslanın" diye emirler savuruyordu içeriye girenlerden birisi. O arada Hüseyin’in kafası gelenlere odaklanmıştı. Gelenlerin hal ve hareketleri, askerlerden farklı değildi ama üzerlerinde askeri elbise olmasına rağmen ayaklarında spor ayakkabısının olması Hüseyin'i iyice şüphelendirmişti.

Camii Hocası: "Burası Camiidir. Allah'ın evidir. Burada namaz kılınıyor. Buraya böyle ayakkabı ile giremezsiniz." Sözüne Haccac'ın torununun cevabı ahlakına yakışır bir şekilde olur:

"Kes sesini ulan. Bunak ihtiyar. Hakkınızda arama emri var. Hepinizi arayacağız işte."

Hüseyin: "Böyle hakaret ederek konuşmaya hakkınız yok! Size görevinizi yapmada kimse zorluk çıkartmadı. Aksine siz zorluk çıkartıyorsunuz. Hem camiye ayakkabıyla giriyorsunuz hem de yaşlı birine hakaret ederek saygısızlık ediyorsunuz." Diye çıkışınca Cami düşmanlarından biri:

"Tamam, tamam! Kes sesini bize işimizi öğretme! Ellerinizi kaldırın ve dışarı çıkıp duvara yaslanın. Bana bak asker, üslerini iyice ara ve ellerini de sıkıca bağla!" dedi.

Hüseyin: "Bu da ne oluyor? Hiçbir zorluk çıkarmadığımız halde ellerimizi niye bağlıyorsunuz?"

Ermeni uşağı: "Hıh, şimdi anlarsınız. Burada İslami faaliyet ha? Tek tek gebereceksiniz."

Hüseyin: "Ölüm Allah`ın emridir. O ölümümüzü yazmamışsa buna kimsenin gücü yetmez." Yezid`in torunu, Firavunî bir eda ile:

"Allah mı? Hani Allah? De çağırın Allah`ınız gelsin sizi kurtarsın."

 "Tuh, alçak dinsiz!" diye haykırdı Hüseyin zalimin zulmüne tükürüğü ile.

Yezid`in torunu: "Kes sesini gerici yobaz! Hüseyin hanginizdir sen onu söyle bana."

Hüseyin`in cevabı gecikmedi "Hüseyin benim" diye...

"Zaten anlamıştım" dedi Yezid`in torunu. Öyle ya yiğitlik Hüseyinliğin şanındandı.

"Asker! Bunu ayırın, beraberimizde götüreceğiz. Diğerlerini de anlarsınız." deyince, Hüseyin kahramanca haykırdı "Allahu Ekber" diye, sarıldı silahına çekti belinden. Şer güçleri fırsat vermediler yiğitlere, asıldılar uzun namlulularının tetiklerine, yeryüzünün hayırlı insanlarına kıydılar. Katlettiler taze fidanları vahşice.

Birer birer toprağa düştü kana boyanmış bedenleri, ğayretsizlerin gözleri önünde. Allah`ın evinde Allah`ın misafirlerine kıydılar. Kaybolup gittiler yüzleri gibi kara olan karanlığın içinde...
10 güzel civan şehid oldu Susa`da... Tarih yabancı değildi bu zulme. Sadece tekerrür etti yine.’

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.