Davetçi Kimliği

Davetçi Kimliği

Sen (insanlan) sadece Rabbine davet eti Çünkü sen, şüphesiz dosdoğru bir hidayetin üzerindesin

"... Sen (insanlan) sadece Rabbine davet eti Çünkü sen, şüphesiz dosdoğru bir hidayetin üzerindesin," (22/67)

Davetçi 'kim'liği sadedinde gelmiş bir başka ayet de şu mübarek ayettir:"... Sen (insanları) sadece Rabbine da'vet et! Çünkü sen, şüphesiz dosdoğru bir hidayetin üzerindesin," (22/67) burada da'vetçinin önüne, kimliğine dair bir ışık tutuluyor. Bu öyle bir ışık ki, güneşin geceyi yararak gündüzü ortaya çıkardığı gibi, da'vetçinin önünü, etrafını aydınlatıyor. Böylece, bu sayede o, davetini kim'e ve niçin yapacağını öğreniyor. Bu sayede da'vasının yani çalışma programının muhatabı kimdir, bunu öğreniyor. Burada da'vetçinin da'vet/dava felsefesinin omurgasını görebiliyoruz. Ayet-i celile da'vetçiye ders verirken temel üç kuralı öğretiyor:

1-Sen Rabbin ile kulları arasında bir elçisin. Rabbinden aldığın bir mesaj var. Bunu insanlara ulaştırmakla görevlisin. Görevli olduğun alan yeryüzü, muhatab bütün insanlardır.

2-Mesaj, Allah'ın birliğine/tevhide da'vet esası üzerinedir. Sen Rabbinden aldığın mesaj doğrultusunda insanları Rabbine, O'nun emirleri ne tutunmaya, yasakladıklarından kaçınmaya davet etmekle görevlisin. O halde (durma!) insanları bu işe da'vet etmeye devam et.

3-Çünkü bu işinde sen, dosdoğru bir davanın sahibisin. En doğru yol, senin insanları da'vet etmekle görevli olduğun yoldur. Doğruya götüren yol, sadece ama sadece bu yoldur. Bunda şek ve şüphe yok. Hak yol bu, hidayet budur!..

Bu konu ile ilgili başka bir ayet ise Kasas süresindeki ayettir. "... Sen (insanları) Allah'a da'vet et! Sakın ha! Müşriklerden olma!" (28/87) Ayeti kerimeyi bütün eczalarıyla ele alıp incelediğimizde da'vetçinin kim'liğine dair şu dersleri okuyoruz.

1-Dava'nın asıl Maliki olan Rabbin geçmişe ve geleceğe ilişkin, içinde bulunduğun zamana dair gönderdiği bu mesajlar, bu haber ve prensipler, bu emir ve yasaklar ve her iki hayatın düsturu olan bu vaadler bütünü ile bütün alemleri halk eden Rabb ül alemin Allah (cc)'ın ayetleridir. Bilesin ki bu ayetler, seni ve bütün mahlukatı var eden, hayat veren, bir gün sonra seni ve bütün mahlukatı huzuru saadetine çağıracak olan, hesabı cezası şiddetli, kuvvet ve kudret sahibi olan Allah'ın ayetleridir. Bu bir. Bunu bilesin!

2-Bütün insanlar için hayat/memat programını/nizamını oluşturan bu ayetler, bu prensip ve kanunlar sana indirildikten, sana teslim edildikten sonra her ne sebeple olursa olsun Allah'a ve O'nun da'vasına düşmanlık edenler -Bu düşmanlık ister açıktan ister gizliden, ister direk ister dolaylı olsun fark etmez- seni bunları anlatmaktan, anlatarak da'vet vazifeni yerine getirmekten alıkoymasınlar, engel olmasınla. "...Sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar." (28/87)

Çünkü (ey bu kutlu davanın da'vetçisi!) sen Rabbinden sana gelen bu ayetleri anlatmakla, onları bu da'vaya, bu nizama da'vet etmekle doğrudan doğruya onların üzerinde bulundukları batıl düzenlerini reddediyorsun. Şirk, zulüm, küfür çamurundan oluşmuş sistemlerini, kanunlarını reddediyorsun. Saltanatlarına, içinde debelenip durdukları mütrefin / şımarık yaşantılarına itiraz ediyorsun, uymuyorsun ve de başkaldırıyorsun. İşte bu davetin, onların huzurunu kaçıracak, onları tedirgin edecek. Ve seni, bu işini yapmaktan 'alıkoyan' birtakım tedbirlere başvurmalarına kadar götürecek. Bunu Sen, bilfiil yaşayacaksın.

Alıkoyma noktasında şeytan dostlarının onlara öğrettiği pek çok entrika, hile, tuzak, oyun... lan olacak. Olmazsa, da'vetinin önünü alabilmek, seni da'vetçi kimliğinden uzaklaştırabilmek için seni zindanlara koyacak veya seni öldürecek ya da seni bulunduğun mekandan, işlevsiz kalacağını düşündükleri yabani mekanlara sürgüne zorlayacaklar. Bilmen gerekir ki düşman bu yerlerde de seni bırakmayacak. Şeytani tuzaklarını hep diri tutacak ve sen onların takibinde olacaksın. Ve daha pek çok engelleme şekilleri ... İşte her ne sebeple olursa olsun seni alıkoymasınlar dediğimizde alıkoymanın tüm bu çeşitleri var ve bütün bunlara rağmen sen da'vetini yapmaya devam edecek ve onlar seni alı koymayacaklardır. Alıkoymamalıdırlar... "Sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar."

3-"Rabbine davet et!" Bir önceki ayeti kerimede değindiğimiz gibi bu ayette de da'vetçinin Rabbi O'na yapılacağı adresi tevdi ediyor. Buna göre da'vetçi, Rabbinden kendisine ayetler geldikten sonra bu ayetleri, yani hayat nizamının kurallarını anlatacak ve bu davetine de ne pahasına olursa olsun her hangi bir kimsenin, her hangi bir gücün mani' olma teşebbüslerine müsaade etmeyecektir. Burada O'nun tek bir vazifesi vardır. O da; ne pahasına olursa olsun davasını insanlara ulaştırmaktır. İnsanlarla daveti arasına gerilen engel duvarlarını yıkmak, o duvarları yerle bir etmektir. Doğrusu bu, da'vetçinin en önemli duruşundan birini ortaya çıkarma noktasında kayda değer bir prensip, üzerinde düşünülmesi gereken bir kaide, sonuç çıkarılacak bir tecrübe ve neticede ilahi bir kanundur. İleride de üzerinde duracağımız gibi da'vetçi ile sair insanları birbirinden ayırt eden en kritik imtihan şıklarından biridir. Şimdilik biz bu konuya burada virgül koyalım, da'va, davet ve davetçinin muhatabı olan konuya yönelelim.

DAVA'NIN MUHATABI İNSANDIR
Dava, davet ve davetçi kavramları çerçevesinde genel bir tarifi sunduktan sonra şimdi de bu üçlü 'bütün'ün ilgilendiği alana, muhatap aldığı kitleyle iletişim kurma üslubuna temas edebiliriz. Peşinen ifade edelim ki, bu ilahi davanın beşeriyete taalluk ettiği yönü ile ilgi alanı yeryüzünün tümüdür. Muhatabı insan, iletişim kurma yöntemi ilahidir. Kim olursa olsun, hangi cins, ırk, sınıftan ve hangi toplum katmanından gelirse gelsin, herkes bu ilahi hitabın muhatabıdır. Özcesi, islam bütün insanlara gelmiş, ayırım etmeksizin bu cinsin her ferdine hitab eden, küçük-büyük, kadın-erkek, hür-köle... herkesi kendisini kabul etmekle, kendisine boyun eğip teslim olmakla mükellef tuttuğu ilahi bir mesajdır. Allah teala kullarından seçtiği temsilci/elçi/davetçi vasıtası ile bu davanın bütün insanlığa şamil olduğunu şöyle bildiriyor: "Ey Resulüm) (biz) Seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler." (34/28) Yani hiç kimse istisna değildir. Resul bu davanın dellalıdır. O bir davetçi, O bir müjdeci, O bir uyarıcıdır. O bütün insanlığı doğruya çağıran bir emin, bir çağırıcı ve de bir ışıktır. O bir nurdur. O bütün ama bütün insanlara ilahi mesajla gönderilmiş bir elçidir. Anlıyoruz ki İslam davası istisna yapmaksızın bütün insanlar için, Rablerinden gelmiş pek mübarek bir davadır. Yegane bir hayat nizamıdır. Evet, bütün insanlar içindir.

Bu manayı te'yid eden bir başka ayete bakalım: "(Habibim!) Deki: 'Ey İnsanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan Allah'ın (gönderdiği) peygamberiyim..." (7/158) "Sizin hepinize.." ifadesi davanın muhatabı hakkında tam bir bilgi, tam bir haber manasını içerir ki o da 'bütün insanlar' dır.

Bu kutlu davetçinin hayatına bakalım. Davanın kendisine verildiği günlere dönelim. Bakalım davanın genelliği, davanın 'bütün insanlara' olduğu hakkında neler göreceğiz? Bakın bakalım Hz. Ebu Bekir hangi ırktan, Hz. Selman hangi milletten, Hz. Suheyb hangi ırktan, Hz. Bilal kim? Hz. Yasir kim? Yine bakın bakalım Ammar (ra)'ın fakirliği, Hz. Osman'ın zenginliğinde... neler vardır, neler bulacaksınız? Hz. Hatice gibi bir kadın, Hz. Ali gibi bir çocuğun davaya intisabları neleri çağrıştırıyor? Ve bunlar gibi daha pek çok örnek... Elbette bütün bunlar davanın 'bütün insanları' kapsadığı hakkında her birimize yeterli derecede fikir vermiştir.

İslam davetçisi iyi biliyor ki davet yalnız bir kavme, bir kesime, bir gruba ve bir aşirete mahsus değildir. Bütün davetçilerin önderi olan Efendimiz (as)'den önce gelen peygamberlerin tümü davetlerini görevli oldukları sahalarla sınırlı tutmuşlardır. Bu ilahi eğitim açısından insanlar için gerekli bir metod olmuştur. İlahi hikmet bunu uygun görmüştür. İnsanların maslahatı için bu daha faydalı görülmüştür. Ancak Efendimiz (as) son peygamber ve de bu ilahi evrensel davetin son da'vetçi ve artık insanların maslahatı bir 'bütün olarak' davetin muhatabı olmayı gerektirmiştir. Yani bütün insanların muhatap alınması onların maslahatları için bir gereklilik olmuştur.

O halde İslam davetçisi her hangi bir ayırım ve seçiciliğe tevessül etmeksizin bütün insanlara davasını götürmesi gerektiğinin bilincinde ve şuurunda olan kimsedir. O halde İslam davetçisi uzak-yakın, kolay-zor, tehlikeli-tehlikesiz... gibi hususlara aldırış etmeksizin, bu hususlarda şahsına gelebilecek zararlar hakkında herhangi bir endişeye kapılmaksızın davasını bütün yerlere ve bütün kesimlere, halk tabakalarına ulaştırması gerektiğinin bilincinde olan kimsedir. O davasının dellallığını yaparken cemaatinin programına tabidir. Yani davasının kendisine verdiği görevin emrindedir. Bütün derdi budur. Elbette ki dava programı O'na tedbirlerini de öğretmiştir. O halde İslam davetçisi, insanların kendisine gelerek 'lütfen bize davanı anlat!' demelerini beklemeyecek kadar sorumluluk bilincini taşıyan kimsedir. Şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy, ev ev ve dahi şahıs şahıs gezerek, dolaşarak, giderek... davasını anlatması gerektiğini çok iyi bilen ve bu vazifesini yerine getirme aşkı ile yanıp tutuşan kimsedir...

Hakikat şu ki davetçi bu işini yaparken örnek aldığı biri vardır. Davetinin yollarını tespit ederken onun örnek aldığı biri vardır. Yani o bütün bunları kendiliğinden ihdas eden biri değildir. Olamaz da Davasının ilkelerine karşı son derece muti' olan, Müslim ve Mümin olan davetçi elbette ki örneğini Allah Resulünden alır. Allah Resulünü örnek alarak, O'nun metodunu ve yöntemini kullanarak, bunlara ittiba' ederek davasını bütün insanlara ulaştırmaya çalışır. Büyük davetçi (as)'yi örnek alarak bu vazifesini sonuna kadar, Rabbinin huzuruna gidinceye, dönünceye kadar yılmadan, bıkmadan, usanmadan yapar...

Allah'ın rahmeti ve bereketi tüm Mü'min ve Mü'minelerin üzerine olsun. Gelecek sayımızda devam ederiz inşallah.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.