Ege'den Selahaddin'in Torunlarına Destek

Ege'den Selahaddin'in Torunlarına Destek

Filistin'de soykırım suçu işleyen İsrail'in en önde gelen hamisi olan ABD'nin Diyarbakır'da iftar adı altında düzenlemek istediği yemek törenine, "Katil Sofrasından İftar Olmaz" diyerek izin vermeyen Diyarbakır halkına Ege'den destek geldi.

ABD'nin HBP'li yerel yöneticilerle birlikte organize ettiği yemek töreninin engellenmesinin yankıları sürüyor. Kendisini bölgenin tek hakimi olarak gören PKK/HBP cenahı, halkın, Gazze'de işlenen katliama ortak olan ABD'nin iftar adı altındaki düzenlemek istediği yemek törenine, "Katil Sofrasından İftar Olmaz" diyerek izin vermemesinin acısını Yeni İhya Der ile Hizmet der gibi halkın kurduğu İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına bomba atarak çıkarmaya çalışıyor.

Merkezi Türkiye'nin batısında bulunan kimi STK'lar da, spontane gelişen çadır sökme eylemine tepki göstererek, "Gazzedeki saldırganlığa verdiği destekten ötürü öfke duyduğunuz ABDye Irakta neden öfke duymuyorsunz? ABD-İran ortak yapımı olduğu için mi?" şeklinde kendi içinde tutarsız açıklamalarda bulundu.

Öte yandan İslami duyarlılığı yüksek olan Diyarbakır halkının ABD çadırını sökme eylemine destekler gelmeye devam ediyor. Önceki Urfa'dan gelen desteğin ardından bir destek de Ege'den geldi.

Ege Siyaset Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ayhan Sevinç, Kudüs fatihi Selahaddin'i Eyyubi'nin torunları olan Diyarbakır halkının gösterdiği tepki yerinde bulduğunu belirtti.

Sevinç, "Selahaddin'in Torunları ile Marksistler" başlıklı makalesinde şunları kaydetti:

"Selahaddin Eyyubi'nin torunları deyince Kürt halkından, onların dindar olanından, dini için hayatını verenlerinden söz ediyorum. Pek çoğumuzun  yerini sadece haritadan bildiğimiz bölgeden söz ediyorum.

Misakı milliden söz edilince mangalda kül bırakmayanların bile; değil orada yaşamaya, gidip görmek dahi istemediği coğrafya, Türkiye'deki Kürt bölgesi yani Kürt coğrafyasının Türkiye parçasından söz ediyorum. 

Kalın camlı gözlüklerle baktığımızda tümünü Marksist - Leninist, PKK'lı sandığımız bölgeyi anlatmaya çalışacağım. Anlatmaya devam da edeceğim, ta ki batıdaki dindar kesimlerin kalın camlı gözlükleri kırılıncaya, faşist bakışları eriyinceye kadar. Belki bu vesileyle orada yaşayan Müslüman kardeşlerinin dertlerini ve ne durumda olduklarını anlayabileceklerdir.

Benim burada anlatacağım şeyler kendimce tespitlerim olduğundan hiçbir cemaat veya İslami kesimi bağlamaz.

Ve... O günler...

Süreyya yıldızında asılı kalmıştı dinimiz. Çiçek ve böceklerin anlatıldığı dergi ve kitapları bize İslami kaynak diye sunuyorlardı. Öyle bir zamandı ki o günler, Üstad El-Benna'nın, Seyyid Kutub'un acısıyla yoğrulmuştu beyinler ve yenik düşmüştü yürekler. 

İşte böyle bir zamanda parlamıştı Süreyya yıldızı. Kutlu Peygamberin müjdesiydi bu devrim. 

İslam devrimi nurunun Kürt coğrafyasında aydınlandığı günlerde Marksistler de boş durmuyordu. Önceleri Ulusal Kurtuluş Ordusu (UKO) adını verdikleri teşkilatlarını, Lice'de PKK örgütü olarak ilan ettiler.

Marksist - Leninist temellere dayalı ideolojik bir yapılanmayla kurulan PKK, Kürtlerin tüm geçmişini inkarla başlamıştı mücadelesine. Ne Ademi tanıdı, ne Nuh'u. Ne İbrahim'e tahammül etti, ne de Kürtlerin atası olan İshak'a. Ne Kutlu Peygamberi tanıdı ne de Selahaddin Eyyubi'nin yolundan gitti. 

PKK kendine yeni atalar bulmuştu çoktan. Yahudi asıllı Karl Marks, Rus Vladimir Lenin, Çinli Mao Zedong, Vietnamlı Ho Chi Minh ve Arjantinli Ernesto Che Guevara. 

Yüce Allah'ı inkarla başladığı davasında, Yaktığı ve Kurşun sıktığı Kuran'a olan kini hiç dinmedi.

Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Mihri Belli ve benzerlerinin katalizörlüğünde fonksiyonellik kazanmış olan Abdullah ÖCALAN, ta o günlerde başlamıştı patronlarına gizli gizli hizmet etmeye. Bugün "Emrinizdeyim. Beni Kullanın. Milyonlarca Kürdü emrinize vereyim" deme rahatlığı o günlerdeki kirli ittifakın alışkanlığıdır.

Bu kirli ittifakın gayri meşru çocuğu olan PKK, var gücüyle Selahaddin Eyyubi'nin torunlarına saldırmaktan hiçbir zaman geri durmadı. Gücü yetmediği yerlerde birer birer şikayet etti Müslümanları.

Adem'le başlayan tevhid mücadelesinin bayrağını elinden bırakmayan Selahaddin Eyyubi'nin torunları ise çok meşakkatli imtihanlardan geçiyordu. Belki acemiydi, belki de yeni ama samimiydi, bilinçliydi, cesurdu, yiğitti ve Muhammedi sevda için her şeyini feda ederdi. 

Kaybettiği Hüseynini özleyen Kerbela aşığıydı. Zamanın Hamza'sıydı. Büyüyen İbrahim'di. Büyüdü ve bu günlere geldiler.

Şimdi onlar istemedikçe sözde güzellik yarışmaları düzenlenemiyor, onlar istemedikçe ABD bile bölgelerinde fitne iftarı veremiyor.

Marksistler fitnesiz durmuyor, değişik isimlerle oluşturdukları çeteleriyle etrafa saldırıyor. Kürt bölgesinde yaşayan esnaf ve işadamlarından değişik isimler adı altında vergiler almaya devam ediyor. 

Müslümanlar da tabi ki boş durmuyor. Hüda Par adında Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve benzeri çok sayıda oluşumlar. Ama daha önemlisi halkı İslam dininden uzaklaştırmak isteyenlere karşı tedbirler. Milyonları bir araya getiren peygamber sevdalılarının kutlu doğum etkinlikleri, İstanbul'un fethine eşdeğer Diyarbakır'ın fethi kutlamaları ve daha neler neler. 

Binlerce kilometre uzaktakilerin duaları onlarla olduğu kadar, onlardan umutları olanlar da var. Çünkü Ataları Selahaddin Eyyubi gibi şahlanıp, önce yerli uşaklardan, nihayetinde İsrail'den soracak hesapları var." (Hürseda Haber)

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.