Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

“EY FİHROĞULLARI..!” (2)

 Başlıktaki hitap; sultanlara, imparatorlara değil; iki cihan serveri, Rehberimiz, yoktan var edenin kanunlarının icracısı Hz Peygamber(sav)'e aittir. Yabancıya değil, içtenlikle kendi kavminin vicdanına seslenmiştir.

Emin Elçi; Mekke'deki Safa tepesine çıkarak; “Ey Abdülmuttaliboğulları, Ey Fihroğulları, Ey Zühreoğulları...!” Malum, Efendimizden zerre kadar şüphesi olmayan müşrikler, “Emin”  dedikleri, Rahmet Peygamberine; “.. sen kavmine ne kötü şey getirdin..!” diyerek cin çarpmış gibi dağıldılar. Kendilerince haklıydılar;

Her birinin “atalardan” duyulma çok haklı gerekçeleri; korumaları gereken menfaatleri; derman için tek kelime konuşmaya tenezzül etmeyen taş gibi putları ve kim bilir daha neler neleri vardı. Yaman yanıldılar.

Sonuç; “Hakk geldi, batıl zail oldu; zaten zail olmaya da mahkûmdu.”

“Garip gelip, garip de gidecek olan İslam'ın” yüzyıllarca -özellikle siyasal alanda- gördüğü operasyonlar ve nihayet Ehl-i Salib'in; iki Dünya Savaşı'ndan da ezici zaferle çıktığı talihsiz günümüze geldik. Dünyanın Galipleri; halklara, istedikleri anda kanatabilecekleri- YARALAR” bırakarak çekildiler. Sınırlar, ırk ve mezhepçilik gibi. Çöz çözebilirsen!

Ümmetin derdi çok, dermanı kıttır. Fuzuli'nin dediği; “Dost bi-vefa, felek bi-rahm, devran bi-sükûn/ Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, tali' zebun”  devranındayız. Hakikaten; “vefasızlık, acımasızlık, emniyetsizlik; derde karşı derttaş yokluğu, düşmanın gücü, talihsizlik” mevcuttur.

Kan, ölüm, gözyaşı, hicret, deniz-deryalarda boğulma; yüzbinlerce- milyonlarca dul, yetim, yurtsuz, geleceği karartılmış mazlum... Hepsi yüreğimizin kanayan yaraları… Küçücük Müslüman coğrafyalarda, büyük büyük oyunlar oynanıyor.

Oyunları; “govend; halay, horon..” değil; “post modern ecnebi senaristlerin CIA-MOSSAD diyarından; tecrübeler derin! “Post modern dostları; yatay, dikey, daire, silindir, paralel, yamuk ve kemalist” nev'inden aktörleri var.  Kostümler; “Lat u Menat; Xaço, Garabêt, Şamir; Hindu yamyam” ama icabında derler; “dedem de hocaydı hemi de -kel kevser- okurdu, nenem de örtünüyordu..” Helal-haram çizgileri olmayan, sadece hedefe kilitlenen bu güruha; “rahmetli de sollardı” diye sormayalım mı?

Zulmün, bu birlik ve dayanışmasının kuşatmasındaki mustaz'af gözler; uzaktan bakan kardeşinin destek ve duasına muntazır, hayrette ve şaşkın.  Bölgemiz yarınlarını bulmak için baş döndürücü hızla değişiyor.

Herkes hızlı değişimin yaşandığı Bölgemin yarınlarına şekil vermek için yoğun yarışta.

Ortadoğu; “fitne fücur ve sekülarizmin dayanağı fuhşiyatla” derinden tanışıyor, tanıştırılıyor. Direnen İslami cephe(ler) ise genel anlamda bir devlet gücünden mahrumdur. İslami “cemaat, camia ve STK'lar” -kısıtlı imkânlarıyla- bu dinsizleştirme furyasıyla baş etmeye çalışıyor. Dindarlarda, dine inat; “birlik, diyalog, istişare müessesi” sıkıntılı. “Caydırıcı cephe” varsa da onun da sesi kısık veya kıstırılıyor.

Yarınlarımıza güvenle bakmak, ümitvar olmak zorundayız. Umutsuzlukta; muteber âlimlerimizin ittifak ettiği bir “küfür” vardır ancak Hakk'ın, her alandaki hayatımızda hâkim olması; bölgemizin, memleketimizin istikrarı için en az küfür ve zulmün ameleleri kadar uyanık olmak, cehd etmek zorundayız.

Bugün Batı'nın; Ortadoğu'yu küfürleştirme, sekülerleştirmenin en önemli ayağı şüphesiz Kürdistan ve Kürtler üzerinden yürüyor, yürütülüyor. Kürdistan'da; ümmet ve istikrarı, kardeşliği savunan bir avuç muvahhid, hakikaten zor şartlarda, kıt imkânlarla mücadelesini sürdürüyor. Genel anlamda ümmetten, özel anlamda da yakın din kardeşlerinden yeterince destek alamıyor.

Mühim bir seçimin arifesindeyiz. Türkiye'mizde bu kez; “Şu Fırat'ın suyu akar derindir! Oy! Oy!”

Kürd Ulusalcılar; Türk kesimin “CHP, LGBT, Ulusalcı, sol fraksiyonlar, Batıcılar..” hasılı-kelâm tüm seküler kesimlerinden açık ve ciddi destek almaktadırlar. “Hak-Batıl” çizgisi, hiç bir zaman bu kadar netleşmemiş, bu kadar aleni, alanlara inmemişti diye düşünüyorum.

GÜN BATI'dan DOĞMADAN; “ECNEBΔ değil, “MİLLÎ HÂKİMİYET” isteyen tüm duyarlı kesim uyanık olup, basiretli davranmak zorundadır. “Fihroğulları..” gibi yapmayalım ey…!!

BİLİNMELİDİR ki; muhafazakâr halkın hep bonkörce harcadığı son fırsatlar; bölgemizi; “BEYLİKLER DÖNEMİNE”  çevirip emperyalist ve yerli işbirlikçilerinin “hâkimiyet ve saltanat alanı” yapmıştır, yapıyor. Mısır'da, Bangladeş'te “idam” sair yerlerde de “halk iradesinin çalınması; işgal, sürgün ve zindanımız” oldu.

HÜR ADAYLAR; işte tam da bu sebepten önemsenmeli. Belli ki konuşacakları –mühimin de ötesi şeyler- var, mutlaka TBMM'de KONUŞMALILAR! HÜKÜMET'in içten çabaladığı ama yeterince sağlayamadığı “istikrar, uhuvvet ve TEVHİD'in sağlanacağı güzergâh” olarak bilinmeli ve önemsenmeli.

ÇÜNKÜ Müslüman; vicdansız olamaz, Hakk'a ihanet edemez, “az bir geçimlik olan dünyalık” için ahiretini çiğneyemez “ZİNHAR;” görüle, biline, duyula, konuşula!! Derunî selam ve dualarımla!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.