Ey Ümmet-i Muhammed Neredesiniz

Ey Ümmet-i Muhammed Neredesiniz

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür.

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah Aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslüman’ı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter."

Hadis açık ve nettir. Hiçbir tevile ihtiyacı yoktur.

Ve bugün yıllardır kanayan yaramız olan Filistinli Müslümanlar feryat etmektedirler. Canavar Siyonistler tüm vahşetleriyle günlerdir Filistin’e saldırıp insanları öldürüyorlar. Dünyanın en gelişmiş savaş araçlarıyla her gün mazlum Filistinli Müslümanların başına bombalar yağdırıyor, çoluk çocuk demeden katlediyorlar.

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa: 75)

Bu ümmete ne oldu da bir avuç Siyonist yarım asırdan fazla bir süredir, Müslümanlara kan kusturuyor. Kimsenin gıkı çıkmıyor. Kudüs yıllardır işgal altında, Filistin halkı kıyımdan geçiriliyor da bir buçuk milyarı aşkın Müslüman nüfustan ses seda yok.

Benliğimizi bu kadar mı yitirdik? Dünya hayatı çok mu çekici, iliklerimize kadar mı işledi ki bağrımıza saplanmış zehirli hançeri çıkarmaya takat yetiremiyoruz? Rahatımız kaçmasın diye suspus olmuşuz.

Nerde kaldı, bir vücudun azaları gibi oluşumuz, bir Müslümanın parmağına diken battığında bizlerin de acı çekmesi gerektiği, kardeş oluşumuz…

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa: 76)

Bugün Filistin ve Filistinliler kan ağlıyorlar. Her gün onlarcası terörist İsrail devleti tarafından şehit ediliyor. Bizler ise ne yapıyoruz. Bu görüntüleri, televizyon ekranlarında ve gazetelerde izlemekle yetiniyoruz. İman edenlerin Allah yolunda savaşmaları gerekmez miydi? Ayeti kerimede öyle geçmiyor mu? Ne oluyoruz Allah aşkına neler oluyor? Bu pısırıklık, nemelazımcılık, bana dokunmayan bin yıl yaşasın anlayışı nereye ve ne zamana kadar devam edecek?!

“Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın…” (Bakara: 191)

Filistinli mücahitler, sadece vatanlarını değil aynı zamanda ümmetin onuru için de mücadele ediyorlar. Zira bugün Siyonistlerin ayakları altında çiğnenen topraklar sadece Filistinlilerin değil bütün Müslümanların toprağıdır. Kudüs Ümmet-i Muhammed’in ilk kıblesidir. Filistin için mücadele etmek bütün Müslümanların boynunun borcudur.

Siyonistler hile ve hıyanetle ayakta durmaktadırlar. Onlar dünyanın en korkak milletidirler. Korkaklıklarının en büyük belirtisi de vahşi ve gaddar olmalarıdır. Çünkü ancak korkaklar bu kadar vahşi olabilirler.

Onlar namerttirler. Güç yetirebildiklerinde cesur olurlar. Güçleri ancak kendilerinden daha güçsüz olanlara yeter. Savaş meydanlarında kahraman olduklarını iddia ederler; ama gerçekte korkak ve yüreksizdirler.

Onlar değil miydi ki Allah Resulü Aleyhisselatu vesselam ve sahabeler için “Savaşmasını bilmeyenlerle savaşıyorlar. Bizimle savaşsalar da savaş nasıl yapılır görseler” diyerek böbürlenen ve kendileriyle savaş yapıldığında ölmemek için her türlü aşağılanmayı göze alanlar… Evet, onlardı evlerini kendi elleriyle yıkıp kaçanlar. Çoluk çocuklarını esir bırakanlar. Mallarını ve kalelerini Müslümanlara teslim edenler.

Fitne ve fücur kanlarına işlemiş. Fırsatı bulduklarında halkları birbirine düşürmekten bir an bile imtina etmezler. Onlar fitneyle beslenen birer aşağılık sürüngendirler. Görüldükleri kadar güçlü değiller. Savaş teknolojisine sahip olabilirler; ama korkaklıkları ayetle sabittir. Ataları, Hz.Musa’ya: “Git sen ve Rabbin savaşın,” demişlerdi. Korkaklıklarından ötürü Allah’ın “Savaşın!” emrine böyle karşılık vermişlerdi. Müslümanlar şu an büründükleri pısırıklıktan silkindikleri anda kaçacak delik arayacaklardır.

Onlar ancak ayeti kerimenin de açık bir ifadeyle söylediği gibi iyi korunmuş şehirler ve duvar arkasında savaşabilirler. “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşir:14)

HAMAS, Kassam Füzeleriyle ve istişhadi eylemlerle onları kendi evlerinde vuruyor. Şehirlerinde, etraflarına ördükleri duvar arkalarında vuruyor, bunun için rahat değiller. Çok sevdikleri dünyalarında rahat olamıyorlar. Gaspettikleri topraklarda hayal ettikleri yaşamı elde edemiyorlar. İşte bu onları çileden çıkarıyor ve saldırganlıklarını arttırıyor. Vahşi yöntemlerle direnişi yok etmek istiyorlar. Bombalarla masumlara saldırıyor ve dünyanın gözü önünde cinayetler işliyorlar.

Onlar dünyaya düşkündürler, onlardan her biri bin yıl yaşamak ister. Dünya hayatını elde etmek için her türlü yolu mubah kabul ederler. O halde onlara dünyalarını dar etmek onlara verilecek en güzel cezadır. Dünyaları ellerinden gidince aciz ve aşağılık birer mahlûk olurlar.

Onlar güven içinde yürümeyi, yaşamayı, gezmeyi, eğlenmeyi istiyorlar. Filistinlilerin ise bunlara hakkı yok. Filistinlilerin kendi vatanlarında özgürce yaşama hakları yok. Piknik yapma, okul okuma, çarşıda pazarda dolaşma hakları yok. Siyonist teröristlerin anlayışı böyle ve bununla hareket ederek bugün Filistin’de terör estiriyorlar.

Dünya bu vahşete seyirci… Dünya insan hakları havarileri suskun… Müslümanlara karşı aslan kesilen BM kuyruğunu arkasına saklayıp köşeye sinmiş… Arap ülkeleri şerefleriyle birlikte benliklerini de yitirmiş durumda… Aylardır HAMAS iktidarından ötürü ambargo uygulayan Büyük Şeytan ve aveneleri İsrail’e arka çıkmaya devam ediyorlar.

Ey Ümmet-i Muhammed! Dinine, memleketine, milletine, kardeşlerine sahip çıkma zamanı geldi de geçiyor bile… Kâfirlere karşı cihat bayrağını yükseltmek, ömürleri kısaltmaz, evde oturup zelilliği kabul etmek ise ömürleri uzatmaz. Dünya malı ise elbet bir gün terk edip gidecek. Çoluk çocuk ise mezar başından öteye geçmez.

Haçlı ordusu ve Siyonistler, İslam memleketlerini tek tek işgale başladılar. Bugün yaşananlar İslam-Küfür savaşıdır. Bunun başka bir adı yoktur. Saflar artık belirginleşmiştir. Ne demişti haydut devletin başı Bush “Ya bizdensiniz ya onlardan” yani; “Ya haçlısınız ya da Müslüman”… Hangi saftayız, nerede duruyoruz, bunu artık netleştirmemiz lazım.

Kimin neye gücü yeterse, kim ne yapabiliyorsa, kim nasıl savaşabiliyorsa öyle savaşmalı ve kâfirlere karşı cihat sancağı her yerde yükseltilmelidir.

“Kim Allah'ı, Resulü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Maide: 56)

"Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."

Yazımızı yazdığımız şu günlerde Büyük komutan Şamil Basayev’in şahadet haberiyle üzüntülere gark olduk. Her ne kadar şahadet kayıp değilse de Şamil Basayev gibi büyük mücahitlerin şahadetleri kâfirleri sevindirdiğinden ve ümmet kahramanlarını kaybettiğinden müteessir olduk. Acımız büyüktür. Özelde Çeçenlerin genelde bütün ümmetin başı sağ olsun.

Şehitler dökülen kanlarıyla dirilirler. Verdikleri mücadele ile önder olurlar. Kahramanlıklarıyla Müslümanların iftihar vesilesi olurlar. Onlar bizlerin her zaman örnek alacağı nadide şahsiyetlerdirler. Şehit Şamil Basayev, asrımızın büyük mücahitlerinden biri olup ümmetin övünç kaynağıdır. Verdiği mücadeleyle kâfir Ruslara unutamayacakları büyük dersler vermekle kâfirlerin her istedikleri zaman Müslüman memleketlerini ellerini kollarını sallayarak talan edemeyeceklerini ortaya koymuştur. Rabbim şahadetini kabul etsin. Bizleri onların şefaatinden mahrum etmesin.

İnzar Dergisi

İslam ve Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.