Faruk Beşer'den Hizbullah Cemaatine Ağır  İtham

Faruk Beşer'den Hizbullah Cemaatine Ağır İtham

"Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın." Hucurat-6

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Faruk Beşer, Yeni Şafak'ta bugün yayınlanan köşe yazısında, Hizbullah Cemaatiyle ilgili beklenmedik ithamlarda bulundu.

Televizyon ekranlarında yaptığı Fıkıh programlarıyla tanınan Prof.Dr. Faruk Beşer, Yeni Şafak Gazetesinde bugün (12.06.2014) yayınlanan köşe yazısında, Hizbullah Cemaati'yle ilgili doğru olmayan bilgilere yer verdi.

"Cihat için anne baba izni şart mı?" başlıklı yazıda, emekli öğretmen Mehmet Ertem'in kendisine gönderdiği mektubu paylaşan Beşer, 19 yaşındaki Muhammed Burak Ertem'in, Suriye'ye cihada gitmesi olayı üzerinden,  Cihadın hangi durumlarda farz-ı ayn olduğunu ele aldı.

Hz. Peygamber'in (sav), cihadın İslam çatısının zirvesi olduğu yönündeki sözlerine hatırlatan Beşer, Cihadın İslam'ın varlık sebebi olduğunun altını çizdikten sonra, Fıkıh kitaplardanbilgileri aktardı: "Eğer iş başa düşüp cihat farzı ayn olmamışsa bir insanın annesini babasını bırakıp cihada gitmesi doğru olmaz. Çünkü Hz. Peygamber (sav) kendisiyle cihada çıkmak isteyen bir gence, 'Annen baban hayatta mı?' diye sormuş. Evet, cevabını alınca da 'Senin cihadın onlarla bulunmandır' buyurmuştur. Daha sonraları bir başka genç de İbn Abbas'a, Rumlarla (Bizansla) cihad etmek için adakta bulundum, demesi üzerine, İbn Abbas da ona: 'Sen anne babana hizmet et. Rumlarla savaşacak yeterli insan var!' diyerek izin vermemiştir."

Fakihlerin yukarıda verilen örnekten çıkardığı bazı sonuçları da paylaşan Beşer, yazısına şöyle devam etti: "Fakihler bu ve benzeri delillerden şu sonuçları çıkarmışlar: Cihad farzı kifayedir, anne babaya itaat ise farzı ayn'dır. Dolayısıyla anne babaya itaat öne alınır. Ancak cihad farzı ayn haline gelirse, mesela; Ulü'l-emr seferberlik ilan ederse, İslam ülkesi saldırıya uğrarsa, Ya da herhangi bir Müslüman topluluğa tecavüzde bulunulur ve onlar da kendilerini savunamaz halde olurlarsa, Doktor, hemşire ve teknik adam gibi kendisine ihtiyaç duyulan birisi olursa, O zaman cihada gitmek farzı ayn haline gelir ve öncelik kazanır. Anne baba müsaade etmese bile gitmelidir."

Sözü güncel konulara getirerek değerlendirmelerini sürdüren Beşer, "Ne var ki, bugün durum karmakarışıktır. Kur'an-ı Kerim'in sözünü ettiği ulü'l-emr yoktur. Özellikle Suriye'de ve Irak'ta kimin kimle savaştığı belli değildir. Oralarda yabancı ülkelerin ekonomik ve siyasi emelleri için kurduğu ve destek olduğu pek çok İslamî (!) cihat hareketi vardır. Bunların kimin adına kime hizmet ettikleri, en azından bizim için meçhuldür." yorumunu yaptı.

Hizbullah'a Beklenmedik İtham

Yaptığı çarpıcı tespitlerin ardından Hizbullah Cemaati hakkında beklemedik ithamlarda bulunan Beşer, "Bizde de vaktiyle Hizbullah diye bir örgüt kurulmuş, sonra terörize edilerek, kuranlar bir taşla birkaç kuş vurmayı hedeflemişlerdi. Hem hatırlı Müslümanları öldürmüşler, hem Müslümanları katil ve terörist göstermişler, hem de PKK'yı durdurmayı amaçlamışlardı." ifadeleriyle okurları şaşırttı.

İslam Hukuku'nda Profesör olan Beşer'in, Hizbullah Cemaati'nin konuyla ilgili basında yer alan sayısız açıklamalarına rağmen, Ergenekon Terör Örgütü davasında müebbet hapse mahkum olan Doğu Perçek'in, 90'lı yıllarda ortaya attığı ve bugüne kadar Hizbullah'a karşı düşmanlık besleyenler tarafından kullanılan, "Hizbullah'ın, birileri tarafından kurulup kullanıldığı" efsanesini bilgi olarak paylaşması hayretle karşılandı.

Hizbullah Cemaati'nin 'Kullanıldı' İddiasına Yanıtı

Hizbullah Cemaati yetkililerinden Cemal Tutar, mahkemeye verdiği 99 sayfalık savunmasında, ilk olarak Doğu Perinçek yönetimindeki 2000'e Doğru dersinin ortaya attığı iddiaya şu sözlerle yalanlamıştı:

"Doğu Perinçek’in yönetiminde çıkarılan 2000’e Doğru Dergisi, 1992 yılında “Hizbullah Çevik Kuvvet merkezinde eğitiliyor” başlığıyla çıktı. Söz konusu haberi kapak konusu yapan derginin attığı bu iftira, Cemaati halkın gözünden düşürmek ve psikolojik savaşta etkin bir silah olarak kullanmak isteyen PKK tarafından hemen sahiplenilerek bu iftiranın gönüllü yayıncısı durumuna geldiler.

Tamamı masa başında hazırlanan bu iftirayı yapan derginin Diyarbakır Muhabiri Halit Güngen, haberini destekleyen mantıklı hiçbir belge, bilgi ve doküman verme gereği bile duymamıştı. Bu haberin yalan olduğu, bölgeyi tanıyan herkes tarafından çok rahatlıkla anlaşılabilir olduğu halde, böylesi bir haberin yapılmasının elbette karanlık mahfillerde, izbe toplantılarda ve derin yapılanmalarda hesabı yapılan bazı nedenleri vardı.

Doğu Perinçek’in bu ısmarlama ve masa başında hazırlanan haberi yaptırmasının sebebi, o dönemde PKK ile aramızdaki sürtüşmenin çatışmaya dönüşmesini istemesinden başka bir şey değildir. PKK kamplarına gidip Apo ile samimi pozlar veren, silahlı PKK militanlarını bir askeri yetkili edasıyla denetleyen Doğu Perinçek, Cemaat’in PKK ile karşı karşıya gelmesini ve aramızda şiddetli çatışmaların olmasını istiyordu. Önceleri Maoist ve ateist olan, şimdilerde ise ulusalcı kimliğiyle ortaya çıkıp Ergenekoncu yapılanmanın baş aktörlerinden Doğu Perinçek’in bizim varlığımıza elbette tahammülü yoktu. Bu nedenle söz konusu haber;

1–Güçlenmekte olan Hizbullah Cemaati’nin zayıflatılması ve halkın gözünden düşürülmesi,

2–PKK’nin bütün güçleriyle üzerimize saldırarak bizi tamamen yok etmesi,

3–PKK ile aramızda çatışmaların körüklenerek bölgenin istikrarsız kalması, gerilemesi ve bunun üzerinden rant sahiplerinin kazanç sağlaması amacıyla yapıldığını söylemek mümkündür.

Şunu önemle belirtmem gerekir ki, Cemaat elemanlarının Çevik Kuvvet’e girmesi; en zalimane ve en insanlık dışı işkencelere uğrama gayesiyle polis tarafından zorla olmuştur. Cemaat elemanları, Çevik Kuvvet’e tek bir nedenle ve tek bir şekilde adım atmışlardır: O da elleri kelepçeli, gözleri bağlı, ızbandut gibi iri kıyım polislerin arasında, az sonra göreceği işkencelerin ağır psikolojisi altında, ayakları yere değmeyecek şekilde koltuk altlarından tutulmuş bir halde mümkün olabilmiştir.

Bütün Cemaat elemanları olarak bizler, Çevik Kuvvette günlerce süren işkencelerden geçirildik. İşkencelerle dayatılan ve alakamızın olmadığı ifadelerin altına imza atmak zorunda kaldık. İmzaladığımız, ancak ilgi ve alakamızın olmadığı söz konusu ifadeler nedeniyle yıllarca cezaevlerinde alıkonulup tutuklu kaldık. Sonra tutuklu olanlarımızın çoğuna mahkemeler tarafından en ağır cezalar verildi. Tutuklanmayanlar ise gördükleri işkenceler sonucunda fiziki ve psikolojik sorunlarla boğuşmak zorunda kaldı. Böylece gözaltına alınıp işkenceden geçirilen elemanlarımızın ya korkmaları ya da İslamî davaya uzak durmaları amaçlandı. İşte biz bu zulümlere uğramak üzere Çevik Kuvvete girebilmişiz. Eğer bu zulümlere uğramayı eğitim şeklinde algılayan birisi varsa, ona böylesi bir eğitimden geçmesini asla tavsiye etmiyoruz. İşte bizim Çevik Kuvvetteki eğitim maceramız böyledir. Bunun aksini söyleyen, adi bir yalancı ve alçak bir müfteridir. İddia sahipleri, aradan geçen onca yıla rağmen, iddialarını halen ispatlayamamışlardır. Aradan yüz yıl daha geçse, yine ispatlayamayacak ve delil getiremeyeceklerdir. Bu iddia ispatlanmadığı müddetçe; yalancılık, adilik, şerefsizlik ve müfterilik damgası, iddia sahiplerinin kara alınlarında durmaya devam edecektir."

Hatırlanacağı üzere Yeni Şafak'tan başka isimler de Hizbullah Cemaati'ne mesnetsiz ithamlarda bulunmuşlardı. (Hürseda Haber)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.