Fıkıh ilmi İslâmî ilimlerin merkezidir

Fıkıh İslam'ın pratik hayata dönük kuralları olması açısından İslami ilimler arasında en önemlisi ilim olup Müslümanların doğru İslam hayatını muhafaza etmesi bağlamında en güçlü etkendir. Ancak Fıkıh ilmini, dar anlamda sadece ibadetlerden ibaret görmemek gerekir. Zira fıkıh, haram-helal hükümlerini öğreten hem hukuk hem de ibadetleri içine alan, kişinin hem Allah Teâlâ'yla, hem de devlet ve diğer fertlerle ilişkisini düzenleyen İslam'ın bireysel ve toplumsal hayata dair bütün hükümlerini ele alan bir ilimdir. Geçmişten günümüze hukuk, ekonomi, siyaset, idare bilimleri gibi konuların hepsi fıkıh dalı içinde görülmüş ve incelenmiştir. Eski fıkıh kitaplarında İdare, Anayasa, Vergi hukuku ile ilgili konular "el-Ahkamü's-Sultaniyye, Siyasetü'ş-Şer'iyye" adıyla; Devletler hukuku (Milletler arası hukuku) ile ilgili konular "Siyer, Cihat” adıyla; “Vergi, Maliye” hukukuyla ilgili olan konular "Harac, Emval" adıyla; Muhakeme Usul hukukundan bahseden konular "Edebü'l-Kadi" adıyla; Mukayeseli (karşılaştırmalı) hukuka tekabül eden kısım "Hilaf, Fıkhu'l-mukaren”, Hukuk felsefesine tekabül eden kısım ise "Hikmetü't-teşrii, Makasidu'ş-şeria'" adıyla incelenmiştir. Son asırlarda kurulan muasır devletlerde kanunlaştırma hareketi başlayınca çıkarılan kanunlara paralel olarak fıkıh ilminin alt dalları ve konuları yeni adlarla anılmaya başlanmıştır. "Ahvalü'ş-şahsiyye" (Şahıs ve Aile hukuku), "Uküd ve iltizamat" (borçlar hukuku), "Cinayat" (ceza hukuku), "Düstur" veya "Nizamü'l-hükm" (Anayasa hukuku) bunun örnekleridir. 

İslam eğitim tarihine baktığımızda bütün hukuk dallarını içine alan geniş anlamda fıkıh ilminin İslami eğitimin merkezinde olduğunu görmekteyiz. Bunun göstergesi olarak İslam tarihinde ilk sistematik eğitim kurumu olarak nitelendirilen Nizamiye medresesinde baş müderrislik makamına Ebu İshâk eş-Şîrâzî, İmamu'l-haremeyn ve İmam Gazalî gibi fakihler tayin edilmiştir. Osmanlı devletinin ilk medresesine yine tanınmış bir fakih olan Dâvûd el-Kayserî müderris olarak atanmış ve bu medrese bilhassa kadı yetiştirmek için kurulmuştur. Günümüzde de medreselerde okutulan derslerin en mühimmi şüphesiz fıkıhtır. Ancak hilafetin kaldırılmasıyla bazı İslam ülkelerinde aile hukukuyla ilgili uygulanan kısım hariç İslam fıkhı yürürlükten kaldırılmış, bunun sonucu olarak da fıkıh ilminin geçmişe göre etkisi ve gücü azalmıştır. Şüphesiz günümüzde Müslümanların geri kalma sebeplerinin başında uygulanan bir İslam hukukunun olmayışı gelmektedir. Dolaysıyla hayatın her alanı ve hukukun bütün dallarını ele alacak fıkıh çalışmalarının yapılması ve İslam fıkhının İslam ülkelerinin hukukunda yer alması için mücadele etmek İslami mücadelenin önemli bir parçasıdır. Osmanlı Devleti'nin son sadrazamlarından Said Halim Paşa, İslam dünyasının gerileme sebeplerinin herkes tarafından sorgulandığı ve medreselerin ıslahının sık sık gündeme geldiği bir dönemde, aslı Fransızca olan “İslam'da Siyasi Teşkilat” isimli eserinde fıkıh ile ilgili şu cümleleri sarf etmektedir:

“Fıkıh ilmi, hiçbir şüphe yok ki ahlaki ve içtimai ilimler sahasında insan düşüncesinin meydana getirebildiği en mühim ve en mükemmel bir müessesedir. Fizikî ilimler sahasında tecrübe metodu ne ise ahlaki ve içtimai sahada da fıkıh odur. Onun sayesindedir ki İslam dünyası, aradan asırlar geçmiş, yabancı hâkimiyet altında kendisine binlerce inkılâp saldırmışken, hala kendi İslami telakkilerini, İslami ilkelerini, ananelerini, kendi ruh ve gayelerini bütün parlaklığı ve safiyetiyle muhafaza ediyor. Onun sayesindedir ki onarılması ve telafi edilmesi mümkün olmayan ahlaki ve içtimai gerileme ve çökmeye hiçbir zaman kendini kaptırmıyor.”

Kaynaklar: DİA, Fıkıh maddesi, Hayrettin Karaman; Anadolu Medreselerinde Fıkıh Tedrisatı ve Sorunları, Ahmet Rahmi Telkenaroğlu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.