Dr. Abdulkadir TURAN

Dr. Abdulkadir TURAN

Fransa: Anti-Semitizm mi? Anti-İslam mı?

Fransa İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, 2017 yılında, ülkede anti-semitik diye nitelenen Yahudi karşıtı eylemlerde yüzde yedi düşüş olmuştur. Oysa Fransa'da aynı yıl suç oranında yüzde yirmi altı artış vardır ve bu suçların bir bölümü Müslümanlara karşı işlenmiştir. Müslümanlara karşı nefret suçu, Fransa'da gittikçe artmaktadır.  

Tablo bu şekilde iken 22 Nisan'da Fransa'da Le Parisien gazetesinde “Yeni Anti-Semitizme Karşı” başlıklı bir “Manifesto” yayımlandı. Manifesto, aralarında eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, üç eski başbakan, Yahudi ve Hristiyan cemaati temsilcileriyle yazarların da bulunduğu 300 kişi tarafından imzalanmış.

Manifesto, tam da israil'in “Büyük Dönüş Yürüyüşleri” eylemlerinde onlarca Filistinliyi gazeteci, doktor demeden öldürdüğü günlere denk getirilmiş. Filistin'de onlarca kişi öldürülürken Manifesto'nun içeriğinin güncelliği, 4 Nisan 2017'de Müslümanlar tarafından Yahudi karşıtlığı eğilimiyle öldürüldüğü iddia edilen Yahudi kadın Sarah Halimi'nin ölüm yıl dönümüyle ilişkilendirilmiş.

Güncelliğinin zorlama olduğu bariz olan bu manifesto, hangi gerekçeyle yayımlandı? 14 Mayıs, israil'in kuruluş yıldönümüdür. Bundan dolayı her yıl mayıs ayında israil'in Filistinlilere karşı işlediği suçlar daha çok konuşulur.

Fransa'da Yahudilere karşı saldırılarda geçen yıl düşüş varsa da Yahudi karşıtlığının yayıldığı öne sürülüyor. Ülkede yaklaşık 500 bin Yahudi yaşıyor. israil'in bu nüfusun bir bölümünün Filistin topraklarına taşınması için Fransa'da Yahudi karşıtlığının yayıldığı propagandasını sürekli yaptığı da biliniyor. Nitekim bu propagandalarla, son yıllarda 50 bin Yahudinin Fransa'yı terk ettiği ve bunun 5 bininin Filistin topraklarına yerleştiği tahmin ediliyor.

Fransa'da olumsuz gidişatlardan Yahudileri sorumlu tutma eğilimi, hep güçlü bir şekilde var olmuştur. 1929 dünya ekonomik krizinden sonra Fransa'da Yahudi karşıtlığı yayılmıştı. Fransa'nın günümüzde ekonomik ve sosyal sorunlarla karşılaşmasında zengin Yahudilerin payının olduğuna dair görüşün Yahudi karşıtlığının yayılmasının önemli sebepleri arasında olduğu düşünülüyor. Bununla birlikte israil'in işlediği suçların Batı'da eskiden beri halk nezdinde bir yankı uyandırdığı ve bunun Yahudilere yönelik nefreti artırdığı biliniyor. Ancak Sarkozy ve diğerlerinin imzaladığı Manifesto, bu gerçekleri göz ardı edip konuyu Kur'an-ı Kerim'deki Yahudi karşıtı ayetlere bağlıyor. İmzacılar, Vatikan'ın Yahudi karşıtı İncil müktesebatını göz ardı ettiği gibi Müslümanların da Kur'an-ı Kerim'in Yahudilerin öldürülmesine yol açtıklarını iddia ettikleri ayet-i kerimelerini göz ardı etmelerini; başka bir ifadeyle bu ayetlerin okunmamasını, yok sayılmasını öneriyor.

Manifesto, tam anlamıyla Yahudi aklıyla Fransız dilinin maharetiyle örülmüş. Aldatıcı bir diyalektik üzerine kurulmuştur. Manifesto'da, Siyonistler, dünyada masum masum dururken sadece Kur'an'daki bu ayetlerden dolayı Yahudiler saldırıya uğruyor, öldürülüyor gibi bir hava oluşturulmuştur.

Fransız aydınlarının Kur'an-ı Kerim'le problemi biliniyor. “Yahudi aklının Fransız aydınlanması”, Katolik kiliseyi yenerek iktidar oldu. İktidara geldikten sonra ise kendisine bir sömürge alanı oluşturmak, başka bir ifadeyle iktidarını İslam dünyasına doğru genişletmek için Kur'an'la savaşmaya başladı.

Kur'an-ı Kerim karşıtı Yahudi Fransız aydınlarının bulduğu en etkili yayılım aracı milliyetçilikti. Yahudi Fransız aydınları, Kur'an-ı Kerim karşıtlığını milliyetçiliğe sararak İslam dünyasına yaydılar, II. Dünya Savaşı'na kadar bu konuda epey yol aldılar. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise buna Fransız tipi sosyalizmi de kattılar. Bununla oluşan ulusalcı sosyalizm sentezi, İslam dünyasında Müslümanlara kötü günler yaşattı. Bir dönem cihadla ilgili ayetlerin hatta Medenî ayetlerin resmi radyo ve televizyon kanallarında okunmaması da Fransız aklının İslam dünyasındaki etkisinin neticelerindendi. Ama Yahudi Fransız aydınları, İncil'e karşı kazandıkları zaferi, hiçbir zaman Kur'an-ı Kerim'e karşı kazanamamışlardır.

Sarkozy ve diğerlerinin Manifestosu, Yahudi Fransız aydınlarının bu başarısızlıklarından doğan kompleksleri ile ilgili midir? Olabilir ama mesele sadece bundan ibaret değildir. Bu zorlama Manifestonun halk tarafından anlaşılmayan ama Batı'da karşılığı bilinen başka bir anlamı vardır: Avrupa Birliği, birbirlerini iki dünya savaşında tükenme noktasına düşüren Fransız-Alman ortaklığının eseridir. Fransız-Alman barışı çekirdekli birlik, özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra dünyada bir yumuşak güç (soft-power) olarak yer edinmeye çalışmış; “insancıl bir liberalizm” imajıyla dünya toplumlarını etkilemiş, bu imajla dünya siyasetinin unsurlarından biri görünmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile simgeleşen “insan hakları” vurgusu, Avrupa Birliği'ne dünyada hak edip etmediği tartışılır bir saygınlık da kazandırmıştır.

Amerikan siyasetinin Şahinleri olarak bilinen, gerçekte Evanjelist siyasetçileri, Avrupa Birliği'nin bu konumunu dünya gerçekliğiyle uyuşmayan bir aldatmaca olarak gördüler, Birliğin siyasî tutumlarını “Tek Kutuplu” tasarlanan bir dünyada ABD çıkarları için olumsuz gördüler, Birliğe karşı görünmeyen bir mücadele başlattılar.

Gittikçe ABD'ye hâkim olan bu Evanjelist siyaset, İngiltere'yi büyük bir gürültüye yol açmadan Avrupa Birliği'nden uzaklaştırdı. Buna rağmen Fransız-Alman ortaklığının Birliği, ayakta tutacağı düşüncesi siyasette karşılık bulmuştur. Ama Trump'ın sözcülüğünü yaptığı yeni ABD siyaseti yüzünü Fransız-Alman ortaklığına çevirdi. Süreç içinde Almanya yıpratıldı. Fransa'daki Yahudi karşıtı cephe zayıflatılarak daha çok “vekil idareci (vasal)” konumunda görünen Macron'u iktidara taşıdı.

Fransa, son bir yıldır Fransız-Alman ortaklığı çekirdeğine dayalı Avrupa Birliği'nden çok ABD ile işbirliğine odaklandı. Eski Cumhurbaşkanı Sarkozy, bu süreçte Fransız mahkemelerinin vicdanına bırakıldı; Macron ise ABD ile yakınlaşmanın sözcülüğünü yaptı.

Fransız-Evanjelist ABD yakınlaşmasının önünde iki büyük engel vardır: ABD'yi hep kendi istenmeyen göçmenlerinin kuruluşunda pay sahibi olduğu, sonradan görme bir devlet gibi görüp küçümseyen Fransız kibri ve Fransızların önemli bir kesiminin bitmeyen Yahudi karşıtlığı.

Manifestonun bir yanı Sarkozy gibi Yahudi karşıtı olmayan ama Fransız milliyetçiliği ağır basan, dolayısıyla Avrupa'yı kutsayan, ABD'ye küçümseyerek bakan siyasetçilerinin yeni ABD-Fransa işbirliğine boyun eğdiğini gösteriyor.

Manifesto'nun asıl yanı ise Avrupa Birliği'ni Clinton siyasetinin aksine bütün olarak değil, parçalı olarak ABD'nin yanına almayı hedefleyen ABD Evanjelist siyasetinin başarılı olduğunu gösteriyor.

Fransa, ekonomik ve sosyal olaylarla boğuşsa da Avrupa Birliğinin en önemli askerî gücüdür. Evanjelist ABD siyaseti, bu askeri gücü İslam karşıtı faaliyetlerinde kendi gücüyle birleştirmiş görünüyor.

Bundan sonra, İslam dünyası söz konusu olduğunda ABD'ye karşı uygun bir ifadeyle mızmızlanan bir Fransa değil, ABD ile yan yana, daha doğrusu İngiltere gibi ABD'nin emrinde bir Fransa var olacak görünüyor.

Güncelliği ve içeriği ile bunca zorlama bir Manifesto, bu yeni Fransız duruşuna yönelik muhtemel itirazların bastırıldığının ilanı gibi duruyor.

Türkiye'de söz konusu Manifesto karşıtı açıklamaların iki hafta sonra yapılması akılları epey karıştırıyor. Bunun üzerine çok şey söylenebilir. Ama Yahudi aklıyla beslenen Fransa'ya karşı en dik duruş, ırkçılığa hayır diyebilmektir. İslam dünyasında bu hastalığa yakalanan herkes, bir yönüyle Yahudi Fransız aklının etkisindedir, Yahudi Fransızlığının hizmetindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.