Gölge İktidar

“CHP bu ülkede asla normal yollardan iktidar olamaz” türünden yorumlar, uzun bir süredir biraz da ilham, zuhurat ve tebşirat kabilinden delillerle söylendi durdu. İyi de şunlar, bunlar yerinde oturup, onlar daha fazla çaba gösterirse yine mi olamazlar?

Şöyle genişten ve basitten alalım. Her çöküş, her mağlubiyet, her zillet; İslam alemi mal, makam, menfaat, gibi dünyevi hırslara, korkuya, rahatlık ve konfor arzusuna, bencilliğe, bireyselliğe, tembelliğe, duyarsızlığa müptela iken olmadı mı?

Müslümanlar kendi aralarında hased ateşine yanıp birbirlerinin fikriyle, mezhebiyle, meşrebiyle, kökeniyle uğraştıklarında Kudüs’ü, Endülüs’ü, Balkanları ve ellerindeki nice beldeleri kaybetmediler mi?

Omuzlarındaki emaneti unutup basit hesapların peşine düştüklerinde, yönetme ve hükmetme yetilerini, hürriyet ve istiklallerini yitirmediler mi?

Vazife ve sorumluluklarını tenperverlik ve tembelliklerine feda ettiklerinde, bölük pörçük olmadılar mı?

Bir kere bu ülkede CHP zaten, İstanbul büyükşehir adayının açıkça söylediği gibi 145 yıldır gölge iktidardır.

Bir kısım makamların ellerinde olmayışı elbette ki, onların canın sıkıyor ve işlerini biraz zorlaştırıyor o kadar.

Şu anda güya devlet idaresi fiilen onların partisinde değil ancak, anayasadan tutun, medeni kanuna, eğitime ve bütün kurumlara, teamüllere varıncaya kadar tamamen CHP’nin ilk başta kurduğu düzenle yönetiliyor.

Aralarda ufak tefek rötuşlar yapılsa da, kesinlikle CHP’nin ilk başta kurduğu ana omurgaya asla karışılmıyor.

Onların dokunulmaz saydıklarına hiçbir surette ilişilmiyor, kutsal kabul ettiklerine son derece saygı gösteriliyor.

Toplumun inanç ve gelenekleriyle ters düşen bütün uygulamaları olduğu gibi yürürlükte.

Eğitim sisteminde onların dizayn ettiği esaslar tıkır tıkır işliyor.

Onların kabul ettiği alfabe, müfredat, takvim, tatil, yargı, laiklik, vs. reddedilmiyor.

Ve ortaya CHP’nin atölyesinden çıktığı halde adeta başkaldıran garip bir sosyoloji çıkıyor.

Bugün şu memlekette mezkur fırkanın bir buçuk asırdır sapladığı oklar yerinden çıkarılmadıkça da vesayetler, dalavereler ve de dış tehditler son bulmayacaktır.

Aslında tarifi tam olarak yapılmayan beka meselesinin de aslı astarı budur.

Mevlânâ hazretlerinin meşhur bir temsili vardır: Tatlı sözlü fakat kötü huylu bir adamın yol üstüne ektiği çalılar yoldan geçenleri gün geçtikçe daha fazla rahatsız eder. Çalılar büyüyüp çoğaldıkça halkın ayağı, eli yüzü dikenlerden dolayı kanar, elbiseleri yırtılır. Beldenin idarecisi; “çalıları sök” dediği halde adam; “bugün, yarın” der ama hep işi savsaklar. Onun ihmali için sonunda kendisine; “dikenin kuvvetlenip büyümekte, sen ise ihtiyarlayıp güçten düşmektesin” derler ama nafile. Çünkü derinlere iyice kök salmış çalının gövdesi de kesilse o bir şekilde filizlenir yine büyür.

O yüzden kökler önemlidir. Tarlanın derinden sürülüp faydalı bir ziraatin yapılması elzemdir.

Halbuki bu coğrafyada bir buçuk asır önceden narkoz verilip uyutulmuş devasa bir iktidar zaten var. Onun uyandırılması için acele edilmelidir. Tüm himmet buna sarf edilmelidir.

Bin yıldır hükmetmiş bir medeniyet elimizde ve ezberimizde. Bundan ötesi var mı?

Yoksa tabiat boşluk kabul etmez. Kendi öngörülerimiz hayatın keskin gerçekleri ile çeliştiğinde kazanan çalı dikenleri olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.