Hangi Türkiye?

HANGİ TÜRKİYE?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocyas arasında bir görüşme gerçekleşmiş.

Çavuşoğlu, “Yunanistan'ı hedef alan darbecilerin ülkemizde barınmasına izin vermezdik” demiş.

Buna karşılık Yunan Bakan Kocyas ise, "Darbe girişimine karşı Türkiye'nin yanında yer aldık. Bazı sorunlara rağmen ikili ilişkileri geliştirmeye çalışıyoruz" demiş.

Herhalde Yunan Bakanın çok şakacı biri olduğunu düşündünüz. Öyle ya darbeci askerleri koruyup iltica hakkı tanıyan bir ülke nasıl darbeye karşı çıktığını söyler.

Sanıyorum burada anahtar kelime “Türkiye”dir.

Evet, hem Yunanistan, hem Almanya hem de Amerika'nın destek verdiği bir “Türkiye” vardı darbe esnasında.

Yönetimi belirlenmiş, yolu çizilmiş müstemleke bir Türkiye.

Amerika, Almanya ve Yunanistan'ın destek verdiği o “Türkiye”nin askerleri, tankları halkın üzerine sürdü, uçaklarla kalabalıkları bombaladı.

Ama kaybetti.

BENZER SON

Kurultay tartışmaları neredeyse bitti ve Kemal Bey rahat bir nefes aldı.

Olağan kurultayda artık Muharrem İnce'nin kazanma ihtimali yok gibi. O yüzden de İnce taraftarları seslerini kesmiş durumda. Hatta kimileri alttan alta Kılıçdaroğlu'na zeytin dalı uzatmaya da çalışıyor.

Mustafa Sarıgül tercihini Kılıçdaroğlu'dan yana koydu ve şunu söyledi: “Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin birleştirici gücüdür.”

“Normal bir şey” diyorsunuz; ama işin çok ibretlik tarafları da var.

Biliyorsunuz Mustafa Sarıgül, uzun bir süre CHP'de liderlik yarışına katıldı.

Hatta kaybedince bir ara yeni bir parti teşebbüsü de söz konusu oldu.

Şişli'de güçlüydü Sarıgül ve CHP tabanını etkileme potansiyeli vardı.

Tasfiye edilmesi gerekiyordu ve o yüzden de İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterildi.

Hem “Büyükşehir”i alamadı hem de Şişli'yi kaybetmiş oldu.

Tıpkı Muharrem İnce gibi.

İnce, Cumhurbaşkanlığına aday oldu; ama iki şey birden kaybetti: Hem Cumhurbaşkanlığını hem de milletvekilliğini…

Tıpkı Mustafa Sarıgül gibi.

Hem “Büyükşehir”i alamadı hem de Şişli'yi kaybetti.

Ve benzer sona sahip olanlardan ilki diğerini suçluyor.

Siyaset işte…

ASTANA'YA DARBE

İki gün önce Doğruhaber Gazetemizin manşeti “İdlib'e bomba, Astana'ya darbe” şeklindeydi.

Aslında İdlib'e yönelik saldırı hazırlığı “Astana'ya son darbe” olarak değerlendirilmeli.

Türkiye, Rusya ve İran'ın öncülük ettiği Astana görüşmelerinden amaç çatışmaların durdurulması, güvenli bölgelerin oluşturulması ve müzakereler yoluyla bir çözüme ulaşılmasıydı.

Ama süreç şunu ortaya çıkardı ki, ne Baas'ın ne de destekçileri olan Rusya ve İran'ın barışçı bir çözüme niyetleri yoktu. Onlar çatışmaların durmasını fırsat bilip güçlerini belli noktalara yoğunlaştırdılar ve her türlü silahı kullanarak, katliamlar gerçekleştirerek “güvenli bölgeleri” insansızlaştırdılar.

O bölgeleri terk edenlerin tümü İdlib ve çevresine yerleşti.

Şimdi hedefte “güvenli bölge” İdlib var.

3,5-4 milyon civarında sivilin yaşadığı tahmin edilen İdlib…

Baas ve destekçileri “Hedefimiz en az sivil kaybıyla İdlib'i almak” diyorlar.

Evet, “En az sivil kaybıyla”…

Yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatıdır, biliyoruz.

Şimdi muhalif unsurların Astana görüşmelerini -haklı olarak- askıya aldıkları söyleniyor.

Astana süreci, sadece Baas'ın toparlanmasına ve çok sayıda katliama yaradı.

Şimdi ortada büyük bir çıkmaz var.

Türkiye, içinde bulunduğu kriz ortamıyla bir 3 milyon mülteciyi daha kaldırabilecek durumda değil.

İdlib'teki silahlı unsurlar şehri ve çevresini terk ederse, mazlum halk bu yüzyılın en büyük katilinin insafına bırakılmış olur ki, bu, savaştan daha büyük bir yıkım ve trajediye neden olur.

Altı yıl içerisinde zindanlarda 90 bin kişiyi katleden Baas, İdlib halkına ne yapmaz ki?

Ve görünen o ki, dünya adım adım “canlı yayın” bir katliamı izlemeye hazırlanıyor.

Allah mazlumların yardımcısı olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.