'Haricilerin Kılıcı Müslümanlara Dönüktür'

'Haricilerin Kılıcı Müslümanlara Dönüktür'

Haftalık Doğruhaber Gazetesi yazarlarından Abdulkadir Turan, Haricilerin günümüz versiyonlarıyle ilgili yaptığı analizde, "Müslümanlara yönelen kılıçları ile Müslümanlar arasında savaşların çıkmasına ve kan dökücü karakterleri ile İslam toplumlarına laik

Abdulkadir Turan'ın, yaşadımız asırda cereyan eden olaylara ışık tutacak, "Haricilik Ya da Müslümanların Anarşistleri" başlıklı analizini sizlerle paylaşıyoruz:

"Haricilik Ya da Müslümanların Anarşistleri

“Hariciler”, Hakem olayından dolayı Hz. Ali (ra)’ye karşı isyan edip Kufe’den çıkan grup olarak bilinir. Bu, aslı itibari ile kesinlikle doğru bir tanımdır. Ancak kapsam itibari ile eksiktir.

Haricileri tarihin bir aşamasında gelip geçen bir grup olarak görmek, tarihi dondurmaktır. Tarihin dondurulması, bugünün ve yarının anlaşılmasına karşı tehlikeli bir tutumdur. Tarihin dondurulması, bir olayın tarihin sadece bir aşamasında olduğunu ve bir daha olmayacağı anlamında kullanılır. Bu tutum, kıyası ortadan kaldırır ve tarihten dersler çıkarmayı engeller.

İlk Hariciler Hakem Olayı’ndan sonra Hz. Ali’ye karşı isyan edenlerdi. Ya sonraki Hariciler? Haricilik, tarihte bir kez yaşandı ve olup bitti mi?

Oysa Hz. Ali’nin şehadetinden sonra da Kufe’ye çok uzak diyarlarda da Müslümanların Harici olarak niteledikleri gruplar oluşmuştur. İlk dönem Müslümanları belli özelliklere sahip gruplara Harici demişlerdir.

Ortak bir görüş oluşmasa da ve hatta “Harici” sıfatı kimi zaman çağın tağutlarına karşı kıyam eden Müslümanlar için bir itham olarak kullanılsa da tarihe bakıp günün Harici yapılanmalarını tanımak, mümkün olmayan bir durum değildir.

Bununla birlikte “sosyal mühendislik” denen toplumsal olayları yönlendirme kabiliyetinin elektronik mühendisliği neredeyse geride bıraktığı bir çağda dış güçler tarafından “Harici üretimi” de ne yazık ki mümkündür.

Hariciliğin, iddiasının aksine; nakilden çok akla, fikirden çok duyguya dayanması, “yıkma” konusunda insan nefsini sonuna kadar tatmin etmesi ve hüküm verme konusunda kişiye adeta sınırsız bir özgürlük tanıyan, insanı Allah’a kulluk adına ilahlaştıran yapısıyla, gençler ve özgürlük düşkünü “Bedevi/Dağlı” toplumlar içinde oldukça cazibeli bir akımdır.

Batılılar tarafından “Müslümanların anarşistleri” olarak değerlendirilen, varlıkları sözde eşitlik ve özgürlükçü bir güç olarak, gerçekte İslam’a karşı yıkım kabiliyetlerinden dolayı sevinçle karşılanan Haricilerin tutumları her dönem ilgi çekici ve günümüz açısından medyatik olmuştur. Çoğu zaman ise bu medya desteği “Müslümanların anarşistleri’’ni artırma adına bilinçli yapılmıştır.

İLK HARİCİLER

Onlara “kadim Hariciler” demek de mümkündür. İslam tarihinde Hariciliğin başlangıç noktası olarak Hz. Ali ile Muaviye arasındaki Hakem Olayı gösterilir. Ama aslında Hakem Olayı’na yapılan itiraz, Hariciliğin başlangıcı değil, patlama noktasıdır.

Haricilik, ondan önce Hz. Osman’a karşı organize edilen isyanın özünde, o isyanda yer alan kimi kişilerin tutumlarında vardır. (Hatta akımın kökleri Resulullah’ın dönemine kadar gitmektedir.)

Burada söz konusu olan bir fikirden çok bir itiraz karakteridir. Tarihçilerin çoğunun psikolojik alt yapısını atlayıp sadece sosyolojik alt yapısıyla açıkladıkları ve “Bedevilik kaynaklı” dedikleri bir itiraz karakteri… Kararsız, değişken, her şeyden çok sadece “itiraz etmeden duramama”, önce itiraz edip sonra itirazına delil bulma ile açıklanabilecek bir itiraz, bir isyan karakteri…

Muaviye ve taraftarları, Kur’an-ı Kerim’i mızrakların ucuna takıp Hz. Ali’nin ordusunun karşısına çıktıklarında Hz. Ali, bunu bir oyun olarak gördü ve onlara karşı savaşın sürdürülmesini istedi. Ancak Harici eğilimliler, konuyu zahiri ile değerlendirip savaşın sürdürülmesine karşı çıktılar.

Bu kargaşa karşısında savaş durdurulup Hz. Ali (ra) hakem tayinine razı edilince bu sefer de, ‘’Sen nasıl olur da hakem tayin edersin, “Hüküm ancak Allah’ındır”, "sen Allah’ın hükmüne karşı hakem tayin ederek kafir oldun’’ dediler ve onun ordusundan ayrıldılar. Liderleri Abdullah bin Vehb er-Râsibî ile birlikte Küfe yakınlarındaki Harura’ya gidip Hz. Ali’ye karşı savaş hazırlıkları yaptılar.

“Haricî “ kavramı, onların bu tutumuyla ilgili olarak “çıkmak, itaatten ayrılıp isyan etmek” anlamındaki hurûc kökünden “ayrılan, isyan eden” mânasında bir sıfat olarak türetilmiştir. Topluluk, Hariciyye ve Havaric olarak adlandırılmıştır. Haricilere karşı fikir belirtenler onların bu isimlerinin terim anlamını “insanlardan, dinden, haktan veya Hz. Ali’den uzaklaşan ve yönetime karşı ayaklanarak cemaatten çıkanlar” anlamında kullanmışlardır. Kendileri ise Havâric ismini, “kâfirlerin arasından çıkarak Allah’a ve peygamberine hicret edenler” (en-Nisâ 4/100), “kâfirlerle her türlü bağı koparanlar” anlamında kullanırlar. Hâricîlere, Sıffîn olayının ardından taraflarca benimsenen hakemlere rızâ göstermeyi reddetmelerinden dolayı “Muhakkime”, Hz. Ali’den ayrıldıktan sonra ilk toplandıkları yer olan Harûrâ’ya nisbetle Harûriyye ve buradaki reisleri Abdullah b. Vehb er-Râsibî’ye izafeten Vehbiyye adları da verilmiştir.

Kadim Hariciler, Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali’yi (ra) tekfir ediyorlardı; onlara göre Hz. Osman (ra) adaletten ayrılmış, Hz. Ali de Cemel Vakası’nda karşısındaki ordudan ele geçirdiği kişilere esir muamelesi yapmamak ve onların mallarını ganimet saymamaktan başlayarak Hakem Olayı ve bu olaydan sonra yapılan sözleşmelerdeki kimi ayrıntılarla kafir olmuş, kendisine karşı savaşılmayı hak etmişti.

Hz. Ali (ra), Haricilik fikir aşamasında iken onlara karşı fikirle mücadele etti, kendisi ve Hz. Abdullah İbn-i Abbas (ra) gibi sahabeler onlarla tartıştı, onların binlercesini ikna etti. Ancak Hariciler, yol kesip insanları öldürmeye başlayınca onlara karşı savaştı. Onlar, kendisini ve güzide sahabeleri tekfir etseler de onların tekfir edilmesine ve “münafık” olarak adlandırılmasına karşı çıktı.

HARİCİLERİN ÖZELLİKLERİ

Haricilerin özellikleri Hadis üzerinden nas ve onlarla karşılaşanlar üzerinden gözlem ile sabittir. Hadislerde onların dış özellikleri kadar amelleri hakkında da ayrıntılı bilgi verilmiştir. Gözlemler, bu hadis-i şeriflerin Hz. Resulullah’ın birer mucizesi olduğunu ortaya koymuş, onun Peygamberliğine dair deliller arasında yer almıştır.

Buna göre Hariciler,

1. Fedakâr ve ibadete düşkündüler:

Hariciler, görüşlerinde o kadar samimi idiler ki kendileri için en çok beğendikleri isimlerden biri “Allah yolunda savaşıp O’nun rızâsı için canlarını ve mallarını satan ve Allah’ın da bunları cennete karşılık satın aldığı kimseler” anlamındaki ( et-Tevbe 9/111) “Şurrat”tır.

Onlar, yaptıklarının kendilerini cennete götüreceğine yüzde yüz inanmışlar; amaçlarına ulaşmak için bütün varlıklarını harcamaktan, kendilerini göz göre göre tehlikeye atmaktan asla çekinmemişlerdir. Onlar açısından “fedakârlık”, davalarının hak olduğunun tek delili gibi olmuş, fedakârlığı “kendilerine çağrı” aracı edinmişler, bu delili ispatlamak için canlarını feda etmişlerdir.
Gecelerini ibadetle geçirmişler, öyle ki alınlarında secde izi oluşmuş; başkaları onları görünce itidal üzerine olan Müslümanlardan daha samimi zannetmişlerdir.

2. Kılıçları küfre dönük değil, Müslümanlara yönelikti:

Hariciler, takıntılı bir topluluktur ve Müslümanlarla uğraşmak, onların en bilinen takıntısıdır. Haricilere göre kendilerinden başka yeryüzünde Müslüman yoktur. Kendilerine katılmayıp kendilerine Müslüman, diyenler yeryüzünün en kötü insanlarıdır, onların, hanımlarının ve çocuklarının katli caizdir. Yeryüzü diğer kâfirlerden önce onlardan temizlenmelidir.

Bu tutumlarındaki aşırılıkları ile pek çok hikâyeye konu olmuşlar. Onlarla karşılaşan Müslümanlar, “Biz, Müslümanız dersek bizi mutlaka imtihan ederler, onların mantığınca muhakkak bir yerde imtihanı kaybeder ve öldürülürüz” diye düşünmüşler; hile-i şeriyeye başvurarak “Biz ehl-i kitabız” diyerek onların şerrinden korunmuşlardır.

3. Tutumları çelişkiliydi:

Hariciler, haram konusunda hassas ama Müslüman kanı dökme konusunda cömerttiler. Bununla ilgili rivayet edilen olaylar arasında en korkuncu büyük sahabe, Hz. Resulullah (S. A. V.)’ın muhibbi Hz. Habbab bin Eret’in oğlu Abdullah’ın başına gelenlerdir.

Abdullah bin Habbab, hamile cariyesi ile birlikte onlarla karşılaşır; onu şehid etmekle kalmazlar, cariyesinin karnını deşerek onu ve karnındaki çocuğunu da şehid ederler. Bir süre sonra bu topluluk bir Hristiyan’a ait bir hurma bahçesine denk gelir, onlardan biri oradan bir hurma alır, ağzına koyar, arkadaşı “Allah’tan kork, o bir zimminin hurmasıdır” deyince hurmayı ağzından atar, hatta bir habere göre bir domuza denk gelir ve onu vurmak isterlerken onun yabani değil, bir Hristiyan’a ait olduğunu anlayınca onu öldürmekten vazgeçerler.

Yine kimi âlimlerin onlara denk gelince onların şerrinden korunmak için “Ben, müşrikim, henüz Müslüman olmadım” diyerek ellerinden kurtulduğu rivayet edilir.

4. Büyük topluluklar oluşturamadılar:

Hariciler, itirazcı yapılarıyla önce başkalarını, sonra arkadaşlarını tekfir etme hastalığı yüzünden hiçbir zaman büyük yapılar oluşturamamışlar; bölünmüşler, birbirlerini katletmişler ve dağılmışlardır.

5. İntikamcıydılar:

Hariciler, beşeri topluluklarda olduğu gibi davalarını kendilerinden katledilenlerin intikamı üzerinden sürdürdüler. Bedevi gelenekle de örtüşen bu tutum, onlar arasında küçük dayanışma gruplarının oluşmasına sebep olmuştur.

6. Kadınları da cephede savaşırdı:

Kimi Harici grupların kadınları da cephede onlarla birlikte savaşırdı. O kadınların en ünlülerinden biri Şebîb b. Yezîd eş-Şeybânî’nin hanımı Gazale’dir.

Şebib b. Yezid, Mardin’in Dara ve Nusaybin çevresinde, bugün kimi yapıların İslam dünyasının değişik yerlerinde kurdukları kantonlara benzer bir kanton kurmuştu. Hanımı Gazele de cephede savaşıyordu. Haccâc’ın güçlü ordusunu sadece kırk kişilik kuvvetiyle bozguna uğratan Gazale, onun hâkim olduğu Kufe’nin camisinde iki rek’at namaz kılacağına, ilk rek’atta Bakara, ikinci rek’atta Âl-i İmrân Sûresi’ni okuyacağına söz vermiş ve sözünü yerine getirmişti. Gazâle’nin bu cesaretini öğrenen Haccâc-ı Zalim, onun meydan okuyuşları karşısında sarayına sığınmış, onun korkusundan sarayını tahkim edip çevresine daha çok kuvvet yerleştirmek zorunda kalmıştı. Haccâc’ın gönderdiği dört orduyu mağlûp eden Gazale beşincisiyle savaşırken arkadan vurularak can vermiştir.

7. Eşitlikçiydiler:

Hariciler, bütün Bedevi toplumlarındaki “eşitlik” hastalığına müptela idiler; kendilerini onlarla eşit gördüklerinden düşünme haklarını İslam emirlerine ve âlimlere devretmeye karşı çıkar; bu eşitlik hastalığı onları isyankârlığa götürürdü.

Eşitlikçi tutumları, Haricileri temsilci seçmekten alıkoyar, bir tür “doğrudan demokrasi” denen yönetim tarzına götürür. Bu da onların büyük devletler kurmalarına daima engel olur, kurdukları yapılar kantonları asla geçmez.

HARİCİ PSİKOLOJİSİ

Hariciler, “Hüküm ancak Allah’ındır” iddiasıyla ortaya çıksalar da kendilerini Allah’ın eri olarak gördüklerinden hükmü nihayetinde kendilerinde görürler. İnsanı farkında olarak veya olmayarak ilahlık iddiasına götüren bu eğilim, Hariciye “Her şeyi bilirim ve dilediğimce hükmederim” özgürlüğü sağlar. Harici bu özgürlükle çoğu zaman birkaç dakikayı geçmeyen mahkemeler kurar, o an muhatabının kalbindeki imanın yokluğuna karar verir ve hüküm sahibi olarak onu derhal infaz eder.

Bu konudaki tutumları Komünist yapılardaki insan öldürme hak ve özgürlük iddiasını andırmakta ve Komünistlerde olduğu gibi onlara da hüküm verme düşkünü gençlerin ilgi duymasına yol açmaktadır.

HARİCİ ÜRETİMİNE DUYULAN İLGİNİN SEBEBİ

Günümüzde uluslararası sistemin Harici üretimi veya tanıtımına gösterdiği ilginin nedeni, bu özellikler çerçevesinde kolayca anlaşılmaktadır.

Hariciler, düzen ve istikrara ihtiyaç duyan İslam âleminde itirazcı-eşitlikçi yapıları ile toplumsal dokuyu bozmaya; Müslümanlara yönelen kılıçları ile Müslümanlar arasında savaşların çıkmasına ve kan dökücü karakterleri ile İslam toplumlarına laik sistemleri aratmaya araç olabilecek bir yapıdalar. Böyle bir yapı uluslararası sistem için bulunmaz bir silahtır.

Bununla birlikte günümüzde İslam âleminde Hariciliği andıran hareketlerin çoğu gerçekte bastırılan Arap milliyetçiliğinin yansımalarıdır. Ezilen Arap halklarının tepkisi gençlikte uç tepkilere yol açmakta, bu tepki dış kaynaklarca da yönlendirilince bir örgüte dönüşmekte ve bu örgütler, bilinçli bir tutumla İslam âleminin temsilcileri diye tanıtılarak kontrollü olarak büyütülmektedir.

Uluslararası sistemin onlarla ilgili beklentisi, onların önce İslam toplumunun dokusunu bozmaları, ardından iç ihtilafa düşerek kendilerini imha etmeleridir. Bu yönüyle önce yerleşim alanı bombalayan, sonra kendi kendisini imha eden bir insansız hava aracına benzerler.

Yararlanılan Kaynaklar: 1. İbn-i Kesir Tarihi (Tarihi Bilgiler) 2. İbn-i Esir Tarihi3. Diyanet İslam Ansiklopedisi (Kavram kısmı)"

(Doğruhaber)

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.