Hubbuşşehavat -1

Hubbuşşehavat -1

Allah-u Tealaya hamd u senadan ve Resulune selat u selamdan sonra siz değerli İnzar okurlarını selamların en güzeli ile, Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

Allah-u Tealaya hamd u senadan ve Resulune selat u selamdan sonra siz değerli İnzar okurlarını selamların en güzeli ile, Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

İslam dini, fıtrat dinidir. İnsan fıtratına uygun yegane din budur. Allah’ın evamir ve nevahilerinin hiçbiri insan fıtratına aykırı değildir. Allah’ın, Kur’an’ı Kerim’deki hiçbir fermanı, emri, insanın güç yetiremediği, takatının yetmediği nev’den emirler olmadığı gibi, yasakları da bu kabildendir. Kur’an-ı Mücizul Beyanın bir çok ayetinde bu konu sarih bir şekilde beyan edilmiştir. Nitekim, Allah-u Azimüşşan şerefli kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.”[1] buyurmuştur.

Allah(cc), insan cinsinin gerek kendi hayatını, gerekse de sosyal bir varlık olması hasebiyle içinde bulunduğu ve onlara uyum sağlamakla hayatını idame edebileceği cemiyet hayatının devam edebilmesi için insanda bazı kuvveler halk etmiştir. Bu kuvveler insana doğuştan verilen ve insanın temel yaşantısı için gerekli hasletler olduğu için bunlardan vazgeçme, inkar etme, çirkin görme gibi bir davranış içerisine girmesi, insan fıtratında çelişki meydana getirir. Neticede de insanda ruhi hastalıklar oluşturur. Örneğin, bu kuvvelerden bir tanesi, insan neslinin olduğu gibi hayvan neslinin dahi hayatını idamesi için elzem olan kuvveti gadabiyyedir. Halık-ı Mutlak(cc)’ın, insanı halk etmesi ve bizi bizden daha iyi tanıması hasebiyle, “Yaratan bilmez olur mu? O, latiftir, haberdardır,"[2] sırrıyla, insandaki fıtri temayülleri en iyi bildiğinden, Kur’an-ı Kerim’de “Öfkelerini yutarlar”[3] buyurmuşlardır. Öfkelenmezler dememiştir.

İşte, insan fıtratında var olan ve bu ayki yazımızın da konusu olan bir diğer fıtri haslet de Kuran-ı Kerim’de Al-i İmran suresinde beyan edilen “Hubbuş Şehavat” yani şehvetlerin sevgisidir. Surede Allah(cc) şöyle buyurmuşlardır. “Kadınlara, evlâdlara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, otlağa yayılmış atlara, küçükbaş hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı tutkunluk insanlara cazip gösterildi. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa asıl varılacak yer Allah katındadır.”[4] Ayet metninde geçen kelimelere bakıldığında yani insanın yukarıdaki ayette adı geçen metalara temayülü, eğilimi, kendisinin bir kazanımı, kesbi olmadığı gibi sonradan edinilmiş bir alışkanlık da değildir. Bunu Allah Sübhanehu ve Teala, insana sevdirmiş ve süslemiştir. Hiçbir Peygamber aleyhimusselam ve onlardan sonra gelen hiçbir İslam davetçisi bu adı geçen metalara tamah edenleri, sevgi besleyenleri kötüleme ya da bu sevgileri kökten izale etmek gibi bir gaye gütmemişlerdir. Aksine bunların Mümin insanın Allah’a süluk yolunda önlerindeki zor imtihanın bir parçası olduğunu, tebliğ etmişlerdir.

Allah-u Azimuşşan insanlara cazip gösterilen dünya hayatının zinetlerini sayarken, buradaki zinetleri sıralayışı çok manidardır. Allah Sübhanehu ve Tealanın en başta kadını zikretmesi sözü edilen şehvetlerin içinde en tehlikelisinin ve insan nefsine en cazip olanın bu olması açısından çok beliğ olmuştur. Nitekim evlattan da önce zikretmiştir. Bu da Kur’an belağatının eşsiz örneklerinden bir tanesidir. Bilindiği gibi Efendimiz (sav)’in mucizelerinden bir tanesi de gaybdan Allah’ın izniyle haber vermesiydi. Bin dört yüz sene önce "Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım”[5] buyuran Efendimiz (as)’a bugün biz de “saddekte ya Resulellah” diyor ve O’nu tasdik ediyoruz. Bunun doğruluğunu günümüz şartlarında daha iyi idrak ediyoruz. Tarih boyunca cenk meydanlarında, hiçbir cihetle ehli imana karşı galip gelemeyen ehli küfür ve zındıka, savaş meydanlarında elde edemediği galibiyeti ve de mağlup edemediği ehli imanı bu gün kadın silahı ile mağlup etmeye çalışıyor. Bu gün güya sözüm ona özgürleştirmek adı altında kadınların cadde ve sokaklarda, en mahrem yerlerinin dahi açtırılmak suretiyle teşhir edilmeleri, bu alçakça politikanın ve hayasızca savaşın, kendi şeytani emellerine ulaşmak için her şeyi mübah gören zihniyetin ürünü değil midir? Üzülerek şahid oluyoruz ki bu olumsuz tabloya her an her yerde rastlamak mümkündür. Ancak daha da üzücü olan bunun medeniyet kisvesi altında halkımıza yutturulmaya çalışılmasıdır. Bu hayasızca akın karşısında Yusuf (as) gibi Allah’tan yardım dilemeli, O’nun yardımıyla nefsi emmaremize karşı baş kaldırmalıyız. Ehli küfrün tehacümatlarına (saldırma) karşı bizler de Hanzala’nın sahip olduğu bir iman ile karşılık vermeli, Allah’a iman uğrunda bizim için değerli her şeyden vazgeçmeliyiz. Belki biz de böylelikle meleklerin yıkadığı insanlar zümresine ilhak olma şerefine nail olabiliriz. Dahası hiçbir gölgenin olmadığı o yevmul asib (zor gün) olan kıyamet gününde Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenen yedi sınıftan biri olma bahtiyarlığına erebiliriz. (Rabbim cümlemize nasip etsin)

Başımızın tacı Üstadımızın, batınımızda, melekuti alemimizde oluşan bu yaraya manevi bir tiryak hükmünde olan şu sözleri kurak çölde esen serin bir meltem gibi ruhumuzda bir serinlik hissi uyandırıyor. Hep beraber Risale-i Nur’a kulak verelim. Verelim ki kulaklarımızın pası silinsin, gözümüze ışık gelsin gönlümüze huzur dolsun: “Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan tâife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet, nasılki tarihlerde, eski zamanlarda "amazonlar" namında gayet silâhşör kadınlardan mürekkep bir tâife-i askeriye olarak hârika harpler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de:

Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyete karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuşhâne yolunu genişlettirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennemin odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hılkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hattâ bu hâlin neticesi olarak, o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadisin rivayetinden anlaşılıyor.

Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cemalini; günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti, küfran ile medar-ı azap bir sûrete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik cemâli bakîleştirmek için, meşrû bir tarzda istimâl ile o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale mâruz kalıp, me'yûsâne ağlayacak.

Eğer terbiye-i İslâmiye dâiresinde, âdâb-ı Kur'aniye zînetiyle o cemâl güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bâki kalacağı ve Cennette hûrilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadiste kat'iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak”

Nefsin te’dibi için aleyhisselatu vesselamın evlenemeyen bekar gençler için yaptığı oruç hiç şüphesiz açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldıranlara karşı en büyük kalkan olacaktır.

"Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."[6]

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] Bakara / 286

[2] Mülk/14

[3] Al-i İmran/134

[4] Al-i İmran/14

[5] Buhari, Nikah 17

[6] Bakara / 287

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.